Emre Tansu Keten

Emre Tansu Keten

Pudra şekeri tadında bir çizgi film

Ticaret Bakanı’ndan, İkizdere’ye, pudra şekerinden, kripto para vurgunlarına, kural haline gelen çifte standarttan, adaletsizliğe her yerinden patlak veren sistem artık yama tutmuyor. Toplumun çok büyük bir kısmını yoksullaştırarak, bir grup insanı zengin etmekten başka bir davası olmayan siyasi hareket, emrinde binlerce propaganda memuru olmasına, halkın vergisini bu insanlara aktarmasına rağmen, insanları inandıracak yeni masallar üretemiyor. Bu nedenle ellerinden gelen sadece hepimizi aşağılamak oluyor.

Eskiden hem troll’ler hem de gazeteci, avukat, akademisyen gibi sıfatları haiz iktidar yanlıları, iktidarın yapıp ettiklerini, kutlu bir dava, dünya liderliğine oynayan Türkiye, kabuklarını atıp gelişen bir ülke ve milli irade gibi olgularla savunmaya çalışırken; şimdilerde hepsinde, sadece yapabilmekten gelen bir kibir öne çıkıyor.

“Kimi günahıyla yükselir,

kimi erdemiyle aşağılanır.”

William Shakespeare

AKP’nin CHP’ye yönelik hazırladığı “Yalan Üretim Merkezi” isimli çizgi film bir hayli gündem oldu. AKP’li yöneticiler ve troll’ler, partilerinden gelen emirle, videoyu yere göğe sığdıramayarak, paylaşırken; başta CHP’nin resmi hesabı olmak üzere birçok muhalif hesap da, AKP’nin bu videoyla kendi ayağına sıktığını iddia etti. İkinci grup aslında haksız sayılmaz. Şöyle ki, artık gündemden düşmüş gibi olan 128 Milyar meselesi, filmde on kere tekrarlanarak yeniden gündeme oturmuş oldu. Twitter’da #128milyardolarnerede hashtagi trend topic listesinin zirvesine yerleşti.

Bunun yanında çizgi filmin CHP’nin iddialarına yönelik hiçbir cevap barındırmaması da var. Bir partinin kendisine yönelik ciddi iddiaları, bir propaganda filminde böylesine göze sokup, hiçbirine cevap vermemesi siyasal iletişim açısından gerçekten fecaat. Filmin tek amacı, çizgi film formatını kullanarak, Kılıçdaroğlu ve Öztrak’ı gülünç duruma düşürmek, aşağılamak. Bunun dışında herhangi bir siyasi zekâ kırıntısı aramak beyhude.

AKP’yi bu filmi hazırlamaya götüren süreci Ruşen Çakır, Medyascope’ta özetledi. AKP artık, o alıştığı, gündem oluşturma tekelini kaybetmişe benziyor. Art arda yaptığı hatalar, açığa çıkan rezillikler, yönetemediği krizler, düzeltemediği ekonomi artık AKP’yi savunma pozisyonuna hapsetmiş görünüyor. Heybesindeki yükler ağırlaştıkça, AKP’nin karşı tarafı yalancılıkla suçlamaktan, aşağılamaktan başka söylem üretme şansı kalmıyor.

İktidar kibri

Aslında bu aşağılama kartı, sadece AKP’nin tepesindeki isimlere has bir mecburiyet değil. Twitter’da paylaşımların altındaki yorumları okumaya meraklı olanlar, iktidar yanlısı hesapların söylemlerinde son yıllarda gerçekleşen değişimi fark etmiştir.

Eskiden hem troll’ler hem de gazeteci, avukat, akademisyen gibi sıfatları haiz iktidar yanlıları, iktidarın yapıp ettiklerini, kutlu bir dava, dünya liderliğine oynayan Türkiye, kabuklarını atıp gelişen bir ülke ve milli irade gibi olgularla savunmaya çalışırken; şimdilerde hepsinde, sadece yapabilmekten gelen bir kibir öne çıkıyor. Birisi iktidarın doğayı (bir kez daha) katledecek bir hamlesini eleştirdiğinde, altında birileri hemen “patlasanız da çatlasın da yapacağız” diye bitiyor. Ağırlaşan ekonomik şartlar nedeniyle art arda intiharlar yaşandığında, birisi çıkıp “açlıktan intihar ediyorlar diye havlamayın” diyor.

Burada, AKP eskiden birtakım siyasi, insani, kültürel değerler etrafında teşkil olunmuştu demek istemiyorum. AKP, başından beri “değer” yükünden kurtula kurtula iktidarını pekiştirdi, çıkar odaklı bir örgütlenme sayesinde talan ekonomisini sağlamlaştırdı. Ancak bütün bunları yaparken, yine de birtakım hikâyeler anlatmayı, bu hikâyelere uygun bir siyasi söylemi yaygınlaştırmayı ihmal etmedi. Hatta, İletişim Başkanlığı’nın, en az bu çizgi film kadar trajikomik, “ecdat icadı” temalı tanıtım filmlerinde gördüğümüz gibi, bu çaba devam da ediyor. Ancak, bunların eskisi kadar iş yapmadığı gün gibi ortada.

Tutmayan kurmaca

Yazar Ricardo Piglia, Kurmaca ve Eleştiri isimli kitabında şöyle diyor: “İktidar kurmacaya yaslanır, devlet de bir inandırma aygıtıdır” (çev. Murat Tanakol, Delidolu yay., 2021). Geldiğimiz yerde, bütün değerlerden azade bir şekilde, yaptıklarını sadece yapabilme kudretine sahip olduğu için savunan AKP kitlesinin kendisi bile, AKP’nin oluşturduğu kurmacaya inanmıyor (ciddi bir kesim muhtemelen hiçbir zaman inanmadı zaten). Bir çıkar ve parsa dağıtım aygıtı olarak parti, kurmacanın aksine Asım’ın neslini değil, cebinde pudra şekeriyle ihale peşinde koşan yeniyetmeleri üretiyor.

AKP sayesinde akademide bir koltuk kapmayı başarmış bir ak-ademisyen, kendisi gibi düşünmeyen, yani iktidara biat etmeyen akademisyenlerin karşısına kendi akademik ya da entelektüel nitelikleriyle değil, ancak arkasındaki iktidar gücüyle çıkabiliyor mesela. Hoşuna gitmeyen bir fikre, kendi argümanlarıyla değil, idari/adli soruşturma sopasıyla cevap verebileceğini biliyor ve karşısında yer alan herkesi, yapabilir olmanın kibriyle aşağılıyor.

Melih Bulu örneğin. Kayyum olarak atandığı Boğaziçi Üniversitesi tarafından kesin bir şekilde reddedilmişken, akademik çalışmalarında türlü şaibeler mevcutken, geldiği günden beri Boğaziçi’ne birçok zarar vermişken, sadece iktidar gücüne yaslanarak makamını koruyor. Herhangi bir akademik bir etik ilkeye, değere sahip olmayan Bulu, tam da bu nitelikleriyle yükselirken, erdem sahibi akademisyenleri ve öğrencileri aşağılıyor.

Kurgu dağılırken

AKP’nin yıllar içerisinde oluşturduğu eklektik, hakikat dışı ve retorik kurgu, bütün basitliğine rağmen dağılıyor. Bunda iktidarın yapıp ettiklerinin “kutlu dava” masalıyla örtülemeyecek kadar ortalığa saçılmasının yanında, bu davanın içerisinde yer alanların artık gerçekte ne yaptıklarını, büyük sloganların ardına gizleme ihtiyacı duymaması da etkili. İktidarın yaslandığı kurmaca parçalanırken, onca para dökülüp oluşturulmuş propaganda aygıtlarının inandırıcılığa da zayıflıyor. Bu inandırıcılığın zayıflaması, bir nevi bütün tuşlara basma refleksini körüklüyor ve maaşlı propaganda memurları her hamlelerinde ancak daha komik duruma düşecek bir stratejinin içerisine hapsoluyor.

Başta bahsettiğimiz çizgi film tam da bu sürecin bir çıktısı. Ticaret Bakanı’ndan, İkizdere’ye, pudra şekerinden, kripto para vurgunlarına, kural haline gelen çifte standarttan, adaletsizliğe her yerinden patlak veren sistem artık yama tutmuyor. Toplumun çok büyük bir kısmını yoksullaştırarak, bir grup insanı zengin etmekten başka bir davası olmayan siyasi hareket, emrinde binlerce propaganda memuru olmasına, halkın vergisini bu insanlara aktarmasına rağmen, insanları inandıracak yeni masallar üretemiyor. Bu nedenle ellerinden gelen sadece hepimizi aşağılamak oluyor.

Elinde sadece iktidar olanlar, yarın bunu kaybettiklerinde neyle yaşayacaklarını düşünmeliler. Bugün erdemleriyle aşağılananların yarın böyle bir dertleri olmayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Tansu Keten Arşivi