Post Truth’un bir tık üstü

Son Güncellenme Tarihi: Ekim 15, 2021 / 10:39

Post Truth nedir?
Misal: iktidarın, muhalefete, uyduruk bir vaka üzerinden yüklenmesi demektir.
· · ·
Peki ‘post truth’un bir tık üstü nedir?
O da dünyada ilk bize nasip olmuş bir hadisedir..
Yine misal: İktidar olarak muhalefete muhalefet etmek için, muhalefetin söylemesini arzu ettiği, ama muhalefetin söylemediği bir cümleyi kendisi söyleyerek ama sanki onu muhalefetten duymuş gibi davranarak, muhalefete bu cümle üzerinden yüklenme hadisesidir?
Biraz karışık oldu biliyorum.
O zaman örnekle açıklayayım!
· · ·
AKP Milletvekili İsmail Aydın bu yılın başında meclis kürsüsünden “Anayasanın ilk dört maddesi de değiştirilebilir!” dedi mi?
Dedi!.
Meclisten itiraz sesleri yükselince kürsüye çıkıp aynı cümleyi tekrar etti mi?
Etti!
· · ·
Eski AKP milletvekili, Star Gazetesi yazarı Resul Tosun, 12 Eylül 2021 tarihli köşe yazısında Anayasanın ‘Laiklik’ ilkesini garanti altına alan, değiştirilmesi teklif dahi edilemez 2. maddesinin değiştirilmesinin gerektiğini yazdı mı?
Yazdı!
· · ·
Cumhurbaşkanlığı YİK Başkan Vekili İsmail Kahraman, geçenlerde yeni anayasa tartışmaları sürecinde “Değişmez maddeler anayasaya konmamalıdır. Milletin isteği halinde değiştirilebilir” dedi mi?
Dedi!
· · ·
Devlet Bahçeli, Günlerce:Anayasa Mahkemesi hukukun üstünlüğünden mi yanadır, yoksa bölücülüğün mü şakşakçısıdır?” nidalarıyla hançeresini paralayarak, Anayasanın, haliyle ilk dört maddenin de hukuki koruyucusu ve uygulayıcısı olan Anayasa Mahkemesinin kapatılmasını istedi mi?
İstedi!
· · ·
Peki bütün bunlar üzerine Cumhurbaşkanı ne dedi:
​​“İlk 4 maddeyi değiştirme fikri CHP ve tüm CHP’lilerin iradesi midir, yoksa Kılıçdaroğlu’nun kişisel fikri midir?”
Hoppala paşam, Malkara Keşan!
· · ·
O da yetmedi, ondan bunu duyan Sayın Bahçeli işin çerçevesini çizerek ne dedi: “CHP’nin gizli gündeminde anayasanın ilk dört maddesini kaldırmak esastır!”
· · ·
Halbuki bu ilk 4 maddeyi Anayasa metnine bizzat koyan partinin genel başkanı Kılıçdaroğlu öteden beri ne diyor: ”Anayasa’nın ilk 4 maddesine kimse dokunamaz. Bunun teminatı Türkiye Cumhuriyetinin şerefli vatandaşlarıdır!”
Kılıçdaroğlu ayrıca ekliyor.. “AK Parti’nin ileri gelenleri ‘Anayasanın ilk dört maddesinin değişmesini’ talep ediyor; Erdoğan, benim söylediğimi zannediyor. Artık sağlık raporu istemek, bir devlet güvenliği meselesi haline gelmiştir. Erdoğan, bağımsız bir kuruluştan, sağlık raporu almalıdır, hem de hemen!”
· · ·
Bu sağlık sorunu filan değil Kemal Bey!
Çünkü yeni değil, sayın abiler uzun süredir böyle!
Biz işte buna “post truth siyasetin bir tık üstü” diyoruz!
Yani, yerli literatürdeki tanımına göre kısaca “yerse siyaseti!”…
Bu zamana kadar yemiş olabilir ama galiba artık yemiyor!

Hak yemenin Arapçası

Gelecek Partisi Genel başkan yardımcısı Selçuk Özdağ Tügva’yı şöyle tarif etti:
“Bu Vakıf, Vakıf görüntüsü altında iktidar partisinin; Devletin tüm kurumlarına fetönün uyguladığı taktiklerin aynısını kopyalayarak çökmek için kullanıdığı bir organizasyondur!”
· · ·
Görülüyor ki Özdağ’ın tarifi doğrudur!
Ve bu büyük bir olaydır!
· · ·
İtiraflara ve kayıtlara göre; Devletin tüm kurumlarına, bakanlık personelinden memurluklara, askerden polise, hakimden savcıya kimlerin alınacağını, kimlerin terfi ve tayin edileceğini, kimin şef kimin müdür yapılacağını, bütün bunlar yapılırken hangi cemaatlerin hangi çıkar gruplarının referans olarak tanınacağını belirleyen bir paralel devlet tarif ediliyor.
· · ·
Eğer bu iddialar resmen doğrulanırsa, yeni dönemde bu işin başında olanların başı fena halde dertte olacak!
Son beş yılda işsizlik ve dolayısıyla onun yarattığı yoksulluk ve yoksunluğa dayanamayarak intihar eden 16 bine yakın vatandaşın 32 bin eli öteki tarafta yakalarına yapışır mı yapışmaz mı bilemem ama onların bu dünyada kalan yüz binlerce yakını adına yargının, adaletin eli yakalarına yapışmış olacak!

Reyiz’in bir suçu yok!

Adana’da gençlerle toplantısında gördük ki on parmağında on marifet olan Sayın Cumhurbaşkanımız, üst üste gelen şarkıları, türküleri, sanatçılara eşlik ederek çok güzel söyledi. Ya da orada onu dinleyenler sayesinde çok güzel söylediğini sandı.
Sözlerini yeni duyduğu pop şarkılara bile abandı!..
Çünkü çevresindekiler, söylediği her şarkıyı çılgınca bir coşkuyla, ayakta alkışladılar..
· · ·
Reyiz’in bu mini konserini izleyince bana yine bir aydınlanma geldi.
· · ·
Ömrüne bereket, Sayın Cumhurbaşkanımız aslında yaptığı diğer bütün işleri de türkü söylemeyi, ya da basketbol oynamayı becerdiği kadar beceriyor..
Mesela basketbol oynarken top Reyiz’e gelince herkes olduğu yere çakılıp, o atışını yapana kadar bekliyormuş! Sonra da “yine yenildik, yine bizi yendi!” diye ağlaşıyorlarmış!
· · ·
Yani, detone, metone, Reyiz kendi sesini duymuyor!..
Çünkü ne yaparsa yapsın, çevresindekilerden o kadar yoğun alkış ve tezahürat alıyor ki, aldıkça coşuyor ve ve gerçekten yaptığı herşeyi çok iyi yaptığını sanarak üslubunu bozmadan devam ediyor!
Sonra da ortaya şarkı söylediği gibi, basketbol oynadığı gibi bir icraat silsilesi çıkıyor!..
Reyiz’in ne suç var.
Suç şakşakçıların!
Şeyh uçmaz, mürid uçurur!

Batı bizi Çakma Çin’i mi yapacak?

Memleketin ekonomisine kim bakıyor?
En başta Reyiz, sonra sırasıyla Ekonomi Bakanı, sonra da Merkez Bankası Başkanı..
· · ·
Reyiz’in, diploması ile ilgili dava askıda bekliyor olsa da kaç kere “benim ana branşım ekonomi!” dediğini bizzat bu şahsi kulaklarımla işittim.
Beyan esastır!
Bir kağıt parçasına mı inanacağız koskoca Reyiz’in beyanına mı?
Bu bir!..
· · ·
Ekonomi Bakanının -ismi neydi unuttum- eğitimi, tecrübesi nedir bilmiyorum! Hiç ortalıkta yok! Şu ekonomi faciasında hiç sesi duyulmuyor.
Ama bakan yapıldığına göre belli ki ekonomi ile ilgili ciddiye alınacak kadar bir fikri vardır.
Bu iki..
· · ·
Bir ünlü ekonomist: “kimi ‘Merkez Bankası Başkanı yapalım’ diye bu memlekette insanları sıraya koysalar şu anda Merkez Bankasının başındaki kişi on bininci sırada ancak olurdu!” dedi. On bininci de olsa, sıradaysa, bir miktar liyakat var demek ki!
Bu da üç!
· · ·
Bu durumda bana bir huy bastı!
Demek ki ekonomiyi yönetenler üç aşağı beş yukarı bu işi biliyorlar!
Ama gel gör ki hep birlikte, yapılması gerekenin tersini yapıyorlar.
· · ·
O halde ortada bile bile lades bir durum var!
Dün gece, Çin malı okuma lambamın kırılan camını, yerli üreticiden sipariş ettiğim bir cam ile değiştirirken kafamda bir ampul yandı!
“Acaba birileri bizi bir “çakma Çin”mi yapmak istiyor?”
“Çakma Çin!”
Sonra sabaha kadar düşündüm. Sanki elime gelen herşey “Çakma Çin” olmamız yolunda bir kurgunun varlığına işaret ediyor.
Nelermiş onlar? derseniz, buyrun!
· · ·
Batı Çin’den rahatsız mı? Rahatsız!
Çin, hem ticareten, iğneden ipliğe batıyı sömürüyor, hem de üstüne üstlük, onlarla aynı kulüpte değil.
İnceden bir komünistlik rayihasını halen üzerinde taşıyor.
Zira her ne kadar yabancı sermayenin topraklarında yerleşmesine izin vermiş olsa da hala, Çin Komünist Partisi tarafından “tek parti” rejimi ile yönetiliyor.
Üstelik alış veriş için Avrupa’ya da çok uzak..
· · ·
Şu durumda Dünya kapitalist sistemi açısından: Türkiye Avrupa’nın ve Ortadoğu’nun dişleri sökülmüş, tehlikesiz, çakma Çin’i olsa güzel olmaz mı?
Pek tabii olur!
Bunun için ne lazım?
· · ·
Bir: Çin gibi bir tek adam yönetimi lazım ama haşa komünist olmayacak! (Allaha şükür yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminde bu iş halledildi!)
· · ·
İki: Ucuz iş gücü lazım! (Suriye, Afgan ve bilumum Afrikalı kaçak göçmenler sayesinde bu iş de tamam. Asgari ücret, ‘resmi açlık sınırının’ altında. Bu imkan Çin’de bile yok!)
· · ·
Üç: Köyünü terk etmiş ve ucuz iş gücüne ‘turbo güç’ katan bir varoş gençliği lazım! Kazanamayan bir köylü kesimi, iç tüketime yetemeyen ve dışarı bağımlı hale gelmiş bir tarım sektörü yaratılmalı ve bu sayede köy diye bir yer kalmamalı. Hatta köyler mahalle yapılmalı, İnsanlar köylerden varoşlara kaçmalı!..
(Hamd olsun zirai bilgi ve yetenekleri “..küspe pahalı ise köylüye teşvik verelim, küspe eksinler!” zaviyesindeki tarım bakanları ile bu mesele de çözüldü!)
· · ·
Dört: Ağzı burnu dağıtılmış sendikal yaşam ama göstermelik sendikalar lazım! (Artık yeni nesil işçiler sendikanın ne manaya geldiğini bile bilmiyor! Bu ortam da en sarısından hazır ve nazır!)
· · ·
Beş: Maraza çıkartmayacak, itiraz etmeyecek, görüntüsü heybetli olsa da içi boşaltılmış, yönetsel özerkliği yok edilmiş bir askeri yapı lazım. (..ki Fetö ve AKP bu iş çoktan halletti..)
· · ·
Altı: Kafasını kaldıramayacak bir öğrenci ve gençlik lazım! (İşte bu biraz zorladı ve daha da zorlayacak gibi görülüyor. “Gezi” bu yüzden aralıksız, “mazi kalbimde yaradır” şarkısını söyletiyor..)
· · ·
Yedi: Ses çıkaramayacak bir medya ve sesi duyulmayacak bir muhalefet lazım. (Büyük ölçüde, devlet kredileri ve yandaş havuzlarında toplanan paralarlabu iş halledildi sanılsa da, canını albızlar alası internet bu oyunu bozdu. Artı, muhalefet, dirençli çıktı, birleşti ve sokak sokak dolaşarak vatandaşı dürtmeye başladı!)
· · ·
Şimdi tam şu aşamadayız!
Ya iktidar, Batı’nın (ABD, Avrupa ve İsrail) desteği ile bu oyunu sürdürecek ve istikrarlı bir köleleştirme, ucuz iş gücü, ucuz ara mal üretimi moduna geçecek, düşük TL, ucuz ihracat, Açlık ve kölelik sınırında yaşayan çoğunluk ile kabesi inşaat olan bir eli yağda bir eli balda sahte müslümanların, Bakara Makaracıların, yan yana yaşadıkları bir çakma Çin olma yolunda ilerleyecek..
· · ·
Ya da zor oyunu bozacak.
Vatandaş sandıkta bu iktidara ve çakma Çin hayaline güle güle diyecek!
Ya herru, ya merru!

İ. Bülent Çelik

Bülent Çelik (1959), karikatürist.

1985’ten bu yana, sırasıyla Çarşaf Mizah Dergisi, Tempo Dergisi,Haftasonu Gazetesi, Hürriyet Gazetesi, Star Gazetesi, Globus (Dünya Gazetesi) ve kurulduğu 2002 yılından 2010 yılı Haziran ayına kadar Vatan Gazetesi’nde siyasi karikatür ve ilüstrasyonlar çizdi. Gazete Pencere’de çizmeye ve yazmaya devam etmektedir. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji / Genetik mezunudur. Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Grafik Dalında Yüksek Lisans yapmıştır. Evli ve bir oğlu, bir kızı vardır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top