Savaşın geleceğinde stratejinin yeri

Askeri tarihçi, siyasi danışman profesör Lawrence Freedman’ın yazdığı, ‘Strateji Savaşın Geleceğini Nasıl Şekillendirecek?’ alt başlıklı “Savaşın Geleceği” kitabı, on dokuzuncu yüzyıldan günümüze dek savaş stratejilerini inceleyen, bundan sonra olası bir savaşta stratejinin önemini, ne yöne kayacağını, iplerin kimin eline geçeceğini ve en önemlisi de her birimizin birer stratejist kesildiği bu mühim konuda kafalardaki soru işaretlerini gidermeyi amaçlıyor.

“Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” sözü, savaşlar için kullanılan en popüler ve klişe deyim olsa da, ortaya çıktığından beri aksi ispatlanmamış bir tanım, açıklama ya da adına her ne derseniz deyin, “kavga”nın “savaş”a dönüşmesini ve mikro ölçekten makro ölçeğe geçerek kitlesel ölümlerin yanında tüm dünya düzeninin değişmesine de neden olan anlamsız bir mücadeleyi, çabayı en iyi ve açık şekilde anlatan ifadedir. Binlerce yıl önce kılıç, kalkan, balta ve bilumum benzer silahla birbirine dalan insanın binlerce yıl sonra tek tuşa basarak bir anda yüz binlerce kişiyi ölüme göndermesi, yaralar henüz tazeyken tarafların yeni planlarla öç alma gerekçesini öne sürerek baştan aşağı değişen bir taktik uygulamaya koyması şüphesiz ki savaşın, dolayısıyla da düzenin sistemini bir anda değiştirir oldu ve beraberinde politik senaryoları da getirdi. Siyasetten ayrı düşünemeyeceğiz savaşın geleceğiyle ilgili komplo teorilerine de açık çek vererek, “Yeni tehlike nereden gelecek?”, “Tehlikeyi elinde bulunduran kim?”, “Yeni tehlikeleri nerede, kimde aramalıyız?”, içinde yaşanılan çağa göre; “En iyi savunma biçimleri nelerdir?”, “Barış nasıl korunur?” ve belki de en bıçak sırtı soru olan, “Barış için savaşmak gerekli midir?” soruları sokaktaki vatandaştan siyasetçilere, stratejistlerden askeri uzmanlara kadar herkesin kafasını kurcalamaya başladı. Londra King’s College Savaş Araştırmaları Bölümü onursal profesörü Sir Lawrence Freedman’ın yazdığı, Yavuz Alogan çevirisiyle Say Yayınları’ndan yayınlanan, ‘Strateji Savaşın Geleceğini Nasıl Şekillendirecek’ alt başlıklı “Savaşın Geleceği” kitabı, 1870 yılında Fransa’nın Sedan yenilgisinden başlayıp Afganistan, Irak savaşlarına kadar uzanan savaşlarla ilgili tahmin yürüten uzmanların nasıl tufaya düştüğünü anlatırken “modern savaş”lar olarak adlandırabileceğimiz iç savaşlara olan ilgisizliği, barış-savaş, savaş-barış ikilemlerini ve asker-sivil ayrımlarını titizlikle ele alıyor.

Falkland Savaşı resmi tarihçisi, İngiltere ve Irak 2003 Savaşı Soruşturma Komisyonu (Chilcot Komisyonu) üyesi olarak çalışan Freedman, nükleer strateji ve Soğuk Savaş hakkında yaptığı çalışmalarla tanınıyor. Ayrıca Financial Times ve Economist tarafından yılın kitabı seçilen Strategy ile de adını duyuran Freedman, A Choice of Enemies: America Confronts the Middle East kitabıyla da 2009 yıllında Lionel Gelber Ödülü’ne layık görüldü ve Duke of Westminister Askeri Yazın Madalyası aldı.

“Yeni dünya düzeninde” savaşlar

Yazar, “Savaşın Geleceği”ni üç bölüme ayırmış. İlk bölümde on dokuzuncu yüz yıldan 1990’lara kadar gelen ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan “yeni savaş kaygısı”nı incelerken teknolojinin gelişmesiyle birlikte kafalarda oluşan “Üçüncü Dünya Savaşı”yla ilgili soru işaretlerini ve kısaca dünyanın “kutupları” arasındaki gücü dengeleyip düzenleyebilecek bir savaş modelinin ortaya çıkışına değiniyor. 1945’teki atom bombasının her ne kadar tek darbeyle kısa çözüm yolu sunsa da uygarlıkların yok olma tehlikesini beraberinde getirdiği için devletlerin savaşı artık riskli bir “girişim” olarak görmeye başladığının altını çiziyor. İkinci bölümde ağırlıklı olarak 1990 sonrasını kapsıyor ve dünyada “büyük tehdit” olarak görülen Sovyetlerin ortadan kalkmasıyla “büyük” savaş senaryolarının da tekrar gözden geçirildiği, planların baştan yapılmaya başlandığı, hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkan iç savaşların öngörülemezliğinin yarattığı bilinmezliğin insanlar üzerindeki etkisi masaya yatırılıyor. Üçüncü ve son bölümde ise eskiden olduğu gibi deniz aşırı müdahalelerin yöneticilerin ve halkın üzerinde yarattığı büyük coşkuya geri dönülmesini ve bunun altında yatan sebepler ön plana çıkarılıyor. Ayrıca insanın pek müdahil olmadığı, hatta “arındırıldığı” bir savaş stratejisinin yürürlüğe girdiğine değinen Freedman, siber saldırıların “yeni dünya düzeninde” oynadığı role ve savaşların bundan sonraki gidişatına odaklanıyor.

Einstein’a gelmeden…

“Bu kitap gelecekteki savaşla ilgili yazılanları zamanın kaygılarına yerleştiriyor. Amaç sadece ileri görüşlü yazarların yeni silahları ya da yakın savaş deneyimlerini nasıl ele aldıklarını ya da bilgileri nasıl geliştirebildiklerini değerlendirmek değil, savaşların sebepleri, onların muhtemel yönetim tarzları ve gidişatı hakkında yaygın anlayışları keşfetmektir. İnsanların geleceğin savaşlarını hayal etme biçimi, bu savaşlar nihayet gerçekleştiğinde, onların yönetimini ve gidişatını etkiledi. Önceden hayal edilmeyen beklenmedik savaşlar katılımcıları ve yorumcuları bu savaşların nereden çıktığını, en iyi şekilde nasıl savaşılabileceğine yöneltti,” diyor Freedman. Haksız da sayılmaz. Ulus devlet projesinin yerle bir olduğu, bireyin kimliğini, benliğini varoluşunu tekrar kazanmak için savaştan medet ummaya başladığı bir dünya düzeninde savaşlar tekrar ve tekrar merak konusu olacak, yepyeni senaryolar da tüm bunların toplamıyla birlikte önümüze gelmeye devam edecektir. Üçüncü Dünya Savaşı’nın ortalarında olduğumuz şu dönemde Einstein haklı çıkacak mı, çıkmayacak mı ömrümüz yeterse hep beraber bekleyip göreceğiz. Zira her zaman olduğu gibi savaşta da “başka bir dünya mümkün!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi