SALTANAT VE HİLAFETİN TASFİYESİDİR

SALTANAT VE HİLAFETİN TASFİYESİDİR
Gazeteci Fikret Bila Gazete Pencere’ye 30 Ağustos’u değerlendirdi, büyük zaferin Atatürk’ün askeri dehasının yanında siyasi bir deha olarak Dünya siyaset sahnesine çıkmasının da başlangıcı olduğunu söyledi. Bila Ak Parti...

Gazeteci Fikret Bila Gazete Pencere’ye 30 Ağustos’u değerlendirdi, büyük zaferin Atatürk’ün askeri dehasının yanında siyasi bir deha olarak Dünya siyaset sahnesine çıkmasının da başlangıcı olduğunu söyledi. Bila Ak Parti hükümetlerinin milli bayramlara yaklaşımına ilişkin gözlemlerini de anlattı.

Soru: 30 Ağustos Zaferi’nin Cumhuriyet tarihindeki yerini nasıl tanımlarsınız?

-26 Ağustos’ta büyük taarruzla başlayan ve 30 Ağustos’ta elde edilen büyük zafer, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri dehasının yanında siyasi bir deha olarak dünya siyaset sahnesine çıkmasının başlangıcıdır. Başkumandan olarak Mustafa Kemal Paşa ve Garp Cephesi Komutanı olarak İsmet Paşa’nın yaptığı askeri planın başarıyla uygulanması sonucunda Yunan işgal kuvvetleri 9 Eylül’de İzmir’in kurtarılmasıyla Anadolu’dan sürülüp atılmışlardır. Bu zafer, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolda en önemli dönüm noktasıdır. Emperyalist İngiltere’nin desteklediği Yunan ordusunun Anadolu’dan sökülüp atılması emperyalizmin bir yenilgisidir. Bu zafer bir yandan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaştığının göstergesi diğer yandan da Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinin pekiştiği bir zaferdir. Mustafa Kemal Paşa, millet iradesini temsil eden ulusal meclisten yetki almış, böylece millet egemenliğini demokratik bir yetkiyle temsil ederek kurtuluş savaşı yöneten tek liderdir. Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi’nin sınırsız ve sonsuza kadar yetki verdiği bir komutan değildir. Meclis, Mustafa Kemal’e belli sürelerle başkomutanlık yetkisi vermiştir. Nitekim Paşa, büyük taarruzu başlatmadan önce Meclis’in verdiği yetkinin süresi dolmuş ve Meclis bu süreyi uzatmamıştır. Büyük taarruz hazırlıklarının yoğun ve gizli bir şekilde sürdüğü sırada Mustafa Kemal Paşa Meclis’e gelmiş ve sürenin uzatılması için etkili bir konuşma yapmıştır. Savaşın ortasında “ne meclisi, ne yetkisi, komutan benim” dememiştir. Milleti temsil eden Meclis’ten yeniden yetki alarak savaşı yönetmiştir. Bunun tarihte örneği yoktur. Atatürk’ün bu tutumu, kafasındaki yeni devlet ve siyasi rejimin tasavvurunu da yansıtır. Bu tasavvur kesinlikle saltanat değil, cumhuriyettir, millet iradesine dayalı siyasi rejimdir. Ulusal Kurtuluş savaşı ordularına, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları” diye hitap ederek yazılı emir göndermesi, millet egemenliğine ve onun verdiği yetkiye ne denli önem verdiğini gösterir. Büyük taarruz planının başarısından kaygı duyan komutanlara, “sorumluluğu ben alıyorum, başarısız olursak beni asarlar” diyerek yola çıkan Mustafa Kemal, büyük zaferle ulusal kurtuluşun önderi olduğunu kanıtlamış ve böyle de kabul görmüştür.

30 Ağustos zaferi sadece emperyalist işgalcilere karşı kazanılmış bir zafer değildir; aynı zamanda, çökmüş Osmanlı’nın saltanat, hilafet ve ağalık düzeninin tasfiye edilmesidir. 9 Eylül 1922’de son Yunan birliklerini de İzmir’den süpüren Mustafa Kemal Paşa 1 Kasım 1922 tarihinde saltanatı kaldırmıştır. Bu, yönetimin padişahtan alınıp halka verilmesinin ilk adımıdır. Arada iki aylık gibi kısa bir zaman vardır. 30 Ağustos’un ilk siyasi sonucu budur.

Soru: AK Parti iktidarı milli bayramları kutlamada çok istekli davranmıyor. Bu yönüyle eleştiriliyor. Bu 30 Ağustos öncesinde de korona salgını nedeniyle kutlamalar büyük ölçüde kısıtlandı. Çelenk koyma dışında bir kutlama yapılmasına yasak getirildi. Buna karşılık Malazgirt Zaferi’nin kutlanmasına böyle bir kısıtlama getirilmedi. İktidarın bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

-AK Parti, iktidarının özellikle ikinci ve üçüncü dönemlerinde siyaseti dinselleştiren bir politika izliyor. Siyasette kullandığı öncelikli malzeme din. Bu yönüyle Atatürk’le ve Cumhuriyet’le sorunlu bir görüntü veriyor. AK Parti’nin bu yönde ilerleyişinde, laik devlet yapısını değiştirmek, bunun yerine dini cemaatler, tarikatlarla yürümesinin etkisi büyük. FETÖ’yle işbirliği içinde kumpas davalarıyla TSK’da Atatürkçü, cumhuriyete bağlı komutaların tasfiye edilmesi bu çatışmanın açık kanıtlarıdır. Ta ki, FETÖ’nün 15 Temmuz’da askeri darbeye kalkışmasına kadar bu birliktelik devam etti. Şimdi AK Parti iktidarı FETÖ’yü tasfiye ederken, yerine başka cemaatler ve tarikatlerle devam ediyor. 15 Temmuz süreci sonucunda Cumhur İttifakı’na dönüşen iktidar, Atatürk ve Cumhuriyet’i mümkün olduğu kadar görmezlikten gelip, Osmanlı tarihindeki zaferlerden yola çıkarak yeni bir tarih yazımına girişmiş durumda. Atatürk’ün karşısına Abdülhamit’i koymak, onu yüceltip Atatürk’ten daha önemli hale getirmek, 30 Ağustos Zaferi’nin karşısına, Alparslan’ın Malazgirt Zaferi’ni koymak ve onu yüceltmek, Lozan’ın imzalandığı gün Ayasofya’yı açıp, Atatürk’ün karşısına Fatih’i koymak ve Fatih üzerinden, Diyanet İşleri Başkanı’nın ağzından Atatürk’e dolaylı olarak lanet okumak gibi girişimler Cumhur İttifakı ve iktidarının yaslanacağı yeni ideolojiyi gösteriyor.

Soru: İktidarın yöneldiği bu ideolojiyi nasıl tanımlıyorsunuz?

-Atatürk’ü ve laik cumhuriyeti bir zamanlar bir AK Parti milletvekilinin söylediği gibi bir parantez olarak gören bir yaklaşım bu. Onun yerine Türk-İslam ideolojisinin yeni bir versiyonunu koyan, sanki Osmanlı’nın varlık-yokluk mücadelesi yaşanıyormuş gibi bir tezi gündemleştiren bir çaba görüyoruz. Türkler ve Müslüman dünyanın bir beka sorunu varmış gibi, Osmanlı İmparatorluğu yaşıyormuş gibi onu canlı tutmaya çalışan faaliyet ve propaganda  süreci yaşıyoruz. Seçmenin “Cumhuriyet mi, Osmanlı mı” tercihine zorlandığı bir süreç bu. Yeni ideolojinin temel özellikleri Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın yayına soktuğu “Kızıl Elma” videosunda görülüyor. Osmanlı’nın kuruluşu, İstanbul’un fethi, Fatih’in Ayasofya’ya girişi, Fatih’le özdeşleştirilen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan görüntüleri. Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in kuruluşunun hiç görünmediği bir video. Atatürk’ün olmadığı Çanakkale, Dumlupınar görüntüleri, havada Türk yıldızları, savaş uçakları, denizde savaş gemileri, karada tanklar, motosikletli polisler, kılıç çeken yeniçeriler…Fetihten fetihe koşan bir tarih. Yeni ideololojinin bu olduğu anlaşılıyor.