Siyasal güç, cari güç…

Son Güncellenme Tarihi: Aralık 7, 2021 / 08:49

Devletler, devletin erkini yönetenler tarafından para ve kredi politikalarıyla yönetilirler, başka bir deyişle iktidar olmak demek bu tercihler ve zorunluluklar bütünü içerisinde, kararlar alabilmek ve alınan kararları uygulayabilecek siyasal ve cari güce sahip olmak demektir. Siyasal güç ile cari gücün birbirine tutarlı olması gerektiği durumlarda ülkedeki krizler aşılabilir, ancak siyasal güç ile cari güç birbirleriyle çelişirse ülke krize girme durumunda kalır. Siyasal güç sadece temsilde çoğunluk değil politikalardaki tutarlılık, toplum ve ülke üzerindeki siyasal tercihlerin doğrudan, dolaylı kısa veya uzun vadeli sonuçlar alabilme kapasitesi anlamına gelmektedir.

Devlet yönetiminde hem sistemi döndürebilecek hem de toplumun menfaatlerine uygun siyaseti ve kararları yürütmek önemlidir, anlamlıdır. Birincisi ikincisi içindir. Bu bağıt kaybolmuşsa hem siyasal hem de cari anlamda sorun var demektir.

Alınan kararlar toplumun menfaati ve genel adalet ve hakkaniyet ilkesi dışında gerçekleşmeye başlarsa ekonomik dalgalanma ekonomik krize bir süre sonra da insani krize dönüşür, bütün bunların sonunda kriz siyasallaşır.

Toplumda reel anlamda yüzde altmışları gören bir enflasyon söz konusu olduğunda, bu enflasyonu kısa dönemde alazlandıran en önemli itici güç de faizin düşmesinden kaynaklanan dövizdeki artışsa eğer bu halkın, toplumun, ülkenin ve aslında devletin aleyhine bir gelişmedir. Buradan çıkacak siyaset ülkenin emek gücündeki yoksullaşmanın ve ücrette güya rekabet diye tanımlanan bir kölelik düzeni olmamalıdır.

Çin modeli ben burada uzun uzun yazmıştım, bir devlet eliyle hala kamusal bir kapitalizmi denemenin ve aslında pek de başarılı olamadan, siyasal anlamda sahici ve sahih bir kalkınma modelidir.

Bugün elde döviz kalmadığında ve üretimden emeğe ve varlık değerlerine her şey yerlerde sürünüyorsa bu bir üretim ve dışsatım ağırlıklı bağımsız bir kalkınma modeline geçiyoruz demek ne kadar abesse, bu bir siyasal kalkınma modeli olmadığı gibi iktidarın siyasetini artık yitirdiği ve bulamadığı, bir yönsüz ve pusulasız bir okyanusta debelenme demektir.

Ekonomik pusulanın yitmesini düzeltecek tek şey siyasetin ta kendisidir, iktidar siyasetsiz kalabilir çünkü iktidar hem ülkeyi hem de siyaseti tüketti geçen yirmi yıl içinde… Ama bu ülkeyi yönetme ve yeni bir dünya adına çalışanlar asla siyasetsiz kalmamalıdırlar.

Ülkede iki tür kriz var. Birincisi devletin cari hesaplarında ve ödemeler dengesinde oluşan devlet krizi. Diğeri ise sistemin tamamen kamu bankalarına tanıdığı kredi genişlemesiyle, faizi düşürüp dövizi fırlatan ve ülkenin her türlü kaynağını sermayeye güdümlü sermayeye, yandaşlara ve kendine tahsis eden vergisel teşvikten borç ertelemeye güya yatırım ve kalkınma hamlesi. Bu yalandır biliyoruz.

Değeri kimseye sunmayan değeri kamunun ve halkın çıkarına sunan bir ekonomik kalkınma ve gelişme hamlesi gerekiyor bize.

Yukarıya damlatan değil herkesin ortak, adil ve hakkaniyetli paylaştığı bir düzen.

Gerisi zaten palavra herkes biliyor artık.

Not: Tanıdığım bildiğim değerli siyasetçi ve gazeteci, Gazete Pencere’de köşedaşım sevgili Emel Yıldırım’a rahmet diliyorum, çok erken bir veda. Hepimizin başı sağ olsun.

İskender Özturanlı

1963 yılında Söke’de doğdu. Hacettepe Üniversitesini bitirdi. Uzun yıllar gazetecilik, öğretim görevliliği ve internet sektöründe çalıştı. Politika, ekonomi politik, sol düşünce, sosyo-ekonomik eşitsizlikler ve kültür politikaları üzerine çalıştı, yazılar yazdı. Gedik Üniversitesinde yarı zamanlı Öğretim Görevlisi olarak çalışmaktadır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top