Siyaset argosunda sanatın izleri; “tiyatro yapma”, “artistlik yapma”

Siyasi söylemlerde ve politik suçlamalarda, tiyatro ya da diğer sanat dalları üzerinden eleştiri üretmek, alay edici kinayeli sözcükler kullanmak, sanata değil, kullanana zarar verir, kanısındayım. Unutmamak lazım ki, “tiyatro” yalanı değil gerçeği gösterir. Tiyatro tüm insanları içinde barındırabilecek kudrete sahip olabilecek şekilde, binlerce yıllık bir süreçten bugünlere gelebilmiş olan barışın ortak dilidir.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Sn. Ömer Çelik, “Avrupa Birliği, Yunanistan’ın tüm Avrupa’yı Yunan Tiyatrosu’na çevirmesine izin vermemelidir” sözü ile sahne sanatlarının argoyla özdeşleştirilmesine bir örnek daha verdi. Aslında bu ifade, tiyatronun kötü bir şey gibi algılanmasına kapı açsa da, açılan kapıdan sanata değer veren çevrelerin gireceğini hiç sanmıyorum. Siyasi partilerden sık sık argo dilini reddedip, siyasette argo diline hiçbir biçimde yer olamayacağı yönünde açıklamalar gelse de, sokak ağzının politik mecraya taşınması yabancısı olduğumuz bir şey değil.
Ülkemizde birini yalancılıkla, sahte olmakla, hayali bir düşünceyi ya da gerçek olmayan bir eylemi savunmakla suçlayanların aklına ilk gelen kelimeler nedense tiyatro sanatı üzerinden oluyor. Birini nazik yolla yerin dibine vurmanın, yergiyi – hakareti yumuşatmaya çalışarak içine mizahi bir üslup katmaya çalışmanın yolu sık sık sahne sanatlarından geçiyor. Argomuza yerleşmiş olan, “tiyatro yapma”, “burayı tiyatroya çevirdin”, “artistlik yapma” ya da şu an buraya eklenebilecek çok sayıda farklı sözcük, sahne sanatlarını küçük görürcesine ağızlardan bir çırpıda çıkıveriyor. Konu ne olursa olsun, küçük görmeye, aşağılamaya, yermeye çalışmanın, üstü kapalı bir şekilde hakaret edercesine yapılan işi küçük görmeye kalkanların aklına gelen ilk “tiyatro” oluyorsa, bu ülkede tiyatro yapmanın, tiyatro ile topluma birşeyler vermeye çalışmanın zorluğunu düşünebiliyor musunuz?
Malum, günlük yaşamımızda çok alanda çürüme yaşanıyor ve izleri her geçen gün daha belirgin olarak karşımıza çıkıyor. Bu konuda bir şeyler kaleme almak için oturunca Berna Laçin Hanımefendinin geçen sene Nisan Ayı içinde kaleme aldığı “tiyatro yapma!” başlıklı yazısı ile karşılaştım. Berna Laçin yazısında, “ne oyunlar döndürülüyor”, “ne filmler çevriliyor” ya da “trajik - komik bir olay” söylemlerine itiraz eden olmadığını yazmış. Bir zamanlar siyasilerin tiyatroya sıkça gittiğini, hatta bizzat bakanların çeviri yaptığı dönemlerin yaşandığını hatırlatarak kötü yöndeki gelişime işaret etmiş. Bugün için gösteriyle tiyatroyu, komiklikle komediyi bile ayırt edebilenlerin sayısının fazla olmadığını belirterek, genel başlık olarak tiyatro ana sanat dalının kullanılmasına itiraz etmiş. Gerek siyasette, gerekse de basında, “sinemaya döndü burası” demenin abesle iştigal olduğu gibi, “bitsin bu tiyatro” gibi başlıkların da yersiz kullanılmasının körüklediği bilgisizlik için endişesini belirtirken abuk sabuk konuşanlara söylenen “felsefe yapma” benzetmesinin ardındaki cehaleti göstermiş. Benim aklımdakileri, yazmak istediklerimi öylesine güzel anlatmış ki, burada aynı şeyleri tekrarlamak yerine, sizleri Berna Laçin Hanımefendinin bu konuda yazdıklarını okumaya davet etmeyi daha uygun görüyorum.
Argonun tiyatrodaki yeri
Günümüzde argo, müstehcen - belden aşağı konuşma, konuşurken cinsel çağrışımlar yapacak şekilde iki anlama da gelebilecek sözcükler seçme, bazı kelime ve kavramları, incitme veya alay amacıyla cinsel içerikli imalar yükleyerek kaba konuşma şeklinde kullanılmakta. Zaman içinde farklı meslek ya da sosyal gruplar kendi argolarını yaratmışlar; öğrenci, asker, esnaf, futbol, kumar, meyhane, cinsellik, denizcilik, esnaf, hırsız – dolandırıcı - yankesici, göçmen, hapishane, şoför ve yatılı okul gibi özellikli alanlara özgü argo kelimeler kullanılmaya başlanmış. Argo sözlüğü üzerine yapılan çalışmalarda buraya eklenecek başkaları da var.
Argo kelimesinin etimolojisi hakkında muhtelif görüş farklılıkları varmış. Yunanistan’daki Argos şehrinin adından alındığını düşünenler, Yunan mitolojisindeki bir efsanede geçen ve altın postu aramaya giden Argonaut’ların bindiği “Argo” adlı gemiden geldiğini söylüyorlarmış. Bir başka görüş de, Fransa’da 16. yüzyılda yaşamış serseriliği ve derbederliğiyle ünlü, argo gramercisi Ragot’un adından alınarak “homurdanmak, sızlanmak” anlamına gelen “ragoter” kelimesinden türetildiği. Fransızca “asker kaçağı” anlamına gelen “nargot” kelimesinden ya da “Çingenecedeki “zergo” sözünden geldiğini yazanlar da var.
Uzmanlar argoyu, özel bir anlaşma yolu kurmak için genellikle aynı daldaki meslek sahiplerinin veya belli bir topluluktaki insanların kullandıkları dildeki kelimelere özel anlamlar vererek ya da bazı kelimelerde değişiklik yaparak uyarladıkları mecazi ve kinayeli sözcükler olarak tanımlıyor. Konuşulan dilin farklı lehçelerinden, eskiden kullanılmış unsurlarından, yerine göre yabancı kökenli sözcüklerden ve farklı anlamlar yüklendiğinde oluşan kelime ve deyimlerden oluşuyormuş. Bazı meslek erbaplarının kendi aralarındaki sohbetlerde kelimelere farklı anlamlar yükledikleri, bazı kelimeleri bozarak yeni tanımlar oluşturdukları ve diğer dillerden devşirdikleri sözcüklerle sadece bu işin içerisinde olanların anlayabileceği bir dil oluşturmaları da argo tanımı içinde ele alınmalıymış.
Okuduğum kaynaklarda, Osmanlı döneminde külhanbeylerin ve tulumbacıların kullandığı özel anlamlı kelime ve deyimlerin yer aldığı kaba dilin günümüzde argo dağarcığı olarak açıklandığı yazılıyor. Osmanlı Dönemi’nde “lisan-ı hezele, lisan-ı erâzil” kavramlarıyla açıklanan argo, eskiden “esnafın, dilencilerin, serserilerin, külhanbeylerinin, hırsızların, kaçakçıların ve genel olarak da kendini gizlemek isteyen suçla bağlantılı grupların yaşayış tarzlarına da uygun olarak etraftakilerin anlayamayacağı şekilde, kendi aralarında konuştuğu “özel ve gizli dil” olarak da tanımlanmış. Buradan bakıldığında, geleneksel Türk Tiyatrosu’nda da, orta oyunu ve Karagöz’de de bol miktarda -ardında estetik değerleri olan hiciv sanatına özgü- argo kullanımı görülmekte. Argo da zamana ayak uydurarak evrilmiş ve yerine göre hiçbir şey ifade etmeyen kelime ve kavramlarla, zamana uymaya çalışarak –genellikle- kültür yoksunu gruplar içinde kullanılmaya devam etmiş.
Efendim, konunun uzmanı değilim; argonun bilimsel açılımı ve günlük hayatta kullanımı konusunda söyleyecek sözü olanlar mutlaka vardır. Ben sadece tiyatro, sinema gibi sanat dallarına ait kelimelerin kaba bir şekilde ve yerli yersiz kullanımına dikkat çekmek istedim. Umarım bir gün çocuklarımıza tiyatro yapmanın erdemlerini daha iyi anlatabilir, küçük görmeye çalıştıklarımızı “artislik yapmakla” “felsefe yapmakla” suçlamayız.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İrfan Yalın Arşivi