Savaşın biz gazetecilere öğrettikleri

Son Güncellenme Tarihi: Mart 7, 2022 / 06:55

Savaşlar, tüm insanlık için olduğu gibi gazetecilik için de belalı, tehlikeli, deneyim ve uzmanlık isteyen, bir o kadar da öğretici süreçler. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ardından başlayan savaş da gazetecilik açısından yeni deneyimler kazandırdı. Gazetecilik pratikleri ile ilgili olarak araştırılması, değerlendirilmesi gereken yeni konular, yeni soru işaretleri doğdu. Gerçi savaş henüz bitmedi ama şimdilik ortaya çıkanları kısa başlıklarla özetleyeyim:

● Rusya-Ukrayna arasında gerginliğin tırmanmasıyla birlikte iktidar medyası, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iki ülke arasında arabuluculuk rolünü üstlenme çabasını öne çıkardı. Ama Rusya’nın buna yanaşmadığı satır aralarına saklandı ya da hiç duyurulmadı.
● Arabuluculuk gerçekleşmediği gibi Ukrayna’da savaş başladığı sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrika gezisindeydi. Gezisini yarıda keserek Türkiye’ye dönmesi savaşı öngöremediğini gösteriyordu. Eleştirel gazetecilik olmayınca bunun üzerinde bile durulmadı.
● Vatandaşların tahliyesi için gönderilen iki uçak da Kiev havaalanında mahsur kaldı. Savunma sanayi uzmanı Arda Mevlütoğlu’nun sosyal medyada 24 Şubat’ta yazdığı bu olayı yaygın medya günlerce fark etmedi. Hürriyet’te ancak 2 Mart’ta haber olabildi.
● Yaygın medya da Rusya’nın işgalini öngöremedi; savaşa hazırlıksız yakalandı. Görebildiğim kadarıyla, işgal başladığı sırada sadece NTV’nin İstanbul’dan gönderdiği bir ekip oradaydı. Diğer medya kuruluşları, günler sonra Ukrayna’ya muhabir gönderebildi. Dış haberler servislerinin daralması ve gazetecilik reflekslerindeki zayıflamanın etkisi görüldü.
● Haber kanallarında çoğunlukla her konuda fikir yürüten ekran gediklileri “uzman” diye konuşturuldu. Aralarında Ukrayna yerine “Ukranya” diyenler bile vardı. Deneyimli dış muhabir eksikliği ekranlara yansıdı. Sonradan giden muhabirler, sahadan gözlemlerle yetinirken savaşa dair ayrıntılı bilgiler Anadolu Ajansı ve uluslararası ajanslardan alındı.
● Sosyal medya Suriye’nin ardından bu savaşta da propaganda savaşı için kullanıldı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, kaçtığı iddiasını görüntü paylaşarak yalanladı. Ancak sosyal medyada dezenformasyon ve spekülatif bilgi de yaygındı. Suriye ve Çin’den eski patlama ve saldırı görüntüleri Ukrayna’da çekilmiş gibi servis edildi. Ukrayna Savunma Bakanlığı, bilgisayar oyunundan aldığı kareyi, Rus uçağının düşürülmesi görüntüsü diye paylaştı.
● İnsanlar sosyal medyayı merakla izlese de güvenilir bilgi almak için televizyonlara, gazetelere yöneldiler. Editöryal kontrolden geçmiş, doğrulanmış, analizlerle zenginleştirilmiş içerik değer kazandı. Sosyal medyadaki paylaşımlarla gazetecilik arasındaki fark görüldü.
● Medya kuruluşlarının da yanlış, dezenformatif bilgiler verdiği oldu. Bir bilgisayar oyunu videosunun CNNTürk ekranında “Uçaksavar atışlarının yapıldığı geceye dair sıcak görüntü” diye yayımlanması böyle bir örnekti. Kiev’e ilerleyen Rus askeri konvoyunun uzunluğu da 5 Km’den başladı, önce 27 Km’ye, sonra da 64 Km’ye kadar çıktı. Oysa konvoy 64 Km uzunluğunda değildi, o uzunluktaki yola yayılmış bir konvoy söz konusuydu. Kontrol etmeden haber geçmemek ve doğrulama birimleri kurmak gerektiği kanıtlandı.
● Ukraynalı kadınlarla ilgili sosyal medyadaki cinsiyetçi paylaşımlar, medyada da yer buldu. Habertürk’ten Çetiner Çetin’in, “Ukraynalı kadınların kocalarını bırakıp kaçtıkları” sözleri ayrımcılıktı. “Mavi gözlü, sarı saçlı Avrupalı insanlar öldürülüyor” diyen ayrımcı batılı gazetecilere de rastlandı. Avrupa ülkelerinde de Rusya karşıtlığı giderek tüm Ruslara, Rus kültürüne karşı ayrımcılığa dönüştü.
● Ukrayna’da mahsur kalan Duygu Birgül adlı öğrencinin A Haber’de “Hâlâ tahliye bekleyen 800 öğrenci var” diye ağlaması üzerine ekrandan alındı. İktidarı zor duruma düşürmeme anlayışıyla savaş haberciliği yapılamayacağı görülmüş oldu.
● Rusya Savunma Bakanlığı’nın açıklamasını kimi siteler “İşte savaşın 4 günlük bilançosu” diye yayımladı. Oysa açıklamada sadece Ukrayna’nın kayıplarıyla ilgili iddialar vardı; bilanço diyebilmek için iki tarafın kayıplarıyla ilgili doğrulanmış bilgi gerekliydi. Daha sonra iki tarafın açıklamalarını içeren haberler de yapıldı; doğrusu buydu.
● Google Maps savaş nedeniyle Ukrayna’da veri sağlamayı durdurdu. Elon Musk da sahibi olduğu Starlink internet sisteminin uydularını Ukrayna’da kullanıma açtı. Batı’nın küresel şirketleri iletişim savaşında saf tuttu.
● YouTube, Facebook gibi platformlar, Russia Today ve Sputnik’e erişimi engelledi ve gazetecileri “Rusya devletine bağlı medya” diye etiketledi. Platformların iletişim alanındaki savaşa bu şekilde katılması, fişleme yapılması ve ifade özgürlüğünün engellenmesiydi.
● Rusya da muhalif kanalları yasakladı; ülke içinden Twitter ve Facebook’a erişimi durdurdu.
● BBC, CNN gibi küresel haber kuruluşları, bağımsız ve eleştirel gazeteciliği suç haline getiren yasal düzenlemeye tepki olarak Rusya’daki habercilik faaliyetlerini askıya aldı.
Bütün bu olup bitenler, “enformasyon savaşı”nın dijital teknolojiler sayesinde geçmiştekilere oranla daha karmaşık, daha da geniş çaplı olduğunu gösteriyor. Maalesef medya da taraf bu savaşta. Tabii yine “Savaşın ilk kurbanı gerçekler” ve insanların haber alma hakkı…

ALMANYA’DAKİ ZAMLAR, KİLİSELERDEKİ İSTİSMAR

Şubat ayında enflasyon oranı TÜİK’e göre bile yüzde 54,4’ü aşmasına rağmen bu gelişme Sabah gazetesinin ancak beşinci sayfasında kibrit kutusu büyüklüğünde haber olabildi. Ama aynı gün birinci sayfada “Sebze-meyve fiyatında yüzde 50 düşüş” diye bir haber vardı.

Akaryakıta üç gün üst üste zam gelmesi ise Sabah’a göre hiç haber değeri taşımıyordu! Akaryakıt zammını haber vermek yerine “Akaryakıtta fiyat baskısını azaltacak hamle” diye bir yasal düzenleme haberi yayımladılar. Ekonomi sayfasının manşeti de “Batı’da çift haneli enflasyon korkusu” idi. Yanında “Almanya’da zamların önüne geçilemiyor” kutusu vardı.

Gerçekleri aktarmak yerine her şeyi pembe göstermeye çalışan, olumsuzlukları gizleyen bir habercilik bu… Üstelik iktidar medyasının bu çifte standardı tüm alanlara sızmış durumda.

Bir örnek de Yeni Akit’ten vereyim. “Kiliselerdeki taciz-tecavüzler sanılandan 20 kat daha fazla” haberi bir süre önce bu gazetenin sürmanşetindeydi. Haberde, Katolik kilisesinin cinsel istismar olaylarını gizlediği ve üzerine gitmediği, medyanın da “kiliseyi koruduğu” anlatılıyordu.

Halbuki tam da bu söyleşinin yayımlandığı günlerde gazeteci İsmail Saymaz, Erzurum’daki Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir Kuran kursunda yedi çocuğun cinsel istismara uğradığını açığa çıkarmıştı. Yeni Akit gazetesi bu olaydan hiç bahsetmemiş, suçlananları korumuştu!

GAZETECİLERİN TANIKLIĞI EKSİKTİ

Altı muhalefet partisi genel başkanlarının mutabakat metni imza törenine katılan gazeteciler tarihe tanıklık ettiklerini yazıyorlar sosyal medyada. Eksik tanıklık demek daha doğru olur. Çünkü gazetecilere sadece izleyicilik konumu uygun görülmüştü törende. Genel Başkanlara soru sorma olanağı tanınmamıştı. Soru sorulabilse mutabakat metni ve uzlaşmayla ilgili daha sonra dile getirilen birçok eksiklik, eleştiri, bizzat muhatapları tarafından yanıtlanmış olurdu.

Belli ki genel başkanların müzik eşliğinde sahneye gelmesine değin görsel ayrıntılar düşünülmüş ama kamuoyunun doğru ve eksiksiz bilgilendirilmesi atlanmış. Siyasi organizasyonun gösteri tarafına ağırlık verilmiş.

Umarım bu dönemin gazetecilere soru sordurmama geleneği altılı uzlaşmanın sonraki faaliyetlerine de yansımaz.

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980’de Cumhuriyet’te başladı. 12 Eylül döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, ANAP ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet’ten, Nisan 1992’de ayrıldı.

Sabah gazetesi’nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992’de Hürriyet’e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bir süre yine Hürriyet’te araştırmacı-yazar olarak çalıştı. 1998’de çıkan Gizli Kulaklar Ülkesi adlı ilk kitabı öncesinde Hürriyet gazetesinde Telekulak dosyası adlı bir yazı dizisi hazırladı. Bu dizide ilk kez kullandığı telekulak sözcüğü, daha sonraki yıllarda Türkiye’de gizli telefon dinlemelerini anlatan popüler bir kavram haline geldi. 2002’de Hürriyet gazetesi Ankarara Temsilci Yardımcılığı görevine getirildi. Aynı yıl Tempo dergisinde Kırlangıç Yuvası adlı köşede yazdı.

Ağustos 2004 – 14 Mart 2005 tarihleri arasında “Anlatsam Roman Olur” başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D’de yayınlandı. TV 8’de 1999-2001 yılları arasında Doğan Tılıç ile birlikte medya eleştiri programı olan Çuvaldız programını hazırladı. TV8’de “Nerede Kalmıştı” (1999) ve Cine5’te de “Üç artı Bir” adlı söyleşi programları yaptı. 2009-2012 yılları arasında Hürriyet Pazar’da “Puzzle portreler” başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı. 19 Nisan 2010 tarihinde Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (ombudsman) görevini üstlendi. 3 Mart 2019’da Hürriyet gazetesindeki görevine son verildi.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda, üç dönem “Araştırmacı gazetecilik” dersleri verdi. 2014-2015 yıllarında da Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde “Parlamento muhabirliği” dersleri verdi.

11 Temmuz 2019 tarihinde TBMM Genel Kurulu tarafından CHP kontenjanından RTÜK üyeliğine seçildi. Kurulun 31 Ekim 2019 tarihli toplantısında Bildirici’nin üyeliği “ortaya koyduğu eylem ve söylemler” gerekçe gösterilerek ikiye karşı altı oyla düşürüldü. Bildirici, CHP tarafından 27 Kasım 2019 tarihinde yeniden RTÜK üyeliğine aday gösterildi.
Medya Ombudsmanı olarak Gazete Pencere’de haftalık yazılarına devam etmektedir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top