Para Politikası Tercihinin Maliyeti

Türkiye ekonomisi geçen haftadan beri karmaşık bir süreç yaşıyor. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun 21 Ekim’deki toplantısının ardından politika faizi majör bir değişiklikle 200 baz puan düşürülerek yüzde 16'ya indirildi. Faizin ineceği ortam oluşmadan ekonomideki gerçeklerden kopuk ve sıra dışı olan bu karar elbette ki ekonomiyi ve geleceğini tehdit ediyor. Bu durum haliyle “MB bunu neden yaptı” sorularını çoğalttı. Ancak karar metninde buna ilişkin net bir ifadenin yer almadığı gözlemlendi. Elbette ki bu sorunun yanıtı kadar alınan kararın yarattığı sonuç ve olası etkiler de bir o kadar önem taşıyor.
Atılan bu adımda yüksek döviz kuru sayesinde faizi artırmadan iç talebin baskılanarak ithalatın kısıtlanması ve ihracatın artırılması, yani cari fazlanın devamlılığının hedeflendiği görüşü hakim.
Bu karar ile;
1- MB’nın bağımsızlığı tamamen rafa kaldırıldı ve banka iyiden iyiye politize oldu.
2- Bankanın asli görevi olan fiyat istikrarının sağlanması amacından vazgeçildi ve enflasyon hedeflemesinin yerini faiz hedeflemesi aldı.
3- Siyasi otoritenin baskısı ile alınan karar ekonomi politikasında büyümenin önceliklendirildiği gerçeğini ortaya koydu. Ancak bu büyümenin sürdürülebilir, enflasyon yaratmayan ve istihdam yaratan kapsayıcı bir büyüme olması önemli. Yani büyümenin kompozisyonu da dikkate alınmadı.
4- Bu karar ile kurların yukarı yönlü eğilimi güçlendi. TL iyiden iyiye korumasız bir hale geldi. Haliyle bu durum hem dolarizasyonu tetikleyerek Türkiye’nin iki paralı bir ekonomi olmasını perçinledi hem de reel sektör ve büyüme hedefi için oldukça endişe verici bir ortam yarattı. Kuşkusuz iş dünyası için düşük faiz, istenen bir durum. Fakat faiz indiriminin kurları artırması enflasyonu da tetikleyerek uzun vadeli faizlerin de artmasına da neden oluyor. Nitekim TÜSİAD, TOBB ve İstanbul Sanayi Odası bu nedenle seslerini yükseltmeye başladı.
5- Politika faizi ile uzun vadeli faizler arasındaki majör genişleme para politikasının etkin şekilde çalışmadığını da gösterdi.
6- Faiz indirimi kararı, ekonomi politikası uygulayıcılarının sınıfsal tercihini de ortaya koydu. Çünkü rekabetçi kur politikası ile enflasyon sadece reel ücretlerdeki düşüşle kontrol altına alınmaya çalışılıyor ve Türkiye’nin emek cenneti haline getirilmesinin hedeflendiği sonucunu doğuruyor. Bu da haliyle üretimin emek yoğun mu yoksa sermaye yoğun mu gerçekleşeceği tercihini ortaya koyuyor.
7- Faiz oranını düşürerek ve ihracat yoluyla cari fazla yaratılarak enflasyonun düşeceği mantığı uzun bir zaman dilimini gerektirir. Eğer bu politika da ısrar edilirse TL’deki düşüş uzun bir süre daha devam ederek hane halkının daha fazla yoksullaşmasına yol açacak.
Bunların ötesinde kararın yer aldığı metinde MB’nin görev tanımı içerisinde yer almayan sürdürülebilir finans uygulamasına ilişkin bir açıklamanın bulunması da oldukça manidar. Aslında eylül ve ekim metni içerik olarak çok farklı olmamakla birlikte metinde “sınırlı alan” ifadesinin kullanılması, “politika faizinde dibe gelindi” şeklinde yorumlanabileceği gibi “önümüzde iki toplantı var bunlarda da bir indirim gerçekleşebilir” sonucuna götürüyor.
Öte yandan bu karara ilave olarak politika faizi sonrasındaki teknik bir ayarlama olduğu gerekçesiyle TL cinsinden zorunlu karşılıklara uygulanan faiz oranlarındaki düşüş ve ayrıca kamu bankalarının konut ve ticari kredi faizlerindeki 200 baz puanlık indirimler de eklenince aslında enflasyon yokmuş gibi bir para politikasının izlendiği gerçeği ile karşı karşıya kalınıyor. Kredi faizleri indirilerek konut satışlarını artırıp inşaat sektörünün yüzünü güldürmek için alınan bu karara rağmen emtia ve girdi fiyatlarındaki artışın maliyetleri artırması nedeniyle konut fiyatlarına yansımasının satışın istenilen seviyeye gelmesinde önemli bir engel oluşturacağı ihtimali de yüksek. Zira bu alımı ancak üst gelir grubu gerçekleştirebilecek. Umarım kamu bankaları tarafından taşıt kredi faizlerinde de bir indirim gerçekleşmez. Çünkü böyle bir durum kamu bankalarının zararının nasıl karşılanacağı sorununu doğuracak.
Görüldüğü üzere para politikasına ilişkin alınan bu yanlış ve zamansız kararlar öngörü ve güven sorununu da beraberinde getirerek ekonomide ciddi bir tahribat yaratıyor. Bir de buna iç ve dış politik, diplomatik çatışma iklimi eklenince ekonomideki sorunlar daha kalıcı bir hale dönüşüyor. Bu nedenle bugün yapılacak MB’nin yılın son enflasyon raporu toplantısında faiz indiriminin neden yapıldığı ve enflasyonla mücadelede nasıl bir yol haritası izleneceğinin açıklanması büyük önem taşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi