Por Una Cabeza-II / Carlos Gardel

Yıllar sonra Carlos, soyadını da –daha İspanyolca bir tınısı olduğu için- “Gardés”ten “Gardel”e çevirecek ve nereli olduğunu soranlara da “İki buçuk yaşımdayken Buenos Aires’te doğmuşum” karşılığını verecektir

1893 Şubatı, Bordeaux Limanı. Liman deyince aklınıza hemen deniz gelmesin, bu liman Garonne Nehri kıyısında ve ancak bir süre nehirde yol aldıktan sonra Biskay Körfezine, Atlantik’e çıkıyor gemiler. Çoğu küçük yük teknelerini saymazsanız bugün sadece tek bir büyük gemi bordalamış rıhtıma, “SS Don Pedro”.  Rıhtım üzerinde sayıları yüzü aşan insanlar toplanmış; tek erkekler, kadınlı çocuklu aileler; bavulları ve eşya denklerine bakınca gidenlerin geri dönme niyeti olmadığı çok açık.

Bekleyenler arasında kucağındaki bebeğiyle genç ve güzel bir kadın çarpıyor göze, Buenos Aires’e giden bu gemiye binmek için birkaç gün önce gelmiştir Bordeaux’ya. Kadının adı Berthe Gardés, o sırada 25 yaşında; kucağındaki iki buçuk yaşındaki oğlunun adıysa Charles. Oğlunun doğum belgesinde “Babası” hanesinde “Bilinmiyor” yazılı. Toulouse’da çamaşırcılık yaparken aşık olduğu Paul Laserre, doğumdan birkaç ay önce terketmiştir Berthe’yi, evlidir çünkü. Evlilik dışı çocuğu nedeniyle çevresinden gördüğü taciz ve küçümseme yüzünden Berthe de çareyi yepyeni bir ülkeye göçmekte bulmuştur.

Charles’tan Carlos’a

Uzun bir yolculuk sonunda Buenos Aires Limanı’na inen Berthe, gümrük yetkililerine dul olduğunu, eşini kaybettiğini beyan eder. Şehrin batısındaki yoksul mahallelerden birine yerleşirler. Berthe o dönemin modasında çok revaçta olan “Fransız usulü” ütüleme yaparak hayatını kazanmaya başlar. Adını Berta olarak değiştirir, oğluna da “Charles”ın İspanyolcası olan “Carlos” adını verir. Yıllar sonra Carlos, soyadını da –daha İspanyolca bir tınısı olduğu için- “Gardés”ten “Gardel”e çevirecek ve nereli olduğunu soranlara da “İki buçuk yaşımdayken Buenos Aires’te doğmuşum.” karşılığını verecektir(1).

Carlos’un çocukluğu yoksulluk ve zorluklarla geçer. Annesi çalışarak geçimlerini sağlamaya çalışırken Carlos da bölgedeki okula devam eder ancak hiç bir zaman iyi bir öğrenci değildir. Daha o yaşta sesinin güzelliğiyle dikkati çeken Carlos’un çok da umurunda değildir okumak; tiyatro ve -Buenos Aires’te hep çok sevilen- opera en büyük tutkusudur. Ünlü opera yönetmeni Luis Ghiglione’nin yanında sahne düzenlemesiyle ilgili geçici bir iş bulması ufkunu açar. Opera sanatçılarının provalarına tanıklık etmek Gardel’in şarkı söyleme tarzını büyük ölçüde etkileyecektir.

Lise ikinci sınıftayken şarkıcı olmak istediğini ve okulu bırakacağını söyler Berta’ya. Annesi şiddetle karşı çıkar, şarkıcıların çoğunu bekleyen gelecek, yoksulluk içinde bir ömürdür çünkü. Ancak Carlos ne yapar ne eder Berta’yı ikna eder.

Ernesto Guevara Lynch

Çevredeki kafe ve restoranlarda şarkı söylemeye başlar. O yıllarda henüz tango yoktur şarkıları arasında; repartuvarı, Arjantin’in zengin folk müziğinden, en çok da Criollo Milonga’dan oluşmaktadır(2). 1911’de iki müzisyen arkadaşıyla birlikte kurduğu trioyla bir yandan Buenos Aires çevresinde turne yaparken diğer yandan da şehirdeki önemli kulüplerde sahne almaya başlar. 1915’te, tam artık tanınır bir şarkıcı olmaya başlamışken talihsiz bir olay gelir başına. Sahne aldığı bir gece kulübünde çıkan kavgada tabancayla göğsünden vurulur ve ağır yaralanır. Olayı daha ilginç hale getirense Gardel’i vuran kişidir: Ernesto Guevara Lynch. Yalnızca bir ad benzerliği olduğunu düşünmeyin, Gardel’i vuran kişi, olaydan 13 yıl sonra doğacak ve 1959’da Fidel Castro ile birlikte Küba Devrimi’ni gerçekleştirecek olan büyük devrimci Che Guevara’nın babasıdır. Gardel bir süre hastanede yattıktan sonra müziğe geri dönse de akciğerine saplanan ve çıkarılamayan kurşun ölene dek kadar orada kalacaktır.

Triosunun dağılmasından sonra Gardel’in kaderi tek şarkıyla değişir; o güne kadar –sahnede- tango söylememiş olan şarkıcı, “Teatro Empire”daki programında Samuel Castriota/Pascual Contursi bestesi “Mi Noche Triste”yi (“Üzgün Gecem”) seslendirir. Şarkının sözleri önceki tangolardan farklıdır; tangonun yaratıcısı emekçi sınıfının tutkulu ama biraz da kaba, hoyrat ve maço sözleri yerine daha duygusal, hüzünlü ve nostaljik şarkı sözleri vardır “Mi Noche Triste”nin. Önemsiz bir ayrıntı gibi gelmesin,–hem dans hem şarkı formu olarak- tangoyu küçük gören orta ve üst sınıflara dokunabilmenin yoludur daha romantik ve kentli şarkı sözleri; sonuçta yeni yaygınlaşmaya başlayan ve şarkıları söylendikleri kulüp ya da kafelerden alıp tüm ülkeye hatta dünyaya yaymanın tek yolu plaklardır o dönemde. Bırakın pikabı, bir plağı bile alacak gücü olmayan emekçilerdense kentli orta ve yüksek sınıflara yönelmek Carlos Gardel’in çok isabetli bir sezgisidir.

“Tango’nun Yaratıcısı”

Burada herhalde Gardel’in tango tarihindeki yerinden de söz etmek gerek. Yıllardır pek çok yazıda Carlos Gardel için “Tango’nun yaratıcısı” gibi anlatımlarla karşılaştım ama bu hiç yerinde bir tanımlama değil. Bu müzik formu Gardel’in ilk tangosunu seslendirdiği 1917’de, ondan önceki çok sayıda değerli müzisyenin katkılarıyla çoktan olgunlaşmış bir müzik türüdür zaten; Gardel’in başarısı, tangoyu daha romantik ve kentli bir kılığa sokmak ve bu yeni formu da -o yıllarda yeni yaygınlaşmakta olan- plaklar ve sinema filmleriyle daha önce bu müziğin ulaşamadığı kitlelere, ülkelere yayabilmesindedir. Bunda sadece güzel sesi değil, yakışıklılığı ve cana yakınlığı da önemli rol oynamıştır(3).

1917, Carlos Gardel’in yalnızca ilk tangosunu seslendirdiği yıl olmaz, ilk kez bir filmde de rol alır, “Flor de Durazno” (“Şeftali Çiçeği”). Sonrası da çorap söküğü gibi gelir zaten, eski triosundan José Razzano’yla birlikte oluşturduğu duo, yalnızca tüm Arjantin’de değil, Şili, Uruguay, Brezilya ve İspanya’da uzun turnelere çıkar. 1925’te Razzano’nun sağlık sorunları nedeniyle ayrılmasından sonra solo olarak Fransa, İtalya, İngiltere ve İspanya’da çıktığı turnelerle artık tüm dünyada tanınan bir yıldız olur. 1933’te Paris’te rol aldığı “Espérame”, “La Casa es Seria” ve  “Melodía de Arrabal” filmleri sonrası şarkıcılığı kadar oyunculuğuyla da (daha doğrusu yakışıklılığı ve çekiciliğiyle) insanların gönlünde taht kurar.

Alfredo Le Pera

Gardel Paris’teyken, orada yaşayan ve Paramount Pictures için senaryolar yazan –diğer bir Arjantinli- Alfredo Le Pera’yla birlikte çalışmaya başlar. Şarkı sözlerini Le Pera’nın yazacağı üç yıl, Gardel’in en olgun tangolarını besteleyeceği dönem olacaktır. “Por Una Cabeza”, “Mi Buenos Aires Querido”, “Solidad”, “Melodia de Arrabal” ve “Los Panchos en Buenos Aires” gibi unutulmaz tangolar bu dönemde yazılır. Gardel’in izleyen yıllarda ABD’deyken başrolünde yer alacağı filmlerin senaryolarını da yine Alfredo Le Pera yazacaktır.

Gardel’in ABD dönemini ve trajik ölümünü sonraki yazıya bırakalım…

  • Paul Laserre bundan yaklaşık 25 yıl sonra Arjantin’e gidecek ve Berta’ya evlenme ve böylelikle Carlos’u nüfusuna geçirmeyi teklif edecektir, Carlos Gardel o sırada 28 yaşındadır! Gereken cevabı aldığını söylememe gerek yok sanırım.
  • Criollo, İspanyol-Afrikalı kökenlilere verilen addır; Milonga da habaneraya benzer, tangonun kökenlerinden olan canlı bir müzik türüdür.
  • Gardel’in trajik ölümünün ardından dünyanın pek çok ülkesinde 18-19 yaşında genç kızların intihara kalkıştıkları haberleri çıkar gazetelerde. O yaşlardaki genç kızlar yalnızca sesi güzeldi diye ölen birinin ardından kendilerini öldürmeye kalkışmazlar genellikle; o yıllarda Gardel kadınlar arasında Rudolf Valentino kadar gözde bir erkektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi