RESİMLİ ÖYKÜLER, ÖYKÜLÜ RESİMLER

Öpme-III / Gustav Klimt

Klimt’in neredeyse resmini yaptığı her kadınla bir gönül ilişkisi olmuştur, ya da bunu “gönül ilişkisinin olduğu her kadının resmini yapmıştır” olarak söylerseniz, o da yanlış olmaz

Klimt’in 1907-1908 yıllarında yarattığı başyapıtı “Öpme”, yapıldığı dönemde de dikkatleri üzerinde toplayan bir resimdir; o kadar ki resim henüz tamamlanmadan Viyana Belvedere Müzesi tarafından o dönem için rekor bir fiyata satın alınmıştır.  Resmin, her zamana seslenebilen iletisi ve biçemi, onun sonraki onyıllarda da çok ilgi toplayan ve üzerinde konuşulan eserlerden biri olmasını sağlamıştır; en çok tartışılan konulardan biri de tabii ki resimdeki gizemli kadının kim olduğu...

Yaygın kanı resimdeki modelin Emilie Flöge olduğu olsa da bu doğru değil. Bazı resimlerinde Monetvari fırça darbelerini özgürce kullanan Klimt, iş modelin yüzünü resmetmeye geldiğinde neredeyse bir fotoğrafçıya dönüşür. Klimt’in çizdiği yüzler son derece net ve gerçekçidir, resimlerinin bazen kolaj etkisi yaratmasının bir nedeni de budur. “Öpme”deki hafif dalgalı kızıl saçlı kadınla kabarık kıvırcık kumral saçlı Emilie’nin aynı kadın olması o yüzden olanaksız, Klimt Emilie’yi bu şekilde resmetmiş olamaz.

Bugün “Öpme”deki kadının kim olduğunu biliyoruz artık, “Kızıl Hilda” olarak tanınan Hilda Roth…

Emilie Flöge

Emilie Flöge, Klimt’in 1892’de ölen kardeşi Ernst’in eşi Helene’nin kızkardeşi. Ernst’in ölümünden sonra Gustav, kardeşinin geride kalan eşi Helene ve kızı Helene’nin (ikisi de aynı adı taşır) koruyucusu görevini üstlenir ve yaşamının sonuna dek onları titizlikle gözetir. Sık sık Flöge ailesinin Attersee Gölü kıyısındaki yazlık evlerinde misafir olur (Çalışmaları arasında azınlıkta bulunan doğa ve manzara resimlerinin çoğu bu göl ve çevresini konu alır). Emilie ve Gustav’ın arkadaşlıkları, kardeşlerinin evlenmesinden öncesine uzansa da (Helene ve Emilie, Viyana Şehir Tiyatrosu’nun duvar süslemelerinde Klimt kardeşlere modellik yapmışlardır) Ernst’in ölümü sonrasında Gustav’ın aileyle sürdürdüğü yakın ilişki onları daha da yakınlaştırmış olmalı. İkisinin arasındaki ilişkinin niteliği çok bilinmiyor, bir dönem sevgili olduklarını öne sürenler olduğu gibi yalnızca arkadaş olduklarını söyleyenler de var. Ancak bence, Gustav’ın kişiliği ve Emilie’nin -özellikle onun ölümünden sonraki- davranışları, bunun derin ve –hatta- sancılı bir aşk hikayesi olduğu konusunda kuşkuya yer bırakmıyor.

Eros

Klimt Eski Yunan’da yaşasaydı koruyucu tanrısı Eros olurdu, orası kesin. İçindeki resim yapma arzusunun ateşine durmaksızın odun taşıyan da onun aşka, hem tinsel hem de cinsel aşka, duyduğu azalmayan tutku. Klimt resmi çok sever, kadınları da çok sever ama en çok kadınları resmetmeyi sever. Klimt’in neredeyse resmini yaptığı her kadınla bir gönül ilişkisi olmuştur, ya da bunu “gönül ilişkisinin olduğu her kadının resmini yapmıştır” olarak söylerseniz, o da yanlış olmaz.

Klimt’in, resmini yaptığı modele mi yoksa onun resimdeki –içine Klimt katılmış- izdüşümüne mi tutkun olduğu tartışılır; muhtemelen ikisi de birbirini besler, tutku duyduğunu resmeder, resmettikçe tutku duyar.

Klimt’in Emilie’yi resmettiği çalışmalar çok fazla değil, bunların arasında en ünlüsü “Emilie Flöge’nin Portresi” adını taşıyor, 1902’de yapılmış. Gerek modelin özgüvenli -ve özgür- duruşu gerekse giyim kuşamındaki gelenek-dışı canlılık ve gösteriş, resmin gelenekçi eleştirmenler tarafından topa tutulmasına yol açsa da, “Emilie Flöge’nin Portresi” günümüzde fin-de-siècle’in en iyi resim sanatı örneklerinden biri sayılıyor.

[Aslında Klimt’in modelleriyle ilişkisine başka bir örnek Adele Bloch-Bauer’le olanı. Viyana’nın en zengin ailelerinden birinden gelen Adele’nin Klimt tarafından yapılan ilk  portresi 1903 tarihli  “Adele Bloch Bauer’in Portresi-I” olarak bilinse de aslında ressamın 1901’da yaptığı –diğer bir başyapıtı- “Judith ve Holofernes’in Kellesi”ndeki model de Adele Bloch-Bauer’den başkası değil (bu resim yapıldığında Adele, Viyana’nın ünlü bir sanayicisi ile evlidir). Adele, Gustav ölene dek onun yakın bir dostu olarak kalır, Gustav Adele’nin başka resimlerini de yapar, sevgili oldukları dedikodusu ayyuka çıksa da hiç aldırış etmezler.]

Başlangıçta Emilie Flöge ve Klimt arasında gizli bir gönül ilişkisi yaşanmış olsa da, bu sonradan uzun süreli bir dostluğa dönüşmüş gibi görünüyor ilk bakışta; ancak burada bir vazgeçişten çok kabulleniş söz konusu sanki. Klimt neredeyse çevresine giren tüm kadınlarla aşk yaşarken Emilie uzaktan izlemek zorunda kalır tüm bunları.

[Gustav Klimt’in kısa bir süre sevgilisi olan –ve daha sonra Gustav Mahler, Walter Gropius, Oskar Kokoschka ve daha nicesinin tutulduğu- Alma Schindler’e evlenme teklif ettiğini duyan Emilie, ilaç içerek kendini öldürmeye kalkışır; kurtarıldıktan sonra ruhen iyileşmesi için götürüldüğü dönemin ünlü psikologlarından Sigmund Freud ondan kendisine Klimt’in resimlerini göstermesini ister; resimleri inceledikten sonra ressam için derhal “ağır seksüel nevroz” ve “Oedipus kompleksi” tanısını koyar ve Emilie’ye dönerek “Tatlım, bu adamdan derhal kaçıp kurtulmalısın” diye de ekler.]

Emilie’yi çağırın!

Her şeye rağmen Emilie ve Klimt sık sık görüşmeye devam ederler. Bu arada Emilie, kız kardeşleriyle birlikte bir moda butiği açar ve o dönem için alışılmamış ve yenilikçi tasarımlarıyla adından çokça söz ettirir (Moda tarihçileri arasında, kadın modasında devrim yapan ilk kişi payesi Coco Chanel’e verilse de, Emilie Flöge’nin ondan neredeyse on yıl önce yaptığı tasarımlar ve getirdiği yenilikler de aynı ölçüde önemlidir).

Klimt ve Emilie dost olarak o kadar yakındırlar ki Klimt 1918’de inme geçirdikten sonra –güçlükle anlaşılabilen- ilk sözleri “Emilie’yi çağırın!” olur; vasiyetinde de tüm mal varlığının yarısını Emilie Flöge’ye bıraktığı anlaşılır.

Klimt’in ölümünden sonra, Emilie kavuşamadığı aşkının anısına sadık kalacak ve ömrünün sonuna kadar yaşamına başka bir erkek girmeyecektir…

Bu şekilde söyleyince göz yaşartacak ölçüde romantik bir bir öykü canlanıyor zihnimizde ancak Emilie’nin yaptığı birşey daha var; o  ana kadar –bilinen- on dört evlilik dışı çocuğun babası olan Klimt’in sayısız kadınla ilişkisini uzaktan ve acı çekerek, belki de aldırmaz görünerek izlemek zorunda kalan bu kadının intikamı acımasızdır; yaşıyorken tek kadını olamadığı adamın hayatına giren diğer tüm kadınlara ait mektup, not, kartpostal ve fotoğrafları yakarak sadece kendininkileri bırakır. Hayattayken değil ama ölümünden sonra Klimt’in hayatındaki tek kadın Emilie Flöge’dir artık.

Kızıl Hilda

Kimliğinin sanat tarihçileri tarafından ortaya çıkarılmasının üzerinden henüz bir kaç yıl geçti. Bugün artık “Öpme”deki kadının “Kızıl Hilda” olarak bilinen Hilda Roth olduğunu biliyoruz. Daha renkli bir yaşam için imparatorluğun başkentine gelen Budapeşteli bu genç kız uzun yıllar boyunca Klimt’e modellik yapar. Sadece “Öpme”deki değil, “Tüylü Şapkalı Hanımefendi” (1910) ve “Danae” (1907-1908) resimlerindeki model de odur; hatta 1901-1902 yıllarında yapılan “Altın Balık” resmindekinin de Hilda Roth olması çok muhtemel.

Hilda Roth 1914’te Viyana’dan ayrılarak Almanya’nın kuzeyindeki Kiel’e taşınır ve 1970 yılında orada yaşama veda eder.  Belki Emilie Flöge tarafından yakılan mektuplar arasında Hilda Roth’un Klimt’e yazdığı mektuplar da vardı, bilmiyoruz. Ancak Emilie kendisi dışındaki kadınlara ait bütün izleri sonsuza dek silmeye çalışsa da, Hilda’nın -ve diğerlerinin- suretleri Klimt’in ölümsüz resimlerinden bize gülümsemeye devam ediyor hâlâ…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi