“Popüler şeyler yapmaktan çok, uzun yıllar dinlenebilecek, evrensel şeyler yapmak isteriz”

Eski Liman, ilk şarkısını 1994 yılında kaydetmiş ancak biz kendilerini son birkaç yıl içinde yayınladıkları parçalardan tanıyoruz. Yaptıkların müziğin köklerine bağlı, sadece ‘dallarıyla’ oynayan, Şenol Hatipoğlu, Erkin Yanyalı ve Can Kara’da oluşan topluluk 80’ler Production etiketiyle yayınlanan son teklileri Saçmalık’la dinleyiciyle buluştu. Orta yaş sendromundaki klasik bir erkek-kadın ilişkisiymiş gibi çınlayan şarkının içeriği, anlatmak istediği ‘saçmalık’, aslında Eski Liman’ın şu zamana kadar yaptığı işlerin de bir özeti gibi. Grupla ilgili daha çok şey yazmak, yeni şarkılarıyla ilgili daha derine inmek isterdim ama malum yer sorunu… Ben soruları sormuştum, Şenol Hatipoğlu içini dökmüş. İşte Eski Liman…

Müzik haricinde neler yapıyorsunuz?

Müzik haricinde, her üçümüz de alışılagelmiş hayatlar yaşıyoruz. Can ve Erkin, öğretmen, öğretim üyesi. Ben ise “serbest meslek erbabıyım”. Bayılıyorum bu tabiri kullanmaya. Yani basit usulde kurulmuş bir “şehir planlama” ofisim var. Üçümüzde 2 çocuklu aile babası olarak, görevlerimize harfiyen uyuyoruz. Yani müziği çıkarınca, geriye her fotoğrafta eliyle heavy metal işareti yapan, standart orta sınıf aile babası kalıyor galiba. Ama müzik var ebette. Düzenli yaptığımız canlı müzik programları (her üçümüzün ayrı şehirlerde, ayrı ekipler ile yaptığı)yanında albüm ve şarkı yayınlama süreçleri.

Eski Liman nasıl kuruldu?

Eski Liman hep vardı sanki, o yüzden biraz da “Hah! İşte o eski sığındığımız liman” demek için grubun adı “Eski Liman”. Kurulma süreci rastlantılar ile gelişti. Ben müziğe tamamen ara verdiğim uzun süreçten, Can’ın ısrarıyla geri dönünce vücut buldu “yeni” Eski Liman. Can, Girne’de kayıt yapabileceği müzisyenler ve stüdyo ortamı bulunca, beni 90’lı yıllarda bestelediğim, birlikte çaldığımız şarkıların kaydını yapma konusunda ikna etti. Önce, şarkıların tüm haklarını ona vermeyi ve Girne’deki ekiple, bu şarkıları, ben olmadan yapabileceğini söyledim. Ama Can ısrarla o şarkıların, ancak ben söylersem doğru duyguyu yakalayacağını söyledi. Tabii o zamanlar dolar kuru bu kadar yüksek olmadığı için, uçağa binmek hayal değildi. Ben de uçağa atlayıp Girne’ye gittim ve kayıtlar başladı. Kayıt dışında ki vaktimi, hava çok soğuk olduğundan, pencereden denizi seyretmekle ve ısınmak için konyak içmekle geçiriyordum. Bu arada Girne merkezinde bulunan Liman Otelin totemi görünüyor du pencereden… Grup adı için ilk çağrışım bu oldu ve “Eski Liman” ismi böyle çıktı. İlk kaydımız olan 1994 yılında bestelenmiş şarkımız “Beni Nerenle Anladın” tamamlanınca da grup artık kurulmuştu. Grup kurmak kolaydır da, devamını getirmek zordur birçok başka konuda olduğu gibi. Ama biz, Erkin’in de katılımıyla, sanırım bu sürekliliği başardık. Yeni şarkılar yayınladıkça yaptığımız müzik, çok da 2020’li yılların müziği olmasa da, dinleyicilerden ilginç geri dönüşler aldı ve bizi ayakta tutan, bu tepkiler oldu diyebilirim.

Biriniz Bursa’da, biriniz Ankara’da, biriniz de Kıbrıs’tasınız. Nasıl toparlıyorsunuz ekibi? Zor olmuyor mu?

Teknolojinin, müziğe en büyük katkılarında biri bu… “uzakları yakın etmesi” oldu sanırım. Bu sayede bazen yan yana gelmeden, şarkıyı tamamlayabiliyor, yine teknolojinin nimetlerinden yararlanarak, albüm kapağını hatta video klibi yapabiliyoruz. Ama elbette soruya tek kelimeyle cevap vermem gerekirse, zor oluyor. Bir araya gelip canlı müzik yapma konusunda zorluklar yaşıyoruz ama diğer müzisyen dostlarımızın desteğiyle, anlık çözümler üreterek bu zorluğu aşabiliyoruz.

Spotify’da bulabildiğim yayınladığınız ilk şarkı Al Beni Yarim’den beri şarkılarınızda eskiyle bağlarınız koparmadığınızı düşünüyorum. Böcek mesela. Tam ‘bizim havalar’ diyebileceğimiz türden. Duvar’daki gitarlar… Neler dinliyordunuz, Eski Liman öncesinde neler çalıyordunuz?

Al Beni Yârim diğer tüm şarkılarımızdan farklı bir durumu temsil ediyor. Şarkı gruptan birinin bestesi değil. Can’ın babası Bekir Kara’ya ait. Kendisi türkü, tiyatro, şiir, roman yazarı… Al Beni Yârim’in yeniden düzenlemesi ise Can’a ait.  Bizim, katkı yapmaktan zevk aldığımız bir şarkı (türkü). Ama diğer şarkılardan ayrı bir yere koymak lazım Al beni Yarim’i… Evet, ilk albümün şarkıları 90 yılların besteleri ve “eskiyle bağları koparmamak” bu açıdan çok doğru bir tespit. Ama “Duvar”  yeni bir şarkı... Gitarlarına özel bir gönderme yapmanızı önemseyerek söylüyorum bunu… Yeni bir şarkı ama bizim “eski kafamızı” yansıtıyor ve yıllar sonra okul sıralarında yaşadığımız, o rüya gibi döneme bir özlem ifade ediyor. Neler dinliyorduk konusu biraz karışık, ben kendi adıma çok geniş (bazılarına göre tutarsız) bir müzik zevkine sahibim. Hard Rock kategorisinden (AC/DC, Megadeth)  60-70’lere  (Led Zeppelin, Pink Floyd,  Beatles) özellikle farklı coğrafyalardaki mevcut duruma/düzene tepki olarak çıkan (blues, tango, rebbetiko, arabesk türkü vb.) müziklere kadar farklı türlere ilgim var. Ayrıca, aykırı duruşu olan ve toplumsal konulara kafa yoran cesur solistleri takip ederim, incelerim. (Lennon, Waters, Strummer, Bono, Morrison, Livaneli vb.) Sahnede çalmak elbette çok farklı bir yaklaşım gerektiriyor, belediye festivallerindeki repertuvar ile ortalama bir pub da, benzer müzik dinleyen insanlara sahne yapmak arasında çok fark var. Ama ben sahnede Eski Liman çalmaya bayılıyorum… Onun dışında rock’n roll çalmak benim, metronomumu çok arttırıyor.

Günümüzün ‘dipsiz kuyudan taş çıkarmaya çalışan şarkı sözlerinden’ çok uzaksınız. Bu sadelik şarkıların hikaye kısmının içine çok yakışıyor. ‘Kafadan’ değil de ‘gönülden’ yazıyorsunuz sanki… Katılır mısınız buna?

Bu tespiti yapmanıza çok şaşırdım. İnsanlar şarkı sözleriyle genelde o kadar çok ilgilenmiyor. Hele bu tip tespitleri yapacak derinlikte karşılaştırma/analiz yapmıyor. Şarkıyı dinleyip beğendim ya da beğenmedim demeyi tercih ediyor, elbette bu da bir yaklaşım. Ama sizin gibi sözleri de müzik gibi büyüteçle inceleyenler için (ben de bu kümeye dahilim bu arada) bu güzel soruyu şöyle cevaplamak isterim. Son söyleyeceğimi başta söylemem gerekirse, hani iyi bilen az konuşur ama derdini anlatır, az bilense çok konuşup uzatır, tam derdini anlatamaz ya, şarkı sözü yazma konusuna yaklaşık böyle baktığımı söylemeliyim. Duyguyu sade, kolay anlaşılır ifade etme özel bir çaba gerektiriyor. İfade etmeye çalıştığınız şeyi derinlemesine incelemek, ona tam olarak hakim olmak, sizden önce söylenenleri bilmek, sonra sınıflamak, elemek, sadeleştirmek, ama o sadeleştirmeyi konunun özüne zarar vermeden yapmak gerekiyor. Tabii bunu sanata dair bir konuda yapmak için, işin çıkış noktasının “gönülden gelen” duygu olması gerekiyor. Dolayısıyla ben, karmaşık, hatta bu karmaşıklığı yücelten yaklaşımdansa, daha geniş yığınların da hislenebileceği “bunu ben söyleyecektim ya” dediği şeyler üretmeyi seviyorum.

Yeni şarkınız Saçmalık yayınlandı. Hikayesi nedir şarkının?

Saçmalık tam olarak toplumun, cinsel kimliğimiz üzerinden bize dayattığı ve bizim çoğu zaman sorgulamadan kabul ettiğimiz, hatta bir süre sonra fark etmeden savunucusu haline dönüştüğümüz o rolleri “saçma bulmak” üzerine yazılmış bir şarkı. Yani “kadın olmak” için sadece kadın olarak doğmak yetmez. Toplumun kadın olarak size biçtiği rolleri oynarsanız ancak, toplumsal olarak da “kadın” olabilirsiniz. Tabii “erkek” olarak bizim için de benzer klişeler, tavırlar ve roller var oynamamız gereken. Bu baskı altındaki kadın-erkek ilişkileri de her iki tarafı değil, toplumu memnun edecek şekilde gerçekleşiyor. Mutsuz ama ideale yakın çiftler övülürken, mutlu olmak için çabalayanlar, toplum tarafından hafif, bencil, aptal vb. olmakla suçlanıyor. Bu tam bir “saçmalık”! Şarkıyı, Bursa Erkek Lisesi nden, kemik ekip olarak nitelendirdiğim,  eski arkadaşlarıma borçluyum. Nerdeyse hepimiz evlendik.  Hayatımıza kızlar da dahil oldu yani. Ailecek toplandığımız bir akşam, çalıp söylerken, içimizden biri eşinin kalbini kırdığı için gönlünü almaya çalışıyordu.. .Çocukluğunu bildiğim biri, kalbini kırdığı kadın, kendini affettirme çabaları… Hepimiz yaşıyoruz bunu ve gecenin sonunda ben gitarımla baş başa kalığımda sabaha kadar Saçmalık şarkısını bitirmiştim.

Melodik olarak pistte sallanmaya müsait gibi olsa da Dön ya da Dönme’yle beraber en melankolik şarkınız bence. Siz ne dersiniz? Rüzgar nereden eserse oraya mı kayıyor parçalar?

Evet, biraz bizden dolayı, biraz da müzik piyasasının “albüm” anlayışının yerini “single” anlayışına bırakmasından dolayı oluşuyor  sanki bu durum. Az önce de söylediğim gibi, birbirine tezat müzik türlerini dinlemek, sevmek, benimsemekle ilgili olduğunu düşünüyorum. Söz ve müzik bana ait olsa da, düzenleme işi sadece bir kişinin elinden çıkmıyor bizim grupta. Bunun elbette dezavantajları olduğu gibi birçok avantaja da sahip. Bir de ilk şarkımızın 1994 yılında bestelendiğini ve Saçmalık’ın 2020 yılında bestelendiğini düşünürsek, bu arada geçen uzun dönem birbirinden farklı esen rüzgarlara maruz kaldığımız doğru. Bu esintilerin bizi olduğumuz yerden farklı yerlere taşıdığını da kabul etmeliyiz. Zaten bu kadar uzun sürede aynı kalmak, kalmaya çalışmak akla uygun gelmiyor bana.

Bütün şarkılarınıza baktığımda –bunu kesinlikle kötü anlamda söylemiyorum- vokalden sound’a yeni şeylerle karşılaştım. Ama temelinin harcı iyi kazılmış orası belli oluyor. ‘Üst katlar’da sabit bir yerde durmaya niyetiniz yok mu? Arayış sürecek mi?

Evet tek bir sounda, tek bir türe, tek bir bakış açısına takılmak istemiyoruz, tespit ettiğiniz gibi “temelinin harcı iyi kazılmış” olduktan sonra, sabit kalmak yerine değiştirmek, denemek, daha önce gidilmiş yoldan gitmek yerine, yeni yol açmak sanki daha verimli ve üretken yapıyor bizi. Ben dinleyiciyken de, kendimi rock müzik sınıflaması içinde gördüm hep, bu yüzden rock müzik üzerinden devam edersek, rock müziğin 1994 yılında bana ifade ettiği şeyle, şimdi bana hissettirdikleri arasında dağlar kadar fark var. Bu gün geldiğimiz noktada, rock müziğin bir zamanlar beni etkileyen “isyankar” ruhunu kaybettiğini, bu ruhu rap ve türevlerine kaptırdığını düşünüyorum. Bugün rock müzik “duruş” olarak devam ediyor daha çok. O duruşu sergilerseniz, sizin keman ve akustik sound’a dayalı müziğiniz kolaylıkla rock müzik başlığı altında kabul görüyor. Tam tersi, bugün sert gitar sound’ları kullanılmasına rağmen, rock müzik başlığı altında sayılmayan çalışmalarda var. Dolayısıyla bu çeşitlilik içinde, tek tip sound’a bağlı kalmaktan çok, mümkün olduğunca bu sınırları zorlamak ve sound’u çeşitlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Yani arayış sürecek.

Son olarak sizin ‘gemi’, ‘eski liman’da takılmaya kararlı galiba…

Evet, bu geçmişte yarım kalan hikayenin tamamen rastlantısal olarak tekrar başladığı, yıllar sonra el yordamıyla okyanusta sürüklenen bir gemi gibi ilerlediği ve zor bela Eski Limana ulaştığı doğru. Bir kez daha müziğin bana neler kattığını görünce müzik olmadan hayatlarımızın standart ve sıkıcı olduğunu anlamış olduk… Birçok dinleyiciden 2000’li yılların başında bu şarkılarla yola çıksak çok daha fazla insana ulaşabileceğimiz ama o eski Türkçe rock kafasının bittiği yönünde eleştiriler alıyoruz. Ama biz zaten sadece güncele dönük popüler şeyler yapmaktan çok uzun yıllar dinlenebilecek, evrensel şeyler yapmak isteriz gücümüz yettiğince. Kendi adıma, bu limanı kolay kolay terk etmeye niyetim yok. Özellikle “Dön ya da Dönme” şarkısının yayınlanmasıyla başlayan yeni yapımcımızın desteğiyle hızlanan süreç, bana keyif veriyor ve beni heyecanlandırıyor. Biz henüz çok büyük kitlelere ulaşmış bir grup değiliz ama az da olsa insanlara melodiler ve şarkı sözleri ile ulaşmak, onlara bir şeyler söylemek çok keyifli. Yaptığımız işi önemsiyoruz ve “Eski Liman” hayatımızda gittikçe daha çok yer kaplıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi