Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

SENTETİK AŞK - Robot ve İnsan

Yalnızlığa çare olduğunu söyleyen, ancak yalnızlığı büyüten teknolojik ilerlemeler insanın ihtiyaçları karşılamak ve ihtiyaçlarına uyumlanmak gibi becerilerini arttırarak cansızın, canlıya tercihinde rol oynayabilir. Birgün kendi zihnimizde, kendimiz ve hayal gücümüzün dışında bir yansıma kalmaması, yapay karşısında kendi varlığımızı da sorgulanacak hale getirebilir.  Yahut geriye sadece sorgulamayanlar kalabilir…

İnsanlar arası bağlardan yoksun kaldıkça, aradığımız sosyal ilişkileri kendi zihnimizin içinde bir simülasyon gibi yaşamaya başlıyoruz.

Sosyal etkileşimler söz konusu olduğunda farkında olmadan ve kaçınılmaz olarak sergilediğimiz davranışlar vardır. Karşımızdaki kişinin kim olduğu fark etmeksizin yargılar ve ne düşündüğünü anlamaya çalışarak, iç dünyaları hakkında fikirler üretmeye başlarız. Diğerinin ne düşündüğünü net biçimde bilememekle birlikte, onun adına kendi zihnimizde bir model oluştururuz. Yani, başka birinin zihnin modelini kendi zihnimizde modelleriz. Sosyal biliş veya zihin teorisi gibi adlarla karşımıza çıkan bu süreç kendi kendine gerçekleşir ve çaba harcamamızı gerektirmez. İş çıkışı saatinde otobüste uyuyakalmış birini gördüğümüzde, o kişinin zihnini içeriden deneyimleyemiyor olsak da günün yorgunluğunu taşıdığı hakkında oluşturduğumuz bir fikrimiz vardır. Yakın ya da uzak tüm ilişkilerin ilk birkaç saniyesinden itibaren ilişkide yerini alan sosyal biliş, karşımızdaki kişiyi tanıdıkça zenginleşir ve zihnimizde öteki hakkında daha detaylı bir algı oluşturmaya başlar. Artık otobüsteki, trafikteki ya da rastgele karşılaşılmış diğerlerinin iç dünyasından daha çok bilgiye sahip olduğumuz bir başkası vardır.

İnsanlarla yakınlaştığımız zaman bir diğerinin kahvesi şekersiz ikram edildiğinde keyif alamadığını ya da perdesi açık kaldığında verimsiz uyandığını onların zihnin içinde olmaksak da bilmeye başlarız. Birbirimize yakınlaştıkça artan iç dünyalarımızın paylaşımı, zihnimizde bir diğeri için oluşturulmuş modeli şümullü hale getirir. Lakin, yakın ilişkilerden mahrum kalmaya başladığımız vakit, aşina olduğumuz bu modelleme aşırı hızlanır. Zihnimizde modelleyebileceğimiz yakınlıkta insanlar bulunmadığından, hiç tanımadığımız insanlar hakkında derinlemesine modellemeye yapmaya başlarız. Bizler tanışmadığımız insanlar hakkında dahi içsel deneyimlerle model oluşturabiliyoruz. Ancak böyle durumlarda biz diğeri ile ilişki içindeyken, diğeri bizimle ilişki içinde olmuyorlar. Yani, biz parasosyal bir ilişki içinde oluyoruz.

Parasosyal İlişki

Geleneksel, iki taraflı ilişkilerde, münasebette olan iki kişi de ilişkiyi deneyimler. İki taraf da bir diğerini deneyimlerken, kendi zihninde öteki için modelleme oluşturur. Ancak parasosyal ilişkilerde, tanışıklığı olunmayan insanlar hakkında da zihnimizde yüz yüze ilişki yaşanmışçasına güçlü ve gerçekçi yanılsama oluşur. Örneğin, ünlülere duyulan yoğun sevgi, hatta aşk sosyal biliş derin bir düzeye taşınmış halidir. Hissettiğimiz duygular sadece kendi aklımızda oluşmuştur. Kurulmuş herhangi bir parasosyal ilişki, insanın kendi kafasında ürettiği hem yönetmeni hem de ana karakteri olarak yer aldığı bir film gibidir. Bir kişinin aklında parasosyal oluşan bu ilişki, diğerinin haberi olmasa da son derece gerçekçidir. Diğer bir yandan ise gerçek sosyal ilişkilerden daha güvenlidir. Parasoyal ilişkilerde kimse zihnimizde oluşturulmuş modeli yalanlayamaz ya da bizi reddedemez. Çeşitli araştırmalar da yalnızlaştıkça bu tarz parasosyal ilişkilere sahip olma ihtimalimizin arttığını söylüyor. İnsanlar arası bağlardan yoksun kaldıkça, aradığımız sosyal ilişkileri kendi zihnimizin içinde bir simülasyon gibi yaşamaya başlıyoruz.

Yalnızlık salgını

Sorun yalnızlık olduğu zaman çözüm insanlar arası kurulacak bağlar olsa da siyasi kutuplaşmalar, parçalanmış medya, sorunlu sosyal medya kullanımı, mahremiyet kaybı, hükümet karantinaları, yetişilmesi güç dijital gelişmeler ve mesafeli önlemlerle dolu bu çağ, basit çözümün önünde engellere dönüşüyor. Gelgelim içinde bulunduğumuz çağ gerçek bağların önüne geçebilirken, kendisi bizler için satın alınabilir çözümeler üretiyor. Dünya çapında arkadaş kiralama ya da profesyonel sarılma hizmetleri sunan uygulamalar yaygınlaşıyor. Sunulan hizmetler, rutin olarak karşılanamayan bağ kurma ıztırarından faydalanıyor. Bazen insan resimden çıkarılıyor ve cansız varlıkları kişiselleştirme eğiliminizden yararlanan devalar geliştiriliyor. Küresel olarak yayılan yalnızlık salgınına yapay evcil hayvanlar veya yapay zekâ ile insan duygularını tahlil etmeyi ve onlara cevap vermeyi öğrenen robotlar müdahil oluyor.

Robotlar ve İnsanlar

Robotlarla zaman geçirdikçe, robotlar ve insanlar arasında duygusal ilişkilerin doğması kaçınılmaz. Daha doğrusunu söylemek gerekirse insanların robotlara karşı duygusal yatırımlarına daha sık rastlamaktayız. Sosyal robotlar olarak adlandırılan insansı veya hayvansı yardımcı robotlar konuşma ve sesleri yorumlar, göz teması kurabilir, karmaşık sözlü ve sözlü olmayan ipuçlarını yakalayarak cevap verebilir ve öğrenerek karşısındakinin ihtiyaçlarına uyum sağlayabilirler. Örneğin, yaşlı nüfusa yardım için geliştirilen telepötik robot fok Paro, Alzeimer hastalarında stresi düşürürken; Mabu hastalarla yürüyüşlere çıkıyor, ilaçlarını hatırlatıyor ve aile üyelerini aramalarını sağlıyor. Yardımcı robotların yanı sıra cinsel ihtiyaçları karşılamaya yönelik anatomik olarak aşırı gerçekçi robot bebekler üretilmekte. Diğer bir yönde ise bedeni olmayan işletim sistemlerine karşı hissedilen bedensiz aşkların fikri araştırılmakta ve bu olasılıklar üzerine düşünmekteyiz.

Robotların sevmek için programlanıp programlanamayacağını tartışmak için bir yana bıraksak, insanlar için böyle bir yapılandırma gerekmemekte. Ancak bizler insan olmayan, yapay olana karşı duygusal yatırım yaptığımızda; hatta âşık olduğumuzda yine sosyal bilişten bahsetmeye başlıyoruz. Âşık olduğumuzda bir başkasına dair zihnimizde yarattığımız içsel modeli robotlar için yaratmaya başlıyoruz. Gerçek ilişkilerde hatta ünlülerle kurulan parasosyal ilişkilerde zihnimizdeki model bir diğerinin kişiliği tarafından bilgiye sahip olabilirken; yapay zekanın ürünleri ve robotlarda zihinsel modellememiz için böyle bir veri yok.

Sanal ve gerçek romantizmi

 Zihnimizde kişilere dair modelleri her ne kadar kendimiz oluştursak da diğer kişinin dolaylı ve doğrudan katkılarıyla genel hatları ve detayları belirlemeye başlarız. Sıra robotlara geldiğindeyse, kendi bağlanma nesnemiz haline gelen robotlar, bizlerin kendi hayal gücü içinde vekil olmaya başlayacaklar/başladılar. Yalnızlığımız arttıkça, piyasa tüketici için daha iyi çözümlerle gelmeye başlayacak. Tuhaflık olarak adlandırabilecek sanal ve gerçek romantizmi normalleşirken; bilişsel süreçleri yarım kalmış, insan bağlantılarından mahrum bireyler için piyasa sunduğu yeniliklerle yalnızlığın büyümesine de katkıda bulunmaya devam edebilecek gibi görünüyor. Yalnızlığa çare olduğunu söyleyen, ancak yalnızlığı büyüten teknolojik ilerlemeler insanın ihtiyaçları karşılamak ve ihtiyaçlarına uyumlanmak gibi becerilerini arttırarak cansızın, canlıya tercihinde rol oynayabilir. Birgün kendi zihnimizde, kendimiz ve hayal gücümüzün dışında bir yansıma kalmaması, yapay karşısında kendi varlığımızı da sorgulanacak hale getirebilir.  Yahut geriye sadece sorgulamayanlar kalabilir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi