SAVAŞAN RUSYA; YARATICI RUSYA

Bir devletin, artık o devletin mensubu insanları temsil etmediği, devletlerin toplumlardan ayrıştığı bir çağdayız. Devletlerin savaşı, insanların savaşı değil. Toplumlar savaş istemez, liderler ister ve mutlaka kendileri için savaşacak birilerini de bulurlar.

6500’den fazla Rus mimar, kentsel tasarımcı ve ürün tasarımcısı bir araya gelip, kendi devletlerinin komşu Ukrayna’ya başlattığı savaşı imzaladıkları bir mektupla protesto ettiler. Bu mektup Project Russia isimli mimarlık dergisinde 24 Şubat tarihinde yayınlandı. İmza sahiplerinin çoğu, Rusya’nın dışındaki bölgelerde yaşıyorlar. Derginin resmi web sitesinde duran mektup 2 gün sonra, 26 Şubat tarihinde şu mesajla yayından apar topar kaldırılıverdi:

Maalesef bugün yürürlüğe giren yasa kapsamında, cezai sorumluluk tehdidi altında yazının metnini çıkarmak zorunda kaldık. Barış için varız!

Devletin yaptırımı ile kaldırılan bu mektuptaki bazı ifadeler şöyleydi*:

  • Siyasi sorunlar özel olarak ve barışçıl yollarla çözülmeli. Savaş, 21.yüzyılda siyasetin bir aracı olamaz.
  • Komşuların saygısı güç veya yıkımla kazanılamaz. Kendi ülkenizi, kendi evinizi iyileştirerek kazanılabilir. Savaşa hayır!
  • Savaş, insanların yaşama hakkını, güvenliklerini, manevi doygunluklarını, rahat ve sağlıklı bir çevrede yaşamalarını, yani mesleklerimizin orta yerinde duran tüm değerleri tehdit eder.Savaşa Hayır!

Rusya savaşıyor ama insanları bu savaşı desteklemiyor. Bir devletin, artık o devletin mensubu insanları temsil etmediği, devletlerin toplumlardan ayrıştığı bir çağdayız. Devletlerin savaşı insanların savaşı değil. Toplumlar savaş istemez, liderler ister ve mutlaka kendileri için savaşacak birilerini de bulurlar. Tarih boyunca aynı film dönüp duruyor. Böyle bir dönemde Rusya’ya kendi içinden çıkan bu tepki, cesur duruşu ile kuşkusuz tarihteki direnişler arasında yerini alacak. Bırakın yaşadığı devletin politikalarına karşı durmayı, mesleki ve son derece basit pek çok konu için bile bir metnin altına imza atmaya çekinen ellerle doldu dünya. Kadınlar gününü kutlamak isteyen kadınları tartaklayan, Tıp Bayramı’nda doktorları yerde süründüren bir zihniyeti, ekranlardan izleyip “vah vah” çekenler, ellerini ekran kaydırmak için kullandıkça, protesto cesareti de toz bulutu olup kayboluyor galiba.

Savaş, yapılı çevre, inşa edilmiş medeniyet ve kurulmuş yaşamlar adına vahşi ve orantısız bir yıkım biçimi. Üretimi yıkıldığında insanlık da yok olur, dağılır. Nitekim evlerini, yaşamlarını terk ederek çevre ülkelere göçmen olarak sığınmak durumunda kalan tüm savaşzedelerin arasında, Ukrayna’da çalışan mimarlar, tasarımcılar, yaratıcı insanlar da var. Tüm mesleki pratikleri insanların ve dünyanın yaşam kalitesini arttırmak olan, geleceği yaratan bu insan profili, şimdi kim bilir nerede, hayatta kalma endişesi ile yeniden, sıfırdan yaşama başlamak durumunda. Sahip oldukları yaratıcı değerler düşünüldüğünde, karşılaştıkları bu acı gerçek, onları herkesten daha fazla yaralıyor olmalı.

Türkiye’den savaşa Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin sesi yükseldi. Birleşik Krallık’ta, RIBA başkanı Simon Allford yayınladığı mesajda, temsil ettiği kurum adına, Ukraynalıların yanında olduğunu samimiyetle ifade etti. Allford, Rusya’nın işgalinin toplumlar üzerindeki korkunç etkilerine dikkat çekerek, yaşananların mimarlığın esnek, işbirlikçi ve kapsayıcı toplumlar inşa etmedeki rolünü keskin bir şekilde ortaya koyduğunu belirtiyor. Gerçekten de öyle. Bu bakış açısı ile, savaşlara hayır demesi gerekenlerin başını yaratıcı endüstrilerin çekmesi gerekli.

Savaşlar yaratıcı üretimi yerle bir ediyor. Yaratılanı yıkıyor ve yok ediyor.

RIBA, sadece kuru bir mesaj yayınlamakla da kalmadı. Bu açıklama ile birlikte, tüm savaşzedeler için iş imkanları sunan, üyelerin desteği ile çeşitli acil yardım fonları ve destekler öneren bir dizi aksiyonu da yayınladı. Kuruluş, Avrupa Mimarlar Birliği (ACE) ile de iş birliğinde bulunacağını belirtiyor. ACE başkanı Ruth Schagemann imzası ile yayınlanan açıklama da benzer ifadelerle Ukraynalılara destek sağlıyor; Rusya’yı şiddetle kınıyor.

Bu tavrı Rus milyarder müşterilerine iş ve hizmet sunan pek çok mimarlık stüdyosu da sergiledi. Kendine güvenen cesur kuruluşlar, tek bir otoritenin hükmü ile başlatılan bu savaşa karşı dururken, kaybedecekleri işlerin ve ilişkilerin hesabını yapmadılar.

”Neyse, biz şimdi sessiz kalalım, ileride yapılacak işlerde, ihalelerde bizim üzerimizi çizmesinler” diye düşünmediler. Aksine, yaratıcı güç Rusya’nın ve temsil ettiği süper gücün üzerini bir hamlede çiziverdi. “Senin zenginliğine ihtiyacımız yok” mesajı, tüm dünyadan güçlü bir biçimde Putin’in üzerine yağmaya devam ediyor.

RUSYA’YI NASIL BİLİRSİNİZ?

Bu savaş öncesinde dünyanın en zengin 6.ülkesi konumundaki Rusya’yı, milyarderleri ve onların gösterişli yaşamları, son dönemde gündeme taşınan oligarkları, zengin ve acımasız mafyası, votkası, karlı ve soğuk havası, gösterişli sarayları, hatta gösterişli olan her şeyi ile tanıyoruz. Kuruluşundan bu yana, dönemi ve ismi ne olursa olsun otokratik ve monarşik bir yapıda olan bu ülkenin, halkı ile devlet mensupları arasında her bakımdan büyük bir uçurum olduğu da bildiğimiz bir gerçek.

Baskı altında yaratıcılığın arttığına hemen her fırsatta işaret ederken, belki de Rusya’yı bunun en önemli coğrafyası olarak da eklemeliyim. Size Rusya’nın eşsiz sanat üretiminden söz etmek yerine sadece birkaç örnek ile tasarıma dayalı yaratıcılığından örnekler verebilirim belki.

Rusların yaratıcılığı, adanmış, güçlü, tutkulu bir yaratıcılık. 1971 yılında Salyut 1 isimli dünyanın ilk uzay istasyonunu kuran bir toplumdan bahsediyoruz. İlk cep telefonu da (Leonid Ivanovich Kupriyanovich), ilk nakledilebilen tümüyle yapay kalbi de yaratanlar (Vladimir Demikhov) Ruslar.

İskandinav ve Avrupa ile iç içe olan kültürleri, uzun ve güçlü imparatorluk yılları ve coğrafi bakımdan yaygınlıkları ile, doğal olarak içinde çok fazla çeşitlilik barındıran Rusya’nın ismi Ukrayna, Belarus ve Rusya topraklarının çoğunu yönetimi altına almış olan Kevian Rus hanedanlığının mirasından geliyor. Rus kelimesi eski İskandinav dilinde “kürek çeken” anlamında. Tarih ansiklopedileri bu nedenle Rusya’nın Vikinglerce kurulduğunu yazar. Putin’i ve davranışlarını düşünürken haklarında pek çok efsane bulunan Vikingleri de düşünmeden edemiyorum.

Hristiyanlıktan önce Pagan olan Rusya’nın yapılarında imparatorluk öncesi Pagan kültürüne dair detaylar görülüyor. Yapılar derken dini ve devlete ait yapılardan söz ediyorum. Rus halkı o dönemde çoğunlukla ahşap kulübelerde yaşamlarını sürdürüyor. 18.yüzyılda imparatorluk döneminde batı dünyasına öykünen bir ”yenilenme” süreci yaşanıyor.

İmparator 1.Petra, başkenti Moskova’dan yeniden inşa ettirdiği bir kente, St. Petersburg’a taşıyor. Bu kent, imparatorun zevki doğrultusunda Avrupa’dan esinlenen tüm öğelerin bir araya getirilmesi ve elbette çok daha gösterişli bir biçimde inşa edilmesi ile ortaya çıkıyor. Bu kentteki mimarlık, kendine özgü bu yorumlaması ile Petravari Barok (Petrine Baroque) olarak anılıyor.

1917 yılından sonra devrimle birlikte, eski yapı anlayışına dair ne varsa reddedilerek konstrüktivizmin temelleri atılıyor. Bu yapılar geniş, büyük, yalın ve teknik bakımdan üstün yapılar. Bir önceki dönemin stiline gönderme yapan detayların görülebileceği ama bir o kadar da farklılaşmış, form ve estetik arasındaki bağları araştıran bu  tarzda üretilen pek çok yapı, ilginçlikleri ile çağımızın mimarlık gündeminde de kendine hala yer buluyor.

RUSYANIN TASARIMCILARI

Avangart sanatı ve grafik tasarım anlayışı ile öne çıkan Rusya’da eşyaya yönelik üretimler çoğunlukla bu sanatsal yaklaşımın izlerini taşıyor. Çağdaş ürün tasarımının kökleri Rusya’da 1950’lere uzanıyor.1962 yılında Yuri Soloviev tarafından kurulan VNIITE (All-Union Scientific Research Institute of Technical Aesthetics) incelemeye değer bir oluşum. Sovyet Rusyası’nın bu geniş tasarımcı ağı, döneminde yenilikçi ve deneysel tasarımların ortaya çıkmasını sağlıyor. Tasarım adına yeni teoriler ve kavramlar geliştiren bu topluluk gelecek temasını fazlaca dertleniyor. Bu akımın temsilcileri Viniitianlar olarak da bilinir.

Çağdaş Rus tasarımcılarından takip ettiğim Dima Loginoff dünya tasarımına ismini yazdırmış bir isim. Hatta ben her gün kendi işimde onun tasarımları ile baş başayım.

Sergei Tchoban and Sergey Kuznetsov tarafından kurulan SPEECH mimarlık ofisi, belki hafızalarımıza en çok 2012 yılında gerçekleştirilen 13.Venedik Bienali Mimarlık Sergisi’ndeki Rus pavyonu tasarımı ile kazınmıştı. Mimar David Chipperfield’ın Common Ground (Ortak Zemin) teması ile ortaya koyduğu ve bende en çok iz bırakan sergilere yer veren bu bienaldeki Rus pavyonu jüri özel ödülüne layık görülmüş eşsiz bir projeydi.

Binlerce QR kod mekanda şiirsel bir biçimde konumlanmıştı. İlk girdiğimde büyülenerek “QR’ın şiiri!” demiştim. Daha da açmam gerekirse hislerimi, Quick Response (hızlı tepki) anlamına gelen QR’ın bu sergideki tanrısal etkisi, yepyeni bir çağa girdiğimizi bana “hızlıca” dank ettirmişti.

Okuttuğumuz kodlarda, daha önce hiç görmediğimiz ve Rus devleti tarafından yaptırılmış yeni bir kentin projelerine erişiyorduk. Gizli Rus kentlerine ve üslerine dair şehir efsanelerinden sonra, aslında tüm süreçleri bunca açık olan bir ticaret ve fuar merkezinin projelerine bile ulaşmak heyecan vericiydi. Kuşkusuz tüm detaylara erişmek imkansızdı sergiyi gezerken, okuyup anlamak da. Sadece neler yapıldığına, ne çok yapıldığına, kimlerle (!) iş birliği kurulduğuna ve ayrılan paranın çokluğuna hayret edebiliyordunuz. Bu projeler, Moskova’ya çok da uzak olmayan bir bölgede konumlanan ve devlet tarafından fonlanan Skolkovo İnovasyon Şehri için üretilmişti; geleceğe dair her ölçekte tasarımın yer aldığı bu çalışmaları sunan Venedik sergisine SPEECH tarafından i-city/i-land ismi verilmişti. Aynı sergiyi bir Avrupa kenti sunsa bu kadar ilgi çekici gelmezdi de, Rusya’nın temsil ettiği tüm değerler ve gizem, bu projeyi bizlere merak ettiriyordu işte.

Venedik Bienali’nden söz etmişken, son olarak şunu da not düşmek isterim. Sanat dünyasının en önemli ortamı olan ve önümüzdeki ay kapılarını açacak 59.Venedik Bienali’ndeki Rus Pavyonunu hazırlayacak küratör ve sanatçıları bu görevden istifa ettiler. Sanat ve tasarım çevreleri bu haberi alır almaz bu yapının Ukraynalı göçmenlerin barınmasına açılmasını istedi. Teknik olarak Rusya devletine ait olan bu binada böyle bir girişimin yapılması zaten mümkün değil; zaten bunu akla getirmek ya büyük bir saflık ya da göçmenleri bir sanat teması haline getirmekte sürekli fırsat kollayan teşhirci Avrupalı zihniyetin bir tezahürü. Bu fikri ilk okuduğumda bir an bunun gerçek olduğunu ve sanat sergilerini gezerken Rusya pavyonunda sığınmış Ukraynalılara acıyan gözlerle bakarak geçen sanat elitlerini hayal ettim ve tüylerim diken diken oldu!

Bienal organizasyonu bu “asil” davranışlarından dolayı onların kararlarının yanında olduğunu ve bu vesile Ukraynalılarla da dayanışma içinde olduklarını belirtmekle yetindi. Küratör Raimundas Malašauskas, çevrimiçi olarak yayınladığı mesajında şöyle diyor:

“Bu savaş politik ve duygusal olarak dayanılmaz. Sovyetler Birliği'nin bir parçası olduğu zaman Litvanya'da doğdum ve orada büyüdüm. 1989'da Sovyetler Birliği'nin dağılmasını yaşadım ve o zamandan beri ülkemin gelişimine tanık oldum ve bundan keyif aldım. Bir Rus veya başka bir imparatorluk altında yaşayarak geriye veya ileriye gitme fikri kesinlikle dayanılmazdır!”

Öz cümle: Yaratıcı Rusya, savaşan Rusya’yı istemiyor, tanımıyor ve kabul etmiyor. Akıllı toplulukların savaşı kabullenmesi, ve sessiz kalması artık mümkün değil.

(*) Bu ifadelere ulaşmamı sağlayan Dezeen ‘e teşekkürlerimle

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi