Sine-i millet…

Türkiye her alanda ve her bakımdan çok kötü yönetilen bir ülke.
Ekonomi iflas noktasında. Demokrasi, insan hakları sıralamasında dünya ülkeleri arasında son sıralara düşüyoruz hızla. Avrupa Birliği hedefi hayale dönüştü. Dış politika bir fiyaskolar silsilesi.
Cumhuriyetin kurucu ilkeleri aşındırılıyor. Kurucu liderlerimize hakaret ediliyor. Yobazlık her geçen gün daha fazla etrafımızı sarıyor.
İnsanlarımızın umutları söndü, gelecekleri karardı.
Bazılarının huzur hakkına %33 zam yapıldı. Çoğumuzdaysa ne hak bıraktılar, ne huzur.
Gençlerimiz bırakın geleceklerini planlamayı, nefes alamıyorlar. Doğdukları ve ait oldukları ülkeyi terk etmek istiyor, yaban ellerde gelecek arıyorlar.
Ve işin en tatsız, en tehlikeli tarafı, her şeyi kanıksamaya, normal karşılamaya, hiçbir şeye şaşırmamaya, “Aman sen de! Zaten olacağı buydu” veya “Daha dur, neler göreceksin!” diye sıradanlaştırmaya, hatta meşrulaştırmaya başlamış olmamız. Bu ruh hali, bu teslimiyetçilik iktidarın işine yarıyor, onu daha da fütursuz kılıyor.
Bu gidişi durdurmak gerekir.
Muhalefet, özellikle de ana muhalefet CHP, muhalefet etmekte zayıf kaldığı yönünde ciddi şekilde eleştiriliyor, suçlanıyor. O kadar ki, CHP iktidarın değirmenine su taşımakla itham ediliyor, CHP’ye hakim kadroların mevcut düzenden nemalandıkları söyleniyor. Mevcut ucube düzende TBMM’nin işlevsiz kaldığı ve bu nedenle muhalefetin (veya hiç değilse CHP’nin) sine-i millete dönmesi gerektiği savunuluyor.
Sine-i millet sözünü ilk kez Büyük Atatürk’ten duyduk. Mustafa Kemal 9 Temmuz 1919'da görevinden ve tümüyle askerlik mesleğinden "sine-i millette bir ferd-i mücahit olarak çalışmak üzere" istifa ettiğini bildiren telgrafında kullandı bu ifadeyi.
Sine-i millet kavramı zaman içinde evrildi ve meclis zeminini terk etmek, halkın arasına katılıp, bir toplumsal hareket başlatmak anlamına büründü.
Sine-i millet söylemi siyasi hayatımız boyunca sıklıkla kullanılmış olmasına rağmen bir kez bile hayata geçirilmedi. Bu nedenledir ki pratikte ne anlama geldiğini de kestirmek kolay değil. Söylemesi kolay, uygulaması sorunlu bir hareket tarzı.
Bugün CHP’nin sine-i millete dönmesinden söz edilirken kastedilen, CHP’li üyelerin -TBMM zaten işlevsizleştirildiği için- milletvekilliğinden istifa etmeleriyse, burada sistemik bir engel var: Anayasanın 78. maddesi. Bu maddeye göre, Meclisteki sandalyelerin yüzde beşi, yani 30’u boşalırsa, üç ay içinde boşalan sandalyeler için ara seçime gidilmesi gerekir. 136 CHP milletvekilinin istifa etmeleri halinde, (CHP terk ettiği meclise geri dönmek için aday olmayacağına göre) üç ay sonunda yapılacak ara seçimde o 136 sandalyenin büyük kısmı -belki de hepsi- AKP tarafından kazanılacak ve Cumhur İttifakına Anayasa değiştirebilecek bir çoğunluğa ulaşma imkanı altın tepsi içerisinde verilmiş olacak. İstediğimiz bu olmasa gerek.
Ama sine-i milletten kastedilen muhalefeti bir toplumsal muhalefete dönüştürmek, güven verici bir liderlik görse onu izleyecek olan toplumsal kesimleri motive etmek, işçiyi, çiftçiyi, esnafı, emekliyi, sanatçıyı, kadınları, gençleri, işsizi, KHK’lıyı, bir türlü atanamayan öğretmeni, inandırıcı bir siyasi programla “Düşün peşime!” diye harekete geçirmekse…
E zaten budur muhalefetin görevi…
Parlamento etkin bir siyasi mücadele alanı olmaktan çıkmış ve bu haliyle ucube rejimi meşrulaştırmaktan başka bir işlevi kalmamışsa yapılması gereken tabii ki budur.
Muhalefet etmeyi hedef kitleye ulaşmayan haftalık grup toplantılarında iktidara laf yetiştirmenin ötesine taşımak gerekir.
İktidarın arkasındaki seçmen desteği her geçen gün azalıyor. Daha önce AKP veya MHP’ye oy vermiş olan giderek artan sayıda seçmen artık bu iki partiye oy vermeyeceğini söylüyor.
İyi de… AKP veya MHP’ye bir daha oy vermemeye karar veren seçmenin mutlaka Millet ittifakına yöneleceği konusunda bir garanti yok.
O seçmeni inandırıcı, güçlü bir alternatif olduğu konusunda ikna etmelidir muhalefet.
Mesela, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke o muhteşem bütçe konuşmasında bunu çok güzel yapmıştı.
Doğru yöntem odur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi