Phaethon

Zeus da gürleyen yıldırımlarından birini Phaethon’a fırlatır. Genç delikanlı gökyüzünde kayan yıldızlar gibi alevler içinde, hızla Eridanus (bugünkü Po) nehrine çakılır. O günü güneşsiz geçirir dünya, her yeri saran yangınlar aydınlatır göğü yalnızca

Bu iki yazılık dizi, tüm uyarılara karşın, biri yeryüzüne diğeriyse güneşe gereğinden fazla yaklaşarak kendi acı sonlarını hazırlayan toy ve kibirli iki gençle ilgili, Phaethon ve İkarus.

Önce Phaethon’un öyküsü…

Phaethon, Güneş Tanrısı Helios’la Okeanidlerden(1) Klymene’nin oğludur. Helios, her akşam indiği Okeanos’un sularında Okeanidlerle  oynaşırken, güzel Klymene’ye kaptırır gönlünü. Onun, zaman geçtikçe daha da alevlenen aşkını gören yaşlı Okeanos da kızını eş verir Helios’a. Bir oğlu olduğunda Güneş Tanrı kendi adını paylaşır onunla, Phaethon(2) derler yeni doğan bebeğe. Bu arada Okeanos, bebeğin talihsiz geleceğini önceden görmüştür ama kızının mutluluğunu gölgelememek için kendine saklar gördüklerini, kimseye söylemez.

Aradan yıllar geçer, şıpsevdi Helios’un çapkınlıklarından bıkan Klymene, Etiyopya kralı Merops’la evlenmiştir. Bir gün arkadaşlarına gerçek babasının Helios olduğunu söylediğinde, onlar annesinin her dediğine inandığı ve hayali bir babayla böbürlendiği karşılığını vererek alay ederler Phaethon’la. Phaethon hışımla annesine gider ve gerçeği söylemesini ister. Annesi de onun Helios’tan olduğuna yemin ederek “Eğer yalan söylüyorsam onun ışığını son kez göreyim; bana inanmıyorsan git kendin öğren” der, “zor değil, -güneşin- doğduğu yerdeki evi buraya yakındır.”

Helios’un Sarayında

Annesinin bu sözleri üzerine Phaethon doğuya doğru yolculuğuna başlar. Helios’un göz kamaştıran sarayına vardığında yıldızlar gökyüzünden çekilmeye başlamıştır yavaş yavaş. Her günkü yolculuğuna hazırlanan Helios ışıklı tahtında oturmaktadır. O güne dek kimsenin gelmeye cesaret edemediği konağına ayak basan bu gencin kendi oğlu olduğunu anlayınca, Phaethon’u sevinçle bağrına basar ve  gelme nedenini öğrenince, “Annen doğru söylüyor” der, “sen benim oğlumsun. Dile benden ne dilersen. Styx üstüne yemin ederim ki ne dilersen yapacağım.”

Phaethon dileğini söyleyince, Helios ettiği yeminden pişmanlık duyar. Çünkü oğlu, dört atlı arabasını sürmek istemektedir. Helios onu vazgeçirmek için çok dil döker, “Yemin ettim ama seni uyarmam gerek” der sonunda, “bu çok zorlu bir iştir, bana bile zor geliyor. Alev soluyan azgın atları doğru yolda tutmak büyük beceri ve güç ister. Öğle vakti en tepeye çıkınca aşağıya bakarken benim bile içimi korku kaplıyor. Burçlar kuşağından geçerken Aslan’ın pençesinden, Akrep’in iğnesinden, Yengeç’in kıskaçlarından, Yay’ın oklarından ve Boğa’nın boynuzlarından kaçınamazsan vay haline! Hele iniş çok daha çetindir, dizginlere asılmak daha da güçleşir. Baban olduğuma inandıysan gel öğüdümü dinle, vazgeç bu işten. Senin dileğin bir armağan değil, bir felâkettir. Başka ne dilersen dile, hemen yerine getireyim.”  

Fakat yüreği serüven tutkusuyla dolu Phaethon dileğinde diretir. Dört atlı araba ışıklarını saçmaya başlamıştır bile sarayın önünde; gül parmaklı Eos (Şafak) atları zor tutmaktadır. Helios, alevlere dayanabilmesi için oğlunun bedenini kutsal yağla ovduktan ve yüreği sıkışarak son uyarılarını yaptıktan sonra salar arabayı gökyüzüne.

Güneşin azgın atları burunlarından alev fışkırtarak hızla atılırlar ileri. Fakat günün saat ve dakikalarına ayak uydurmaları için dizginlenmeleri gerekmektedir. Dizleri titremeye başlayan Phaethon dizginleri sıkılaştırmak ve gevşetmek arasında bocalar. Sürücünün zayıflığını fark eden atlar daha da azgınlaşarak yoldan saparlar; yalnız sağa sola değil, yukarı aşağı da koşarlar gökyüzünde. Yere yaklaştıklarında, yerkürenin tepesindeki buzlar erir ve ortasındaki denizler buharlaşır, ırmaklar kurur, hayvanlar ve bitkiler kül olur; üzerinden geçtikleri göller çöle döner. Nil nehri bile başını kumlara gömer.

Zeus’un Yıldırımı

Bu arada topraklarının ve üzerinde yaşayan canlıların acıklı durumunu gören Toprak Ana Gaia, torunu Zeus’un yardımını ister ve “Neden hiçbir şey yapmıyorsun?” diye çıkışır ona. Zeus da gürleyen yıldırımlarından birini fırlatır Phaethon’a. Genç delikanlı gökyüzünde kayan yıldızlar gibi alevler içinde, hızla Eridanus (bugünkü Po) nehrine çakılır. O günü güneşsiz geçirir dünya, her yeri saran yangınlar aydınlatır göğü yalnızca.

Phaethon’un düştüğü nehir kıyısına toplaşan kız kardeşleri öyle haykırışlarla gözyaşı dökerler ki, onların ağıtlarına dayanamayan Olympos tanrıları, kız kardeşlerden Cygnus’u kuğuya, diğerlerini de kavak ağacına dönüştürürler. O günden bu yana kavaklar hep su kenarında salınır durur ve yakınlarında bir kuğu süzülür çoğu zaman; ağaçların gövdesinde görülen reçineler de kız kardeşlerinin Phaethon’un ardından hâlâ döktükleri gözyaşlarıdır.

Phaethon’un adı, bir çift atın çektiği binek arabalarına verilen ad olarak yaşıyor günümüzde. İstanbul Adalar’da ya da Ege ve Akdeniz sahil kentlerinde bir dönem çok yaygın olan ve -pek haklı bir şekilde çoğu yerde yasaklanan- bu at arabalarının adı, Phaethon’un alıp da devirdiği “güneş arabası”ndan yadigâr bize…

  • Okeanidler, Titanlardan Okeanos ve Thetis’in kızları olan su perileridir. Her Okeanid bir deniz, göl, akarsu ya da pınarın perisidir.
  • Parlak, ışık saçan anlamına gelir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi