Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

SENİN BENİM ÖYKÜLERİMİZ

Adı olmayan, sayıdan ibaret olan insanlar…

Onlara ve sevdiklerine yakın olmak için bir yolculuk öneriyorum, size. Benimle gelin.
Henüz 26 yaşındayken, isimleri Jack ve Leo olan ikizlerin annesi Bernice İspanyol gribinden ölür. İkizler henüz iki buçuk yaşındadır ve anne Bernice öldüğünde yine hamiledir. Yer Amerika’nın Ohio’su. Aylardan, Ocak. Yıl, bin dokuz yüz on dokuz. Bernice’in hastalığı sadece iki gün sürer. Bu iki günde akciğerleri sıvı toplar, derisinin rengi her saat başka bir mavinin tonuna dönüşür. Evinde, kendi yatağında, yanı başında kız kardeşi Belva’nın çaresiz çırpınışları arasında son nefesini verir.

Sonraki seksen yıl boyunca, bir nesilden diğerine hep aynı öykü anlatılır: Bernice öldüğünde yine ikizlere hamileymiş. Ailenin yeni kuşak üyeleri öyküyü her duyduklarında inanmakta zorlanırlar. Çünkü bin dokuz yüzlerin başında tıp henüz anne karnını görüntüleme teknolojisine sahip olmadığı için Bernice’in ölmeden önce hamile olduğu bilgisini kabul etseler de ikizlere hamile olduğu bilgisi doğru kabul edilmez ve öykünün bu bölümü bir aile efsanesi olarak kalır.
Bin dokuz yüz doksan yedi yılında, ailenin yeni kuşak üyesi Dan’in evinde Jack ve eşinin 60’ıncı evlilik yıldönümü için aile bir araya gelir. Yemekli davetin ertesi günü Jack arabaya çocuklarını ve akrabalarından birkaçını alır ve doğruca bir zamanlar içinde annesi Bernice’in de olduğu eski eve götürür. Arada geçen seksen yıla rağmen Jack’in açık ve net olarak hatırladıkları herkesi şaşırtır. Çünkü o, annesi öldüğünde henüz iki buçuk yaşındadır. Evin verandasına açılan giriş kapısının hemen yanında yer alan küçük camı ve içeride görünen holü gösterir. İspanyol gribi o kadar bulaşıcıdır ki, annesinin ölümünün hemen ardından, eve gelip dua etmek isteyen akrabalar, mahalleli herkes, kapısı kapalı tutulan evin yanındaki o küçük pencereden içeri bakmak suretiyle Bernice’e son kez bakıp dua ederler. Kimse içeri sokulmaz. Ve tabii Jack de aile efsanesi haline gelen öyküyü tekrarlar, “Annem öldüğünde ikizlere hamileydi”. Çocukları hep yaptıkları gibi karşı dururlar, “Nerden biliyorsun baba? Bunu bilmek imkânsız”. Baba Jack hep yaptığı gibi aynı cevabı verir, “Herkes öyle diyordu…”

Bin dokuz yüz doksan dokuz yılında Jack iflah olmaz bir hastalığa yakalandığında, çocukları kendini iyi hissetsin diye Benice’in kardeşi Belva’nın kızını başka bir eyaletten getirtirler. Bu bir araya gelişte eskiler anılır, hatıralar eklenerek dile gelir. Konu bir yerinde Bernice’in öldüğünde ikizlere hamile olduğu efsanesine bağlanır. “Hayır”, der Belva’nın kızı… “Bu efsane değil. Büyükanneniz ölmeden birkaç saat önce düşük yaptı. İki cenin vardı. Onları da tabutun içine, onun yanına koyduk”.

1919’dan bu zamana 102 yıl geçti. Yine burada ve dünyanın her yerinde efsane olmayan kişisel öykülerimiz birikiyor. Birbirimizi iyi dinleyelim, çünkü duyduklarımız kendi öykümüz. Bir tüketim malzemesi değil. Bireysel, dayanıksız, uçucu ve geçici yaşanmışlık hiç değil. Hep oluyor, hep olacak. Yaşamaya ve birbirimizi kollamaya devam edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi