SANATIN FARKLI DİSİPLİNLERİNDE BİR ANLAYIŞIN ÖZEL DÜNYASI; ARTER

Son Güncellenme Tarihi: Eylül 20, 2020 / 13:57

Sanat, hayat ile birlikte yürümesi gereken ve insana içsel yolculuğunda anlam katan en önemli alan. Sanatın farklı disiplinlerine ilgi duymaya ve takip etmeye başladığınızda siz ve dünyanız değişiyor. İnsana iyi gelen ve onu iyileştiren manevi bir güç sanat. Özellikle kendimizi iyi hissetmediğimiz, pandemiden kaynaklı psikolojik olarak hayat ile bağımızın belirsizleştiği bir dönemde sanatsal aktivitelerde bulunmanın tam zamanı. Modern bir sanat binasının içinde kaybolmak kim istemez ki, ardından uzun uzun gezdiği sergileri düşünerek hayat ile başka bir bağ kurmak ne iyi gelir değil mi? Arter muhteşem bir dönüşüyle ziyaretçileri ile tekrar buluştu. Yeni sergileri ile sezona merhaba derken yine sanatın içinde güzel yolculuklar hazırladı. Şehrin içinde yeni binasıyla kısa sürede sanatın yeni buluşma mekanı olan Çağdaş Sanat Müzesi Arter’in Başküratörü Emre Baykal ile yeni sezonlarını, geçen süreçte neler yaptıklarını ve Arter’in programında yer alan sanatsal faaliyetlerini konuştuk. Hala gitmeyen varsa Dolapdere’deki bu özel yapı Arter’i ziyaret edin insana iyi geliyor. Sanat ile geçecek sağlıklı zamanlar dileriz. Herkese iyi pazarlar!   

Arter’in açılışına gelmiştim ve çok etkilenmiştim. Şehrin merkezinde bir vaha olan bu yeni oluşumu nasıl tanımlamam gerektiği konusunda emin olamamıştım. Çünkü mimari yapısı, etkinlikleri ve programlarıyla çok fonksiyonel bir merkez. İstanbul’un yeni çağdaş sanat mekanı adı altında nasıl bir dünya yarattınız?

Grimshaw Architects tarafından tasarlanan Dolapdere’deki yeni binamız, geçen yıl Eylül ayında ziyarete açıldı. Buraya taşınmadan önce yaklaşık 10 yıl boyunca İstiklal Caddesi üzerinde bulunan tarihi binada faaliyetlerimizi sürdürüyorduk. Bugün yine Vehbi Koç Vakfı’na bağlı bir sanat kurumu olan Meşher’in yer aldığı o ilk mekanımızı çok sevmekle birlikte, mekânsal kısıtlar nedeniyle programımız daha ziyade sergi ve yayınlara odaklanıyordu. Dolapdere’deki binamız ise sanatın farklı disiplinlerini de içerecek şekilde genişletmemizi sağlayacak bir anlayışla tasarlandı. Sergilerimizi düzenlediğimiz farklı boyutlardaki 6 galerinin yanı sıra, her türlü sahne ve gösteri sanatını ağırlayabilecek iki performans salonumuz, tüm katılımcılara ve sanatçılara açtığımız atölye mekânımız, kütüphanemiz ve uluslararası nitelikte çok zengin bir sanat kitapları koleksiyonu sunan kitabevimiz ile hem ölçek hem içerik olarak daha geniş imkanlar sunan bir yapının içindeyiz bugün.

Arter’in yeni sezonunu konuşmadan önce pandemi sürecinde yaşadıklarınızı sormak isterim. Arter bu durumdan nasıl ve ne kadar etkilendi?Sanat söz konusu olduğunda özellikle böyle bir dönemde ruhun gıdası olarak algılanmıyor ne yazık ki ve en son planda kalıyor.

Dijital salgına kendimizi fazla kaptırmadan önümüzdeki programın hazırlıklarına odaklandık       

Vaka sayılarının tırmanışa geçmeye başladığı dönemde, hem ziyaretçilerimizin hem de çalışanlarımızın sağlığını korumak üzere Arter’i ziyarete kapama kararı aldık. 3 aylık bir süre boyunca evlerden çalışıp, takipçilerimizle bağımızı mümkün olduğunca çevrimiçi yollarla sürdürdük. Bu süre boyunca sanatı cep telefonu ve bilgisayar ekranları aracılığıyla deneyimleyebilmek, her ne kadar kitlesel erişim açısından farklı olanaklar sunuyor olsa da yalnızca dijital ortam aracılığıyla iletişim kurmak sanırım hepimize biraz eksik hissettirdi. Bunun nihayetinde geçici bir dönem olduğu umuduyla kendimizi dijital salgına da fazla kaptırmadan önümüzdeki programın hazırlıklarına odaklandık. 

Sanatın topyekûn dijitalleşmesinin mümkün olacağına inanmıyorum     

Artık yeni normal diye bir tanım var hayatlarımızda. Bu yeni normalden sanat nasıl etkilenecek, her şeyin uzaktan olduğu, dijitalleşen bir anlayış ile sanat ve etkinliklerde online bir sisteme mi dönüşecek sizin öngörüleriniz neler?

Dijital platformların sanatın yaygınlaşmasındaki rolünü elbette yadsıyamayız, ancak sanatın fiziksel mekandaki deneyimlenişine verdiğimiz değerin ve bu amaçla yapmış olduğumuz yatırımın en bariz göstergesi, 10 Eylül’de yeni programıyla tekrar ziyarete açılan binamız olsa gerek. Sanatın topyekûn dijitalleşmesinin, kendini online sistemlere tamamen adapte etmesinin mümkün olacağına inanmıyorum. Pandeminin bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceğini kestirmek kolay değil, ancak hayatımızı daha uzunca bir süre etkilemeye devam etse bile bir noktada sona erecek. Gerekli önlemleri aldığımızdan emin olduğumuz sürece sanatla kurduğumuz bire bir ilişkiye de kaldığımız yerden devam edebilir, ona hayatımızda yine öncelikli bir yer açabiliriz diye düşünüyorum. Yeni programımızla tekrar ziyaret açıldığımız şu birkaç gün boyunca, binamızdaki güvenli ziyaret ortamının herkese iyi geldiğini gözlemledik. Bunun uzun soluklu olmasını diliyorum.

Beş yeni sergimizin üçünü Arter Koleksiyonu’ndan düzenledik

Arter’in yeni sezonunu geçtiğimiz hafta açıkladınız. Beş yeni serginiz ile yeni sezona merhaba dediniz. Bu sergilerden ve öneminden bahseder misiniz?

Beş yeni sergimizin üçünü Arter Koleksiyonu’ndan düzenledik. Bunlardan ikisi Kurucu Direktörümüz Melih Fereli’nin küratörlüğünde gerçekleştirildi ve yeni programımızın sesle olan ilişkisinin belkemiğini oluşturuyor. İkinci kattaki galerimizde yer alan “Dinleyen Gözler İçin” adlı grup sergisi, adının da ima ettiği gibi, müzik ve sesle güçlü bağlar kuran yapıtları bir araya getiriyor. Sergi görme biçimlerimizi ve alışkanlıklarımızı ses odaklı bir eksene kaydırarak farklılaştırmayı öneriyor. Melih Fereli’nin bu yapıtları bir araya getirirken sessizlik, belirsizlik ve rastlantısallık kavramlarının izini sürdüğünü sergiyi gezerken eminim izleyicilerimiz de hissedecekler.  Bu sergiyi, Rainforest / Yağmur Ormanı adlı sanat tarihsel yapıtla birlikte bir diptik ya da iki perdeli bir opera gibi deneyimlemenizi öneriyoruz. Besteci David Tudor tarafından tasarlanan ve Composers Inside Electronics tarafından kendi kendini icra eden bir yerleştirmeye dönüştürülen Yağmur Ormanı V (varyasyon 3) adlı, etkileşime açık bu sanat tarihsel yapıt Arter Koleksiyonu’ndan seçilip programa alındı. Koleksiyondan düzenlediğimiz “Gökcisimleri Üzerine” başlıklı serginin küratörlüğünü ise Kevser Güler üstlendi. 28 sanatçının yapıtlarını bir araya getiren bu sergi, gökbilimci ve astrobiyolog Carl Sagan’ın “Hepimiz yıldıztozuyuz” sözünde vurgulanan “ortaklık” düşüncesini anımsatan bir yerden hareket ediyor ve soruyor: Bir sanat yapıtının da, bir kalem, bir insan, bir virüs, bir robot, bir kedi, yerküre ve Venüs kadar gökcismi olduğunu düşünmenin anlamları neler olabilir?   “KP Brehmer: Büyük Resim” adlı retrospektif sergi, Alman sanatçı KP Brehmer’in otuz yılı aşkın üretiminden geniş bir seçkiyi bir araya getiriyor.Dört uluslararası sanat kurumunun -Arter, Neues Museum Nürnberg, Hamburger Kunsthalle ve Kunstmuseum Den Haag- işbirliğiyle gerçekleştirilen bu kapsamlı retrospektif için, Arter’den Selen Ansen olmak üzere dört kurumun küratörleri ilk kez 2017’de bir araya gelip çalışmaya başladılar. 2018 ve 2019 yıllarında her bir kurumun kendi küratörü tarafından farklı başlıklar altında yeniden düzenlenen sergi, şimdi Selen Ansen küratörlüğünde Arter’de, “KP Brehmer: Büyük Resim” adı altında ziyarete açıldı.Brehmer yapıtları belki de Türkiye’de çok da tanınmayan bir sanatçı. Sanatçı kendi yaşam süresine denk gelen savaş sonrası dönemin toplumsal ve siyasi gerçekliklerini eleştirel, analitik, deneysel ve nüktedan bir bakışla ele alıyor. Kronolojik bir düzenden ziyade, Brehmer’in yapıtına giren temaların izini süren bu retrospektif sergiyi izledikten sonra, devam eden Altan Gürman sergisini tekrar ziyaret ederseniz, her ikisi de 1930’larda doğmuş, birbirleriyle belli ki hiç tanışmamış bu iki sanatçı arasında pek çok ortaklık da keşfedeceksiniz. Ve nihayet Alev Ebüzziya’nın yeni yapıtlarından oluşan sergisi Tekerrür’den söz etmek isterim.  Bu serginn küratörlüğünü ekip arkadaşımız Eda Berkmen üstlendi. İsmini Kirkegaard’ın aynı adlı kitabından esinlenerek alan Tekerrür, kitabın da odaklandığı sorular üzerinden sanatçının üretimine tekrar bakmamızı öneriyor: “Tekerrür mümkün müdür, ne öneme sahiptir ve bir şey tekrar ettiğinde kendisinden bir şey kaybeder mi yoksa kazanır mı?” Alev Ebüzziya’nın bir ömür boyu, tek bir malzeme ve yönteme odaklanarak, ve her seferinde daha da iyisini hedefleyerek, sayısız kez tekrar ettiği hareket ve ritimlerle ürettiği zamansız çanakları, aslında tekrarlamanın imkânsızlığını ve getirdiği dönüşümü görünür kılıyor.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top