Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

SAĞDUYU DAVETİ

Tuz kokalı çok oldu, Aziz dostlar,
Dünya’nın çivisi çıkalı çok oldu…
Atalarımızın “kıyamet alameti” olarak gördüğü ve bozulmanın/çürümüşlüğün en veciz ifadeleri olarak kullandığı bu özlü sözlerin gerçeğini ve sonuçlarını yaşamaktayız uzun zamandır…
Birçok iç ve dış kaynaklı sorunun yaşandığı bir süreçte Anayasa’yı, Anayasa Mahkemesi’ni ve yargı kararlarını uluorta tartışıyoruz; yeniden bir ayrışma ve çatışma iklimine sürükleniyoruz…
Hiçbir sonuç sebepsiz olamaz!
Bu gün dünün sonucudur!
Anayasa’ya bağlı kalacağına “Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim” diyerek göreve başlayan Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, “Anayasa Mahkemesinin verdiği kararı kabul etmek durumunda değilim, açık söyleyeyim, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” cümlesini Anayasa Mahkeme’sinin bir gazeteci için verdiği yargılamada “hak ihlali” yapılmıştır kararı sonrasında kurmuştu. Tarih 27 Şubat 2016’ı gösteriyordu.
Anayasa’nın 153. Maddesine göre “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir” ve Anayasa’nın 138. Maddesine göre de “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır”
Ve Cumhurbaşkanı bu Anayasa’ya bağlı kalacağına yemin etmiştir.
“kanunsuzluk hali” o gün başlamış ve hukukun üstünlüğü ilkesi o gün yok edilmişti;
Artık üsttekilerin(!) hukuku geçerliydi…
Dün Devlet’in/Cumhur’un başı böyle söyleyince bu gün de İçişleri Bakanı, “Polis Akademisi Başkanı iken Akademiye aldığı her yüz komiser/komiser yardımcısından 41’i Fetöcü çıktı” diyerek Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı FETÖ yanlısı olmakla suçlamış ve “ Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım” diyerek aşağılamıştır.
Devleti yönetenler bu tavır içindeyken Anayasa Mahkemesi’ne, başkanına, üyelerine bugün kim saygı duyar, verdikleri kararlara kim uyar?
Uymazlar; İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi de uymamıştır.
Enis Berberoğlu, milletvekili seçilmiş olmasına rağmen mevcut davası devam ettirilmiş ve hakkında hüküm kurulmuştur. Bu hükme dayalı olarak da milletvekilliği düşürülmüştür.
Mahkemenin kararı bir hak ihlaliydi.
Çünkü Anayasa’nın 83. Maddesi “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır“ demektedir.
Enis Berberoğlu, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını kullanmış, Anayasa mahkemesi de “oybirliği” ile hak ihlali yapıldığına karar vermiş ve ilgili mahkemesine bildirmiştir.
Mahkeme( İstanbul 14. Ağır Ceza Mah.) Anayasa Mahkemesinin bu kararına UYMUYORUM demiştir.
“Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir” hükmü YOK sayılmıştır.
Konu kamuoyunda bir “sistem/rejim sorunu” bir “kanunsuzluk hali” bir hukuk dışılık tavrı olarak tartışılmaya açılmışken Anayasa Mahkemesi Üyesi bir hakimin, meydan okuma üslubunda “Anayasa Mahkemesi’nin ışıkları yanıyor” mesajı meydana bomba gibi düştü; Ne demekse?
Bu mesaj, tüm gündemi değiştirmiş; ortalık karanlığa bürünmüştür.
Hakim Bey’e sormak lazım; Çok önemli bir sorunu tartışacağımız zamanda bu mesaj kimin/kimlerin işine yaramıştır?
Anayasa Mahkemesi üyesi seçilmiş bir Profesörün darbe zamanlarının sloganı ile meramını ifade etmesini şiddetle kınıyorum, asla masum görmediğimi/maksadını aşan bir beyan olduğuna inanmadığımı öncelikle ifade ediyorum.
Kör kuyuya atılan bu fitne taşını şimdi nasıl çıkaracağız?
Doğrusu, Hakimin görevinden hemen ayrılması gerekir, İstifa etmeli veya ettirilmeli ki “yaktığı ışıklar” birileri tarafından karanlığa sebep/gerekçe yapılmasın.
Ancak önemli olan mesele bir hakimin ışık yakması/bir yerlere işaret verme cüreti veya gafleti değil sistemin en temel taşı olan yargı kurumunun geldiği son noktadır.
Bir sonuç olarak, Anayasayı korumakla görevli bir yüksek hakim, Anayasayı ortadan kaldırmak eylemi olan “darbe” çağrışımı yapacak yazılı mesaj yayınlayabiliyor veya bir başka hakim Anayasa Mahkeme’sinin verdiği kararı Anayasa’nın amir hükmüne rağmen “tanımıyorum, uymayacağım” diyebiliyor.
Cumhurbaşkanı’nın 2016 yılında “Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımıyorum” beyanının nerelere ulaştığını gördünüz mü?
Daha ötesi var mı?
Adalet duygusu birlikte yaşamanın, millet olmanın, devlet olmanın teminatıdır, temelidir.
Adalet dağıtan yargı kurumuna ve mensuplarına güvenimizi kaybedersek, yolun sonu uçurumdur.
Mülkün temeli adaletse, mülk de devlet ise devlet te milletin örgütlü gücü ise temelleri sarsan bu gelişme/tehlike gerçekten büyük!
Bu olayı parentez içine alır küçültürsek, meseleyi geçiştirir, amacından saptırırsak veya pansuman tedbirlerle gerçekleri hasır altı edersek, yanlış yaparız ve geleceğe karşı sorumlu oluruz.
Tekraren ifade ediyorum; gerçek sorun Anayasa Mahkemesi’nin kararına “uymayacağım” diyen mahkeme ve bunun arkasında duran siyaset anlayışıdır. Tuzun koktuğu, çivinin çıktığı yer burasıdır.
BENCE
Bindiğimiz dalı kesmeyelim!
Anayasa Mahkemesi, millet adına, “devlet” denilen karmaşık ve büyük yapıyı çalıştıran sistemin dengesini sağlayan ve belirlenen hedefler doğrultusunda ilerlemesini denetleyen kurumdur; çok değerlidir, gereklidir.
Hukuk, en büyük ortak paydamızdır, birlikte yaşamanın ve geleceği birlikte kurmak iddiamızın teminatıdır.
Adalet duygusu için yargıya ve demokrasiyi/cumhuriyet değerlerini koruyacağı hususunda devlet yönetimine duyulan güven kaybedilmemeli; Hukuk devleti olmak iddiasından asla vazgeçilmemelidir.
Sonuçtan sorumlu olanların şikayetçi olmaya ve detayda kaybolmaya hakkı yoktur.
Bu günlerde, herkesi, azami sorumluluk anlayışı ve sağduyulu davranmaya davet ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi