Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

SAĞ TARAFTAKİ KALP

İnsanlar kalplerini birbirlerine yakın tuttuklarında varoluşun şiddetli kaygıları azalıyor. Sarıldığımızda birinin sağ yanımıza yerleşen kalbi, düştüğümüz, fırlatıldığımız ya da içine atıldığımız balaban dünyaya karşı yek olmadığımızı hissettiriyor. Dünyaya düşerken dahi tek olmayan insan için yalnız olmadığını hissetmek ise ruhsal gereksinimlerin başında geliyor. Sarılmak da insana yalnız olmadığını, biçare varoluşuna eşlik edebilecek diğerlerinin yanında olduğunu hissettiriyor.

Basit sanılan bir sarılma, varoluşumuzdaki yalnızlığımıza, yerküre üzerindeki biçare halimize ve benliğimizde sarsıntı yaratacak yaşantılara fiziksel, bilişsel ve ruhsal merhem oluyor.

İki kol, iki bacak, iki göz, iki burun deliği, iki beyin lobu, iki akciğer… Tek kalp. İşlevi yüksek organlar çiftiyle iş birliği içinde çalışırken, vücudun tüm kan akşını kontrol eden kalp neden yalnız, sağ taraf neden boş, diye sorardım kendime ilkokul yıllarında. Öğretmenlerin, çocuklarının bitmeyen sorularından bunalmış ebeveynlerin, çocuklara bilim sevgisi aşılayan dergilerin, herkesin kendine göre bir açıklaması mevcuttu. Yine de doyurucu bir cevap karşıma çıkmamıştı. Ortaokul yıllarında annemin kitaplığından aşırmaya başladığım, sonra sahaflardan topladığım Aziz Nesin kitaplarından birinde bulmuştum beni ikna edecek açıklamayı. Bilim dergilerinin anlattıkları veya ilkokul öğretmenlerinin cevapları bir yana bir öykünün içinde bulduğum yanıt başka bir yanaydı artık. Başlığını hatırlayamadığım bir öyküde kahramanlardan biri soruyordu “Sarılmak neden güzel bilir misin?” diye. Devamında, sağ yan boştur, sol taraf gibi kalp ile dolu olmadığından ancak sarıldığında O’nun kalbi ile sağ tarafı doldurabileceğini ekliyordu.

Sağ Tarafımıza Yerleşen Kalpler

Yıllar peşi sıra ilerledi. İnandıklarımızda edebiyatın yerini bilimsel makaleler aldı, lakin sonuç değişmedi. Bilime göre de sağ tarafımız bir diğerin kalbi ile dolduğunda, yani sarıldığımızda, iki kalp yek vücut oluyor, diğerinin yükünü azaltıyor, iki tarafı da sağaltıyor. Yani, birinin kalbini, kalbimize yakın olduğu sarılma anlarında hormon salgılarımız farklılaşıyor, fizyolojik tepkilerimiz değişiyor, zihnimize ve ruhumuza yansıyan muhtelif duygu mübadeleleri oluyor. İnsanlar kalplerini birbirlerine yakın tuttuklarında varoluşun şiddetli kaygıları azalıyor. Sarıldığımızda birinin sağ yanımıza yerleşen kalbi, düştüğümüz, fırlatıldığımız ya da içine atıldığımız balaban dünyaya karşı yek olmadığımızı hissettiriyor. Dünyaya düşerken dahi tek olmayan insan için yalnız olmadığını hissetmek ise ruhsal gereksinimlerin başında geliyor. Sarılmak da insana yalnız olmadığını, biçare varoluşuna eşlik edebilecek diğerlerinin yanında olduğunu hissettiriyor.

Sarılmak Bedenin ve Ruhun Yaralarına Merhem

Güvenli bildiği plasentanın içinden bilmediği bir dünyaya gelen yeni doğanın kaygısı, annesiyle olan ilk teması sayesinde kalbi nasıl yatışıyor, nefesi nasıl ritmini buluyorsa; insanın uyanarak doğduğu her yeni günde tanıdığı bir kalple sarılarak kurduğu yakın teması da gündelik hayatın kaygısını azaltıyor. Sıcak bir dokunuş, sevgi ve güven bağlarını perçinleyen hormonların uyarılmasını, kalp ve damara ilişkin stresin yatışmasını[1], kan basıncının azalmasını ve tehdit duygusunun dindirilmesini sağlayarak hem ruhsal hem bedensel sıhhatin[2] koruyucusu oluyor. Sarıldıkça artışa geçen oksitosin hormonu zevk, memnuniyet ve mutluluğu arttırmakla kalmıyor; kendilik algısını geliştiriyor, sosyal ilişkilerin inşasını kolaylaştıran sıcaklık, güven, diğergamlık ve açıklık gibi kişilik özelliklerinin artışını sağlıyor.[3]

Sarılmak, insana dünyanın sanıldığı kadar da korkulacak bir yer olmadığını hatırlatıyor. Yerkürenin kökleşmiş kaygılarının, geçmişin kambur eden yükünün ve gelecek belirsizliğinin yarattığı müteyakkız ruh halini yatıştıran sarılma sayesinde -kısa süreli olsa dahi- inzivada hisseden tin kendini onarmak için vakit buluyor. Güvenilen kişinin kolları arasında tetikte olma hali sonlandığında önce vücut bağışıklık sistemini güçlendiren bakım işlemlerine başlıyor. Daha sonra, yalnız olmadığını hisseden tin, hasar almış umutları, uykuları kaçırmış korkuları, kırılmış hayalleri onarıma başlıyor. Kısacası, sarılmak psikolojik istikrarı sağladıkça, güven duygusu artıyor, bir gruba ait olma hissi perçinleniyor. Sosyal desteğimizin olduğunu hissetmek zor zamanlar için duygusal kaynaklarımızı arttırıyor. Basit sanılan bir sarılma, varoluşumuzdaki yalnızlığımıza, yerküre üzerindeki biçare halimize ve benliğimizde sarsıntı yaratacak yaşantılara fiziksel, bilişsel ve ruhsal merhem oluyor.

Dokunma Ağlarını Kaybeden İnsan

Dünyanın modern vatandaşları olan insan, bugünlerde sanal ağlarla herkese ve her şeye bağlanabilirken, gerçek dünyadan kopuk ve dış dünyaya daha temassız. Dokunulma eksikliği hem bedeninde hem tininde. Çağın sunduğu yüksek hızlı bağlantı olanağına rağmen insan, yeteri kadar hakiki dokunma içeren bağlantılara sahip değil. Dokunmak, dokunulmak ve sarılmak gibi fiziksel olanakların azalması kimsesizlik hissini şiddetlendiriyor. Sosyal destek eksikliğinde yatışamayan beden ve zihin, dünyayı daha tehlikeli hissediyor ve gelebilecek tüm tehlikeler için tetikte kalıyor. İnsan, dinlenemiyor, gevşeyemiyor; bitmeyen stres döngüsünde fiziksel, bilişsel ve ruhsal kaynaklarını hızla tüketiyor. Tükenen kaynakların yenilenmesi, çatlakların doldurulması ve keşmekeşin içinde hasarlanan benliğin onarılması için gerekli olan sarılmanın eksikliği, insanı hem varoluşsal korkuları hem dünyada olmanın çaresizliğiyle yalnızlık duygularını harmanlıyor.

Sarılmanın Dozu Ne?

İnsanlar, sosyal destekleri arttırmak, yalnızlık duyularını azaltmak istemelerine rağmen denk geldiği diğerlerine kolaylıkla yakınlaşamaz, dokunamaz ve sarılamaz. Aşina olduğunu arar. Sevdiğimiz birinin yaklaştığını görünce sarılmak için kalkan kollarımız zihnimizin güvende hissetmesindendir. Dünyamızın sosyal kısmı, tanıdık, bildik olan karşımızdadır, hiçbir yere gitmemiştir, sabittir. Daha dokunmadan başlayan bu itimat, ihtiyacımız olan sosyal ağımızın hala orada olduğunun teminatıdır. Sarılmanın limiti yoktur. Sarılmanın fazla dozu yoktur. Güne başlarken sarılınabilir; yatışmış bir zihin ve rahat bir bedenle güne devam edilmesini sağlar. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek için sarılınabilir. Kucaklaşmak hem dışarıdan gelen mikroplara hem içeriden gelen yıkımlara karşı koruyucudur. Rahatlamış hissedene kadar sarılınabilir. Kelimeler eksildiğinde, anlamlar çoğaldığında, gün doğduğunda, tan vakti geldiğinde, şimşek çaktığında, öfkelenildiğinde, mutlu olunduğunda, hissetme ihtiyacı doğduğunda… sarılınabilir. Aile terapisti Virginia Satir’e göre ise: “Hayatta kalmak için günde dört kez sarılmaya ihtiyacımız var. Bakım için günde 8 sarılmaya ihtiyacımız var. Büyümek için günde 12 sarılmaya ihtiyacımız var.”


[1] Grewen KM, Anderson BJ, Girdler SS, Light KC. Warm partner contact is related to lower cardiovascular reactivity. Behav Med. 2003 Fall;29(3):123-30.

[2] Cohen, S., Janicki-Deverts, D., Turner, R. B., & Doyle, W. J. (2015). Does Hugging Provide Stress-Buffering Social Support? A Study of Susceptibility to Upper Respiratory Infection and Illness. Psychological Science26(2), 135–147.

[3] Cardoso, C., Ellenbogen, M. A., & Linnen, A. M. (2012). Acute intranasal oxytocin improves positive self-perceptions of personality. Psychopharmacology220(4), 741–749.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi