SIĞINMACI EĞİTİM

SIĞINMACI EĞİTİM
Sığınmacı çocukların okula devamlılıklarındaki en önemli engellerden biri kesinlikle ekonomik yetersizliktir. Sığınmacı çocukların büyük bir kısmı ekonomik nedenlerden dolayı okula devam edememektedir. Bu nedenler ya okul...

Sığınmacı çocukların okula devamlılıklarındaki en önemli engellerden biri kesinlikle ekonomik yetersizliktir. Sığınmacı çocukların büyük bir kısmı ekonomik nedenlerden dolayı okula devam edememektedir. Bu nedenler ya okul masraflarının aileye ağır gelmesi ya da ailenin hane gelirinin yaşam standartlarının çok altında olduğundan ötürü çocuğun ‘çocuk işçi’ olarak çalışması gerekliliğinden kaynaklanmaktadır.

Eğitimimizde Covid19 nedeni ile “Uzaktan mı yüz yüze mi olmalı?” tartışmaları ile beraber, Kırşehir’de geçtiğimiz haftalarda çok ilginç bir ayrımcılık su yüzeyine çıktı. Aktarılana göre Afgan, Suriyeli ve Iraklı çocuklar, velilerin tepkileri yüzünden okullarından alınıp tek bir okula yönlendirilmişler. Okulların verdiği açıklama sonucu okullardaki doluluk oranı nedeni ile mülteci çocukların tek bir okula yönlendirildiği anlaşılmış.

Hangi açıklamanın doğru olduğunu bir kenara bırakırsak Türkiye’deki sığınmacı çocukların en büyük zorluklarından biri eğitim ve ayrımcılıktır. Sığınmacı çocuklar okullara alınsalar dahi karşılaştıkları en büyük problem maalesef ki hem akran zorbalığı hem de yetişkin bireylerin yaşattığı ayrımcılıktır. Bu durumun çözümüne dair maalesef ki yeterli önlemler alınmamaktadır.

MÜLTECİ ÇOCUKLARIN OKULLAŞMA ORANLARI

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (UNHCR) 2018 verilerine göre dünya çapında ilkokul düzeyinde mülteci çocukların okullaşma oranı %61’dir; Türkiye’de ise bu sene ilkokulda okullaşma oranı %90’lara kadar çıkmıştır. Türkiye’nin sayısal anlamda bu başarısının yanı sıra okula devam konusunda önemli problemler yaşanmaktadır. Türkiye’de ortaokulda okullaşma oranı %70.13, lisede %32.55 ve okul çağındaki nüfusun toplam okullaşma oranı ise %63.29’dur. Her bir yüksek eğitim kademesine geldiğimizde okula devam oranı dramatik bir şekilde düşmektedir. Sığınmacı çocukların okula devam etmeme konusundaki en önemli nedenleri; ekonomik, akran ve yetişkin zorbalığı ve denklik olarak göze çarpmaktadır.

Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 28. maddesine göre ‘her’ çocuk eğitimini tam yapabilmeleri için korunur ve desteklenir. Bu hak, herkesin fırsat eşitliği temeli üzerinde tedricen gerçekleşmelidir. Peki, Kırşehir’de yaşananlar bu beyannamenin hangi tarafı ile paralel gitmektedir? Sayısal başarılar gerçek başarıları örter ve ilerlemenin önünde çoğu zaman büyük bir engel gibi dururlar. Çünkü sayısal başarılar kişilerde ‘başarmışlık’ hissi oluşturdukları için yöneticilerde rehavet hissiyatını oluşturur, atılması gereken asıl adımların gecikmesine ve odağın başka yöne kaymasına neden olurlar. Sığınmacı çocukların eğitim problemi de doğrudan bu konu ile ilintilidir. Kırşehir’deki olaydan haricen neredeyse her bölgede yaşanan bir problemdir.

EĞİTİME DEVAMLILIĞIN ÖNÜNDEKİ ENGELLER: EKONOMİK YETERSİZLİK VE ZORBALIK

Sığınmacı çocukların okula devamlılıklarındaki en önemli engellerden biri kesinlikle ekonomik yetersizliktir. Sığınmacı çocukların büyük bir kısmı ekonomik nedenlerden dolayı okula devam edememektedir. Bu nedenler ya okul masraflarının aileye ağır gelmesi ya da ailenin hane gelirinin yaşam standartlarının çok altında olduğundan ötürü çocuğun ‘çocuk işçi’ olarak çalışması gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Bu durum güncel olan maddi yardımların çözebileceği ve yeterli olacağı bir konudan daha derin bir konudur çünkü herhangi bir maddi yardım çocuğa ayrılacak bir bütçe olmasından ziyade ailenin daha zaruri ihtiyaçlarının karşılanacağı bir ek gelir olarak ele alınmaktadır. Okul masrafları konusunda daha alternatif ve sıkı denetimli bir politikaya geçilmesi gerekmektedir.

Okula devamlılığı aynı zamanda da okul içerisindeki başarı oranını en önemli şekilde etkileyen nedenlerden biri ise akran-yetişkin zorbalığıdır. Maalesef ki, akran zorbalığının nedeni doğrudan yetişkinlerle ilintilidir. Bu yüzden ikisini ayrı ayrı ele almaktansa bir bütün olarak ele almayı tercih ettim, özellikle yetişkin zorbalığı üzerinden…

Yetişkin zorbalığı hız kesmeden öğretmenlerden rehberlik servisine, oradan velilere, bazen İl Milli Eğitim’e kadar uzanan bir silsiledir. Tabii ki beş parmağın beşi de bir değil. Ancak bu problemleri keskin bir şekilde reddetmek yerine ilk önce problemi tespit edip üzerine çalışmalıyız. Sayısal başarının üzerinde çok durmak bu yüzden ilerlemenin önüne geçmektedir. Niceliksel başarının yanı sıra niteliksel bir başarı da gerekli ve ilericidir. Örneğin sosyal uyum konusunda maalesef bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Sosyal uyum sadece sığınmacı bireyler üzerinden gerçekleşecek bir olgu değil, toplumun her bireyinin katılması gereken bir olgudur. Irkçılığın ne demek olduğunu, mültecinin ve sığınmacıların haklarını, aynı zamanda göçün nedenleri ve sebeplerini, özellikle mültecilik ve sığınmacılık konusundaki mitlerin aydınlanmasını sağlayan eğitim paketlerinin toplumun her bir yanına dağıtılması gerekmektedir.

ÇÖZÜM: YİNE EĞİTİM!

Eğitim paketleri, öğretmenleri bu konular üzerinden bilinçlendirme eğitimleri ile başlamalı. Okullardaki rehberlik servisleri ise velilerle gerekirse tek tek bu konular hakkında toplantılar yapmalı. Çocukların eğitim müfredatları bu evrensel değerleri içeren metinlerle donatılıp kesinlikle bir konu olarak müfredata eklenmelidir. Eğitim paketinin bu kısmında ekonomik masraf neredeyse hiç yoktur. Sadece biraz özveri ve kesinlikle sıkı denetim içermektedir. Aynı zamanda okul içerisindeki problemleri önemli bir hususta düşüreceğinden de eminim.

Eğitim paketinde biraz daha masraflı ve zor kısım ise ırkçılığın ve her türlü ayrımcılığın önüne set gibi duracak filmler, reklamlar ve diziler planlanmasıdır ya da planlanan dizilerin, filmlerin ve reklamların içerisinde bu değerlerin işlenmesidir. Şimdi “Neden biz mültecilere uymak zorundayız, onlar bize uysun!” gibi bir tepki verebilirsiniz, birinin birine uymasının mücadelesi yerine, evrensel olan insani değerlere hepimiz olabildiğince uymak zorundayız.

Hükümet son yıllarda belki de en büyük kaybını mülteci problemi nedeni ile yaşadı. Derdini ve politikasını insanlara yeteri kadar iyi açıklayamadı. Bu tabii ki ekonomik nedenlerle de paralel gelişti ve bunlar birbirini besledi.

Aynı zamanda mülteci düşmanlığının altında yatan en önemli problem salt bir ırka olan düşmanlığın dışında “hükmedene yönelik öfke”nin yansıması olarak da ele alınabilir. Eğitim paketleri de hükümete yönelen bu konudaki öfkenin azalmasına ve dolaylı olarak hükümetin kendisine faydalı olacaktır. Aynı zamanda da, evrensel olan bu insani değerlerin topluma yayılması orta ve uzun vadede kendi içimizde yaşadığımız önemli problemlerin çözülmesine de ışık tutacaktır. Bugünkü konumuz sadece mülteci çocukların eğitimi değil, aslında hepimiziz.