SANSASYONEL SİYASAL İLETİŞİMİN AÇMAZLARI

Batı dillerinden bize geçen “sansasyon” kelimesi gündelik sohbetlerde uzun zamandır kullanılageliyor ve ne anlama geldiğine dair sokaktaki her insanın iyi kötü bir fikri vardır.
TDK sözlüğünde, sansasyon “birçok kimseyi ilgilendiren, etkileyen heyecan verici olay” şeklinde tanımlanıyor. Kelimenin türevleri de sözlükte yer alıyor: sansasyonel “çarpıcı” ve sansasyon yaratmak ise “büyük bir ilgi ve heyecan yaratmak” şeklinde açıklanıyor.
Bizim bugün tartışmak istediğimiz, sansasyon kelimesinin gündelik dildeki kullanımı değil elbette ki. Kelimenin iletişim literatüründe gündelik kullanımın ötesinde bir anlamı var. Hatta tarihi çok eskilere giden bir iletişim yaklaşımının da adı: Sansasyonelizm
Sansasyonelizm başta haber olmak üzere her türlü medya içeriklerinde şok, korku, gerilim, heyecan veya merak uyandırmak gibi amaçlarla güçlü duygusal konular, aşırı dramatik dil ve üslupların yanı sıra artistik ifadeler kullanılmasıdır. Dolayısıyla sansasyonelizm medyanın bilinçli ve profesyonelce kullandığı editoryal bir taktiktir ve elbette ki amacı daha çok dikkat çekmek ve dolayısıyla içeriğin daha çok tüketilmesini sağlamaktır.
Sansasyonalizmin kullanımı muhtemelen yazılı iletişimin başladığı dönemlere kadar uzanıyordur. En azından elimizde, Roma İmparatorluğu döneminde kamuoyuna duyuruların yapıldığı mesaj panolarında sansasyonelizmin kullanıldığına dair medya tarihçilerinin aktardığı bilgiler var. Ama sansasyonelizm esas atılımını 19. yüzyıl sanayi toplumlarında basılı kültür ürünlerinin yaygınlaşması ile gerçekleştirdi. Televizyon yayıncılığı, internet yayıncılığı ve sosyal medyanın gelişim süreçleri ile birlikte sansasyonelizm de günümüzde gündelik hayatın doğal bir parçası haline geldi.
Toplumsal yaşama böylesine nüfuz eden bir iletişim tarzının sadece yayın mecralarıyla sınırlı kalması beklenemezdi tabi ki. İletişim yönetimi yapan diğer kurumlar da, medya kadar olmasa bile sansasyonelizmi kullanmaya başladı. Uzun zamandır birçok şirket kurumsal iletişiminde, pazarlama ve marka yönetiminde sansasyonelizmin taktiklerini bolca kullanıyor.
Bu yöntemleri gün geçtikçe daha çok kullanan bir diğer faaliyet alanı da, başlıktan da anlaşıldığı gibi, siyasettir. Popülizmin tüm dünyada hızla yükselmesine paralel olarak, siyasal iletişim de sansasyonelizme daha fazla müracaat etmeye başladı. Ülkemiz de dahil olmak üzere tüm dünyada seçmenler korku senaryoları, komplo teorileri, gerilimi yüksek tartışma konuları, toplumsal hayatın her alanına dair tehditler ve kendilerini bunlardan koruyacak süper kahraman figürleri ile “siyasal iletişim” bağlamında muhatap oluyorlar.
Kasım ayı başında yapılacak olan ABD Başkanlık seçimi için Trump’ın yürüttüğü kampanyanın en önemli ayaklarından birinin Qanon olarak isimlendirilen bir komplo teorisi olması; bu teoriyi destekleyecek “sosyalistler ülkemizi işgal edecek, kiliselerimiz kapatılacak” vb. gibi yan tehditlerin de sıkça dile getirilmesi, sansasyonalizmin siyasal iletişimde kullanıldığına çarpıcı örneklerdir.
Ülkemizde de iktidar bloku uzun bir süredir siyasal iletişimini neredeyse tamamen sansasyonelizme dayandırmaktadır. 2017 anayasa reformundan bu yana Cumhur İttifakı’nın her iki ortağı da dozajı gittikçe artarak sansasyonel bir siyasal iletişim dili kullanmaktalar. Bunun benim hatırladığım tek istisnası Kovid 19 salgınının başladığının resmen kabul edilmesinden sonra Mart-Temmuz ayları arasındaki pandemi ile mücadele iletişimidir. Bunun dışındaki Libya, Doğu Akdeniz, Ayasofya’nın ibadete açılması, idam cezasının yeniden getirilmesi, Karadeniz’de doğal gaz rezervi bulunması, Barolarla ilgili düzenleme, Anayasa Mahkemesi ve Türk Tabipler Birliği ile ilgili tartışmaların tamamında ileri düzeyde sansasyonelizm kullanıldı.
Ancak, sansasyonelizmin cazibesine kapılıp, neredeyse rasyonel iletişim dili kullanmayı tamamen unutanların atladığı bir husus var. Bu tarz iletişimin sonuçları üzerine yapılan araştırmalar aslında hiç de cesaret verici değil.
Medya üzerine yapılan araştırmalarda, sansasyonel içeriklerin bolca kullanımının medyanın güvenirliğine ciddi biçimde zarar verdiği ve birçok ülkede medya kuruluşlarına, çalışanlarına ve ürettikleri haberlere güvenin azalmasına neden olduğu tespit edildi.
Aynı şekilde, sansasyonel iletişim tarzını tercih eden firmaların kurumsal itibarlarının zarar gördüğüne dair de araştırma bulguları söz konusu.
Yani sansasyonelizm geri tepen bir silah; ilgiyi arttırıyor ama güveni ve saygınlığı azaltıyor.
Peki ya siyasette nasıl sonuçlar doğuruyor?
Popülist siyasetçilerin tüm dünyada bir dönem yükselmesi sansasyonel iletişimin o süreç boyunca işe yaradığının göstergesi. Ancak nesnel/rasyonel bir dil ve yönetim tarzının olmazsa olmaz koşul olduğu pandemi sürecinde popülist liderlerin neredeyse tamamı kamuoyundaki desteğini yitirmeye başladı. Şu an Trump’ın yapılan tüm anketlerde rakibinin 8-10 puan gerisinde olmasının en önemli nedeni Kovid-19 mücadelesindeki yetersizliği.
Türkiye’de de benzer şeyler yaşanıyor. Yukarıda sıralanan ve her birisi seçmen tabanını kenetlemeyi hedefleyen sansasyonel gündemlere rağmen Cumhur İttifakı arzuladığı siyasi hedefleri gerçekleştirmenin çok gerisinde. Yapılan kamuoyu araştırmalarında, oranı konusunda farklı bulgular olsa bile, trendin oy kaybetme yönünde olduğu çok net görülüyor. Kovid-19 salgını ile birlikte şiddetlenen ekonomik sorunların yaratacağı olumsuzlukları elimine etmek için kullanılan sansasyonel tartışmaların her seferinde marjinal etkisi daha da zayıflıyor ve en hararetli tartışmayı bile toplum çok kısa bir süre sonra tamamen unutuyor.
İktidar bloku bu durumu fark ettikçe dil ve üslup değiştireceğine, sansasyonelizmin dozajını daha da arttırıyor. Aslında bir kısır döngünün içerisinde ve kısa sürede bu döngüyü kırıp rasyonel bir alana çekilmeye de pek niyetli görünmüyor.
İktidar tarafından başlatılan gündemleri değerlendirirken olayın bu tarafını gözden uzak tutmamak gerektiğini düşünüyorum. Tartışmanın harareti ne kadar yüksek olursa olsun, “seçmenler acaba bundan nasıl etkilenecek” sorusunu irdeleyip, tutumlarını buna göre belirleyen siyasi partiler ve siyasal iletişimciler bu sürecin kazananı olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Uslu Arşivi