Şehir Hastaneleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Herşey!

Sağlığın herşeyden daha önemli olduğunu anladığımız bu salgın günlerinde sağlık sistemimiz ve geleceğini konuşmak çok daha önemli hale geldi.
Geçtiğimiz bu kritik dönemde tüm dünyada o çok havalı neoliberal söylemlerin bir anda çöktüğünü gördük. Her kriz anında olduğu gibi insanlar öncelikle devlete baktılar ve en temel insan haklarından olan sağlıklarının korunmasını istediler. Salgınla mücadelede başarılı olan ülkeler sağlığın kamu hizmeti olarak yürütüldüğü ve güçlü olduğu ülkeler oldu, insan yerine kârı önceleyen piyasacı sağlık sistemleri değil.
Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) ismiyle hayatımıza giren ve şehir hastanelerini de içeren sistem aslında dolaylı bir özelleştirmedir ve kamunun isminde yer alması ise tam bir aldatmaca niteliğindedir. İsmi dışında kamunun sadece yüklü faturaları ödemek için devreye girdiği bu sistem ile geleceğimiz açıkça rehin altına alınmakta. Bütçeye getirdiği yük, şeffaflık, hesap verebilirlik, katılımcılık ve hukuk devleti ilkelerine aykırı yasa ve uygulamalar, şehir hastanelerini tam bir demokrasi sorunu haline getirmiştir.
Uluslarası Şeffaflık Örgütü Şehir Hastaneleri Raporundaki en önemli 10 konuyu sizler için özetledim:
1-Gizlilik: Kamu arazisinin bedelsiz verildiği, üzerine devletin 25 yıllık kullanım ve hizmet bedeli ödediği şehir hastanelerine ilişkin sözleşmeler karşı taraf özel şirket olduğu için ticari sır niteliğindedir. Bu sözleşmelerle ilgili kısıtlı bilgilere Türk Tabipler Birliğinin açtığı davalara verilen yanıtlardan ya da zaman zaman sızdırılan bilgilerden ulaşabiliyoruz sadece.
2- Şeffaflık ve İhaleler: Sadece sözleşmeler değil devlet tarafından yapılan ödemelerin ayrıntısına ulaşmak da mümkün değildir. Sağlık bakanlığı bütçe rakamları ödenen kira ve hizmet bedellerinin ne kadarının bütçeden, ne kadarının döner sermayeden karşılandığını belirtmiyor.
KÖİ yöntemi ile yapılacak işler, Devlet İhale Kanunu ile ya da Kamu İhale Kanuna tabi olmaktan çıkarıldı. Bu sebeple bu ihalelerin şeffaflığı bulunmazken, ihaleler sonunda hükümete yakınlığı ifade edilen Rönesans Holding halihazırdaki toplam yatırım tutarının %34,64’üne sahip olmuştur.
3-Maliyet: Hastanelerin devlet tarafından yapılmasına göre şehir hastanelerinin daha az maliyetli olduğu söylense de, örn.Bilkent hastanesinin klasik yönteme göre %173 maliyetli olduğu saptanmıştır. Bursa şehir hastanesinin 20 aylık, Kayseri şehir hastanesinin 3,5 yıllık kirasıyla sabit yatırım tutarı karşılanabilmektedir. Öyleyse neden 20 yılın üzerinde bu sisteme kira ödenmeye devam ediliyor? Bu sorunun yanıtını bilmiyoruz.
4-Ödemeler: Sözleşmelerin imzalandığı dönemde, yüklenici firmaların aldığı kredilere doğrudan üstlenme taahhüdünde bulunan dünyadaki tek ülke Türkiye’dir. 6428 sayılı kanun ile şirketlerin her türlü borçlarına tam hazine garantisi verildi. Sayıştay, 2018 Raporunda da şehir hastaneleri için yapılan borç üstlenimlerinde 4749 sayılı Kanun’a aykırı olarak borç üstlenimi taahhüdünde bulunulduğunu belirtti.
5- Döviz üzerinden ödeme: Hastaneler ürettikleri sağlık hizmeti karşılığında TL olarak gelir elde ederken, borçlarını döviz olarak ödüyorlar. Türk Lirasının yaşadığı değer kaybı nedeniyle döviz üzerinden yapılan KÖİ sözleşmeleri her yıl artan bir yük olarak genel bütçeye yansımaktadır. Sözleşmelerin yapıldığı 2011 yılında TL’nin dolar karşısındaki değeri 1,5 TL civarındayken, bugün 7 TL bandındaki dolar değeri bu konuda karşılacağımız sıkıntıyı açıkça belirtmektedir.
6-Bütçe: Bugüne kadar toplam 32 şehir hastanesi planlanmıştır. Sözleşmesi imzalanan 20, faaliyete geçen 11 şehir hastanesi bulunmaktadır.
2020 yılında, şehir hastaneleri için tahsis edilen ödeneklerin toplamı, 10,5 milyar TL olup bu 58,9 milyar TL’lık Bakanlık bütçesinin %20sini oluşturmaktadır. Tüm şehir hastaneleri tamamlandığında Sağlık Bakanlığının bütçesinin en az %60’nın şehir hastanelerine ödeneceği düşünüldüğünde bütçeye gelen yük gerçekten kaygı verici.
7-Yatak Kapasitesi: Yüksek Planlama Kurulu “yapılacak hastanedeki yatak sayısı kadar mevcut hastanelerden azaltılması ya da mevcut hastanelerin kapatılması kaydıyla” şehir hastanelerinin açılmasına izin verdiği için herhangi bir kapasite artışı gerçekleşmemektedir. Etlik ve Bilkent Şehir Hastanelerinin toplam yatak sayısı 7370 iken bu hastanelerin açılması nedeniyle Ankara’nın belirli bölgelerinde kapatılan hastanelerde ise toplamda 6590 yatak bulunmaktadır, yani gerçekte bir yatak artışı sözkonusu değil.
8-Yatak Sayısı ve Alanı: Tüm dünyada 600’den fazla yatak sayısı olan hastanelerin verimsiz olduğu saptanmışken Türkiye’de ortalama yatak sayısı 1417dir. Yine yatak başına düşen kapalı alan 287 m2 ile dünya ortalamasının çok üstündedir.
Büyüklük takıntısı hastane içindeki hizmeti ve verimliği olumsuz etkilerken bir yandan da kaynak aktarımının bir yolu mudur diye düşünmeden edemiyor insan.
9-Yer Seçimi: Çay yatağı, bataklık arazi, tohumluk verimli arazi ya da hava kirliliğinin çok olduğu, otoyolların arasına sıkışmış alanlara yapılan şehir hastanelerinin yer seçimi ise tam evlere şenlik nitelikte. Ayrıca bir çoğuna henüz toplu ulaşım yok, 150 TL’ye kadar taksi parası ile yaşlı ve yoksul hastanın nasıl ulaşacağı hesaba bile katılmamış.
10- Kamu Zararı: Türkiye’de dünyada uygulanan yöntemlerden farklı olarak şirketlere birçok yeni avantajlar sağlanmıştır. Şehir merkezindeki kamu hastanelerin taşınmazlarının yüklenici şirketlere otel, rezidans ve AVM yapmak üzere bedelsiz devredilmesinin yanında yasal düzenlemeler ile şehir hastanelerine KDV istisnası, damga vergisi istisnası gibi devlet için gelir kaynağı olan önemli teşvik, istisna ve muafiyetler tanınmıştır.
Tüm bunları tekrar tekrar düşünerek, neden şehir hastaneleri tercih edildi diye ısrarla sormaya devam etmek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oya Özarslan Arşivi