Rosetta Taşı/Jean-François Champollion

Mısır’ı bir kez ele geçirmiş ama elinde tutamamış bir imparatorla, Mısır’ı hiç görmemiş ancak o güne dek sırlarını kimseye açmamış bu kadim ülkeyi çok yakında aklı ve azmiyle fethedecek bir dilbilimci karşı karşıyadır

Champollion 1809’da, Akademi’nin birkaç yıl önce yaptığı teklifi kabul ederek Grenoble'a döner ve tarih profesörü olarak çalışmaya başlar. Bu arada birkaç ayda bir çoğu ölü diller ve Doğubilim meraklısı amatörler ortaya çıkarak Rosetta’nın gizemini çözdüğünü ileri sürmektedir. Hiyerogliflerde Zebur’daki(1) mezmurları(2) bulanlar, bunların yalnızca kutsal simgeler olduğunu ve başkaca bir anlam taşımadığını “keşfedenler” pek çoktur, hatta Rosetta’ya dayanarak Çinlilerin Mısır göçmeni olduğunu öne sürenler bile çıkar!

Aslında bu kafa karışıklığının nedeni biraz da M.S. 5. yüzyılda yaşamış İsis-Osiris rahibi ve düşünür Mısırlı Horapollon’dan kaynaklanır. Mısır hiyeroglifleri hakkında yazdığı ve bu konudaki en eski kaynak olan Hieroglyphica’da, hiyerogliflerin yalnızca simgesel anlamlar taşıyan bir resim yazısı olduğu anlatılır, figürlerin hece ya da harf yerine geçebildiklerinden hiç söz edilmez; o yüzden sonraki, bir figürün yalnızca bir nesne ya da kavram yerine geçtiği -yanlış- ön kabulüne dayanan bütün çalışmalar çıkmaz sokakta bitecektir.

Thomas Young

Fakat araştırmacılardan biri, Londra Kraliyet Derneği sekreteri olan Profesör Thomas Young(3), hem demotik hem de hiyeroglif yazıda ses/hece değeri taşıyan figürler olabileceğini akıl eder ve her iki yazıdaki “Ptolemaios” sözcüğünü çözümlemeyi başarır (Eski Mısır yazılarında, hükümdar adları “kartuş” adı verilen oval bir çerçeve içine alınır, o yüzden çözümlemede başlangıç noktası genellikle hükümdar adlarıdır). Ancak nedense Young bu parlak düşüncesinin arkasını getirmez ve çalışmaları bir sonuç vermeden kalır.

Aradan birkaç yıl geçer, Champollion bir yandan Akademi’de onu çekemeyenlerin entrikalarıyla uğraşırken bir yandan da Rosetta üstünde çalışmayı sürdürmekte, öte yandan o güne dek yazılmış en kapsamlı Koptça sözlüğü yazmaya çalışmaktadır. Ama bunca uğraşının arasında Grenoble tiyatrolarında sergilenen birkaç kısa oyun yazmaya da zaman ayırır, halk arasında popüler olan politik şarkılar da yazar Champollion. Bu arada ağabeyinin baldızı Zoé'ye sevdalanmış ancak aşkı karşılık bulmayınca derin bir bunalıma girmiştir.

Bunalımlı bir dönemden geçen yalnızca Champollion değildir, Fransa’da da tarih çalkantılı ve hızlı akmaktadır. 1789 Devrimi’nden birkaç yıl sonra yönetimi ele geçirerek kendini “İmparator” ilan eden Napoleon, yeniden güç kazanan monarşi yanlıları tarafından alaşağı edilmiş ve Elbe Adası’na sürgüne gönderilmiştir. Ancak Napoleon sürgünde de boş durmamış, bir yıl sonra Elbe’den kaçarak kendini destekleyen hatırı sayılır bir askeri güçle Paris üzerine yürüyüşe geçmiştir. Yürüyüşün ilerlemesini ve Napoleon’un önündeki tüm kentleri birer birer ele geçirmesini Paris gazetelerinin manşetlerinden de izlemek olanaklıdır: "Canavar kaçtı!", "Umacı Cannes'da karaya çıktı! ", "Zorba Lion' da!", "Zorba ve Sahte Hükümdar Başkentten Altmış Saat Uzakta", "Bonapart Hızla İlerliyor!", "Napoleon Yarın Surlarımızın Dibinde Olacak! ", "Görkemli İmparator Fontainebleau'da!".

Napoleon ve Champollion

Napoleon ordusunun yol üzerinde ele geçirdiği kentlerden biri de  Grenoble’dır.  Ele geçirmek derken kanlı bir savaş aklınıza gelmesin; Napoleon, ordusunun önünde, tek başına kentin kapısına yürür ve elindeki enfiye kutusuyla vurarak kapıyı çalar! Düşmanla savaşmak için surlarda konumlanmış kraliyet askerlerinin şaşkınlığının geçmesi bir dakika kadar sürer ve kentin kapıları hiç direnmeden Napoelon’a açılır.

Bunun nedeni yalnızca Napoleon ordusunun kenti savunan kraliyet güçlerinden üstün olması değildir; Grenoble, başından bu yana Bonapartizm’in en koyu destekçilerinden olagelmiştir zaten. Bu destekçilerden biri de Jean-François’nın ağabeyi Jacques Joseph Champollion’dur; hatta Napoleon’un kentin ileri gelenleriyle yaptığı tanışma toplantısında Belediye başkanı, ağabey Champollion’u ona tanıtırken adını bilinçli olarak yanlış heceler: "Champoleon." "Ne hayırlı bir işaret!" diye bağırır İmparator, "Benim adımın yarısını taşıyor!" Genç Champollion da oradadır. Napoleon ona yaptığı işi sorar. Mısır’ı bir kez ele geçirmiş ama elinde tutamamış bir imparatorla, Mısır’ı hiç görmemiş ancak o güne dek sırlarını kimseye açmamış bu kadim ülkeyi çok yakında aklı ve azmiyle fethedecek bir dilbilimci karşı karşıyadır. Champollion ona Kopt sözlüğünden, Mısır araştırmalarından söz eder isteksizce, coşkusuzdur, çünkü on iki yıldan beri, tanrılara Napoleon'dan çok daha yakın hükümdarlarla düşüp kalkmıştır. Ancak Napoleon duyduklarından çok etkilenmiştir, onunla uzun uzun konuşur, ona yapıtlarını Paris'te bastırmayı sözü verir hatta; bu da yetmez, ertesi gün onu kütüphanede ziyaret eder ve Mısır üstüne konuşurlar yine.

[Ağabeyinin tersine Jean-François Bonapartist değildir, tam tersine, gönlünde Cumhuriyet yatar ancak Monarşi ve İmparatorluk arasında bir seçim yapması gerektiğinde, içlerinden “daha az kötü” bulduğu ikincisini seçer.]

Napoleon sonunda Paris’e ulaşır ve geçen yıl indirildiği tahta yeniden oturur, ancak orada çok uzun süre kalamayacaktır. Yeniden birleşen İngiliz ve Prusya güçleriyle Waterloo’da yapılan savaş, Fransa’nın yenilgisi ve Napoleon’un ele geçirilmesiyle sonuçlanacak, Aziz Helena Adası’nda hapsedilen Napoleon -mide kanseri yüzünden- altı yıl sonra hücresinde yaşamını kaybedecektir.

Napoleon’un İngilizlerin eline geçmesiyle yeniden iktidarına kavuşan ve rahat bir nefes alan Bourbonlar(4), ilk iş olarak son seferinde Napoleon’u desteklemiş olanları cezalandırmaya koyulur. Aslında Genç Champollion’a yönelik suçlamalar çok ağır olmayabilecekken, ağabey Champollion’un Napoleon’a Paris’e dek eşlik etmesi nedeniyle iki kardeş de sürgünle cezalandırılır.

Sonunda Rosetta Konuşur

Jean-François Champollion bir buçuk yıl süren sürgün süresini Rosetta Taşı üzerinde çalışarak geçirir; sonrasında da çalışmalarını Grenoble ve Paris’te sürdürür. 1821’de vatana ihanet suçlamasıyla yeni bir dava tehlikesi baş gösterince Paris’i gizlice terk eder. Kaçak olarak geçirdiği bir yılın sonunda “Fonetik Hiyerogliflerin Alfabesiyle İlgili M. Dacier’e(5) Mektup” adlı çalışmasıyla ortaya çıkıverir. Hiyerogliflerin bin beş yüz yıl süren suskunluğu sona ermiş, bu inatçı figürler Champollion’un zekası ve azmi karşısında pes etmiştir.

Haber bütün Avrupa başkentlerine ve Eski Mısır üzerinde çalışan akademisyenlere hızla ulaşır.  Champollion’un yazısı pek çok dile çevrilerek yazdıklarının doğruluğu araştırılır hemen. Evet, Champollion’un dizgesine göre okunan hiyeroglifler Rosetta’daki Yunanca metinle aynı şeyleri söylemektedir: “Ta-Mert (Mısır) ahalisinin Pert mevsiminin 4. ayının 24. gününe denk eden Gorpiaios (Ağustos) ayının 24. gününde, babasının tahtından kral olarak yükselen HORUS-RA saltanatının 23. yılında Nekhebet ve Uatchet tapınaklarının tanrısı, iki kat güçlü kudretli olan, aşağı ve yukarı diyarların efendisi, Mısır’ı güzelleştiren, tanrılara karşı kalbi mükemmel Altın Horus, insanlığın hayatını mükemmel kılandır, Ptah gibi Otuz Yıl Festivalleri’nin efendisi, RĀ gibi yüce bir prenstir; Güneyin ve Kuzeyin kralı, Güneş’in oğlu Ptolemaios, Ptah’ın sevgilisi, ölümsüz, kendini tezahür ettiren tanrıdır.”

Buradakiler, Rosetta’daki metnin girişi yalnızca. M.Ö 196’da yazıldığı düşünülen metinde, kimi rahiplerin artan vergiler nedeniyle çocuk firavun V. Ptolemaios’a karşı ayaklanırken diğerlerinin ona sadık kalmaya karar vererek  Memphis'te toplandıkları ve Firavun’a bağlılıklarını bildirdikleri anlatılır. Bundan başka, Firavun’un isyanı bastırmasından, sadık rahiplere verdiği destekten, hapisteki tutukluları serbest bırakmasından, vergileri azaltması ve vergi borçlarını affetmesinden söz edilir. Ayrıca Firavun’un heykelinin bütün tapınaklara dikileceği ve her gün onun önünde dua edileceği, doğum günü ve taç giyme günlerinin büyük şenliklerle kutlanacağı da anlatılanlar arasındadır. Metin, tüm bunların, biri tanrıların yazısıyla (hiyeroglif), öbürü kitapların yazısıyla (demotik) ve bir diğeri Haui-Nebui yazısıyla (Yunanca) olmak üzere üç farklı yazıyla taşa kazınmasını buyurarak sona erer.

Aydınların ve hiyerogliflerin gizemi konusunda çıkan haberleri büyük bir merakla takip eden halkın gözünde bir kahraman olan Champollion’un devam etmekte olan “vatana ihanet” davası kaldırılır. Rosetta Taşı’nı Fransızların elinden “çaldıkları”(6) günden bu yana çok sayıdaki dil bilimcisiyle taşın gizemini çözmeye çalışan ezeli düşman İngiltere’ye karşı Fransa’ya büyük bir gurur kazandıran birini kim vatan hainliğinden mahkum edebilirdi ki zaten?

Mısır Gezisi

Bir süre sonra, Champollion yalnızca taş yazıtlar ve papirüslerden tanıdığı ülkeyi gözleriyle görme şansı da bulur. 1828 Temmuz’undan başlayarak yaklaşık bir buçuk yıl süren bir araştırma gezisine başkanlık eder Champollion. Geçtiği her yerde, onun geldiğini duyan yerli halk "eski taşlardaki yazıları okuyabilen" kişiyi görmek için akın akın koşup gelmektedir.

Champollion Memphis'in taş ocaklarında çeşitli dönemlerin işlerini bir bakışta tanır ve sınıflandırır. Mit-Rahine'de iki tapınak ve bütün bir ölüler kentini bulur. Sakhara'da "Onnos" kral adını okur ve hemen, en eski dönemlere ait olduğunu saptar. Tell-el-Amarna'da Jomard'ın tahıl ambarı olarak saptadığı devasa yapının aslında kentin büyük tapınağı olduğunu bulur. Bin yıllardır suskun kalan hiyeroglifler onun karşısında dile gelmekte ve sakladıkları öykülerini anlatmaya başlamaktadır.

Mısır dönüşü, Collège de France’ın Mısır Tarihi ve Arkeolojisi bölüm başkanlığına atanır Champollion. 1818’de yaptığı evlilikten olan tek çocuğuyla, kızı Zoraïde’yle daha çok ilgilenebileceği için mutludur, çünkü sık sık Paris’e ve İtalya’ya, sonra da Mısır’a yaptığı geziler yüzünden, çok düşkün olduğu kızını çok az görebilmiştir o güne dek. Ama yeni bölümünde yalnızca üç ders verme şansı bulur Champollion, sonrasında hastalanarak derslere ara vermek zorunda kalır ve bir inme geçirdikten birkaç gün sonra, henüz kırk bir yaşındayken yaşama gözlerini yumduğunda takvimler 1832 yılını göstermektedir .

Mısıroloji biliminin kurucusu bu tutkulu dilbilimci bugün Paris’teki Père Lachaise Mezarlığı’nda yatıyor; baş ucunda da üzerinde yalnızca “Champollion Le Jeune”(7) yazılı ve Mısır’dakilere benzer bir dikilitaş yükseliyor…

  • Zebur ya da diğer adıyla Mezmurlar Kitabı, Yahudilerin kutsal kitaplarından biridir.
  • Zebur’daki sûrelerden her biri.
  • Thomas Young bilim tarihindeki en parlak beyinlerden biridir, ışığın dalga modelini ilk ortaya atan kişidir örneğin, göz rahatsızlığı astigmatı ilk tanımlayan da Young olmuştur, yüzey gerilimleri konusundaki matematik formülleri bugün bile kullanılır. Thomas Young bir dilbilimci olmasa da dil konusuna meraklıdır; onun, hiyerogliflerin fonetik birer karşılığı olabileceği yönündeki düşüncesi Champollion’un da önünü açmıştır.
  • Fransa’da 1589’dan başlayarak iktidarda olan hanedan. Bugünkü İspanya ve Lüksemburg kraliyet aileleri de aynı hanedandan gelmektedir.
  • Champollion, çalışmalarının sonuçlarını “Académie des Inscription et Belles-Lettres”in sekreteri Bon-Joseph Dacier'e mektup olarak göndereceği için bu adı seçmiştir.
  • İngilizlerin Rosetta Taşı’nı Fransızlardan çaldıkları doğrudur ancak onlar da taşı Mısırlılardan, yani taşın gerçek sahiplerinden çalmışlardır.
  • “Genç Champollion” demektir, ağabeyiyle karışmaması için genellikle soyadının önüne “Genç” eklenerek anılmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi