SİYASET İLE TARİKAT ARASINDAKİ AL GÜLÜM VER GÜLÜM İLİŞKİLERİ

Türkiye bir müddettir tarikatları konuşuyor. Öyle ki tarikat meselesi, doğu Akdeniz meselesinin bile üzerinde bir reytingle televizyonların tartışma programlarında gündemin baş konusu. 21.yy’ın neredeyse çeyreğine geliyoruz ve Türkiye hala tarikatların istismarından, insanların dini duygularını sömürerek güç sahibi olmasından kurtulabilmiş değil. Üstelik de 2016 yılında geçirdiğimiz FETÖ darbe girişimine rağmen.
Kırk yılı aşkın bir zamandır ülkenin adeta kılcal damarlarına kadar sızabilen FETÖ terör örgütünün bu güce erişebilmesinin altında yatan temelin muhafazakar kesimin dini duygularını sömürmesi olduğunu bile bile siyaset kurumu hala ders almış değil. İşin acısı vatandaşlar da ders almış değil. Vatandaşlarımızın bazıları dün FETÖ tarafından kandırılırken bugün de başka tarikatlar tarafından kandırılarak sömürülüyor.
Tarikatlar kanunen yasak. 30 Kasım 1925 tarihli Tekve ve Zaviyelerin Kapatılmasına İlişkin Kanun ile tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı. Şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik ve çelebilik gibi bir takım ünvanlar da kaldırıldı. Zira Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, ‘Türkiye Cumhuriyeti artık, şeyhler, dervişler ve müritler memleketi olamazdı’.
İşte şimdi yirmi yıllık AK Parti iktidarı neticesinde, üstelik de FETÖ’nün darbe girişimine rağmen, kendilerini hiç bu kadar güçlü hissetmeyen tarikatlar, istiyorlar ki, Atatürk’ün çıkardığı Kanun kaldırılsın ve kendileri yasal hale gelsin.
Televizyonlarda tarikatların savunuculuğunu yapan sözcüleri de diyor ki, tarikatlar yasallaşırsa denetlenebilir. Şimdi denetimsiz. Siz böyle mantıksız, insan aklına uymayan bir söylem işittiniz mi. Devlet yasak olan tarikatları denetleyemeyecek ancak yasallaşırsa denetleyecek. Eğer isterse havada uçan kuşu denetleyebilen devlet, hatta isterse o kuşun kanadındaki renkleri beğenmedim diye kanadını kesen devlet, kanunen yasak olan bir yapıyı ve oluşumu denetleyemeyecek. Onların yaptığı bu ülkeye, millete, devlete zararlı fiilleri, işlemleri ve uygulamaları durduramayacak.
Bu sava çocuklar bile güler. Bu savın peşindekilerin tek bir derdi var tarikatların yasal hale gelerek daha da güçlenmesi. Daha da milletin çocuklarına rahatça musallat olması. Daha da kolaylıkla devletin kurumlarına adamlarını yerleştirebilmesi. Zira bu beylere kurdukları Dernek ve Vakıflar aracılığıyla devletten aldıkları imtiyazlar, araziler, yardımlar yetmiyor. Devlet ile yaptıkları protokoller yetmiyor.
Tarikat konusu son günlerin en gözde tartışma konusu zira, en son Sakarya’da yaşayan Uşşaki Tarikatı şeyhi Fatih Nurullah’ın 12 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı. Ortaya çıkaran bu pis rezalete gözünü kapamayan ise kızın babası. Kızını koruyan ve hakkının peşinde olan bu baba, hem tarikat müritlerince tartaklandı, hem tehdit edildi, hem de 50.000.000 tl’ye kadar susması ve olayı basına vermemesi şartıyla rüşvete boğuldu. Ama baba susmadı. Korkmadı, para için evladını satmadı. Şikayetini yaparken, Fatih Nurullah’ın 12 yaşındaki kız çocuğuna işlediği cinsel istismar suçunu, telefondaki açık ses kayıtları ile ispatladı.
Ne oldu? Fatih Nurullah tutuklandı ama mahkeme davaya basın yasağı koydu. Neden? Bu rezil suçu işleyen adamın kişilik haklarını korumak için mi. Yargı ne çok davada insanları kamuoyu önünde bilinçli olarak linç ettirdi. Avukatların dosyaları incelemesinin yasak olduğu davaların iddianameleri yandaş medyanın baş sayfalarındaydı. Ama o yandaş medya, kendini şeyh diye satan, elleri öpüldüğünde öpenin cennete gittiğini ağlayarak anlatan bu ahlaksız adamın işlediği suça ilişkin tek laf yazmadı.
Neymiş, münferit bir olaymış. Bu münferit olay ile tarikatlar karalanamazmış. Bunca olayı nasıl münferit olarak adlandırabiliyorlar. İnsanın aklı almıyor. Her dakika bir yerden bir çocuğa karşı işlenen istismar vakası çıkıyor. Hangi birini sayalım.
Tarikatlar konusunda sözüm kesinlikle samimi dini duyguları ve inancı ile hareket eden ve inancının gereklerine göre yaşayanlara değil. İnanç özgürlüğü zaten Anayasamızda korunuyor. Korunmak zorunda. Sözüm insanların inancını sömüren yapılara. İnsanların inancını kullanarak kandırıp, onların üzerinden kendilerine güç ve maddiyat devşiren akıllara.
Tarikat meselesinde önemli olan siyasetin tarikatı kullanmasına engel olabilmek. Böylece tarikatların da siyaseti ve siyasetçileri kullanmasının önüne geçebilmek. Esas başarmak zorunda olduğumuz bu. Sağ siyasetin tarikatlar vasıtasıyla, müritlere ulaşma hırsı, tarikatın üyelerinden şeyhin bir işareti ile oy devşirme hırsı, bizleri bugünlere getirdi. Siyaset mekanizması tarikatları kullanacak ama tarikatlar siyaseti kullanmayacak. Bu mümkün mü? Bu siyasetçiler FETÖ’den de ders alamıyorsa nasıl iflah olurlar, gerçekten tahmin etmek zor. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısını değiştiremeyecekler. Bu ülkenin insanları buna izin vermez. Bu da böyle biline.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahadır Erdem Arşivi