SİZLE DEĞİL; BİZLE AYNI GEMİDEYİZ!

Son Güncellenme Tarihi: Şubat 20, 2022 / 03:47

Kardeşlikten, özgürlükten, eşitlikten, umuttan, barıştan, bilimden, neşeden ve sevgiden yana olanların olduğu o geminin yolcularına…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçtiğimiz gün yaptığı konuşmada “Hepimiz aynı gemide olduğumuza, ülkenin kazancından hep beraber faydalandığımıza göre yükü birlikte omuzlayacağız. Fedakarlığı sadece devletten beklemek gerçekçi değildir” dedi.

Türkiye’de en zengin yüzde 10’u tüm gelirin yüzde 54,5’ini alıyor. En yoksul yüzde 50’ye ise tüm gelirin yalnızca yüzde 12’si kalıyor. Bu tabloda teknik olarak aynı gemide olduğunuz doğrudur ama zincire vurulu kürekçi olarak!

Türkiye’de 50 milyon insan yoksulluk, 12 milyondan fazla kişi açlık sınırı altında. İş cinayetlerinde Avrupa birincisiyiz. Mühendislerden, öğretmenlerden, kimyagerlerden ve iktisatçılardan oluşan Dünyanın en donanımlı motorkurye filosuna sahibiz. Diğer yandan da bankacı olmayan sahte diplomalı yağlı güreşçilerin banka yönetimlerinde 4 maaş aldığı liyakatin ve adaletin tuş edildiği bir ülkeyiz.

Hayatında hiç uçağa binememiş birisinin, yolcu garantili havalimanı yapan şirket sahibiyle,  daha doğmadan anne karnında amino asit ölçümleri yapılan bir kodamanın çocuğuyla, açlık hissetmesin diye çiğ bulgur yiyen çocuğun aynı gemide hangi koşullarda olabileceğini yukarıda yazdık. Derdim biraz başka. Ben size bizim gemiden bahsetmek istiyorum.

İŞTE BİZİM GEMİ!

Bizim gemide zaman mefhumuna ve hiyerarşiye rastlamazsınız. Kimsenin bu tip egolara ihtiyacı olmaz. Bizim tayfanın dertleri çok başka başkadır.

Geminin burnunda görüşleri nedeniyle ölüme mahkum edilen Sokrates’i, öğrencilerine ders anlatırken görebilirsiniz. 

Bizim gemide Spinoza’yı bıçaklı saldırıda yırtılmış ve ölene dek gururla giydiği peleriniyle rüzgarın tadını çıkartırken, Albert Einstein’in ona sıcak bir kahve ve hayranlıkla yaklaştığına tanıklık edebilirsiniz.

“Tam bağımsız Türkiye” diyen Deniz Gezmiş’i, arkadaşları Yusuf ve Hüseyin ile hararetli bir tartışma yaparken izleyebilirsiniz.

Yol ve ambulans olmadığı için ölen oğlunu çuvalda taşımak zorunda kalan Muharrem bebeğin babasını ve çocuklarını ısıtmak için saç kurutma makinesini çalıştırıp intihar eden Emine anneyi görebilirsiniz.

Çorlu treninde hayatını kaybeden Oğuz Arda Sel ile Şırnak’ta zırhlı aracın çarpması sonucu ölen Mihraç Mirza’yı Galatasaray formalarıyla güvertenin bir o bir bu yanına doğru topun peşinde koştuğuna kesin rastlarsınız.

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine” sesiyle içiniz ürperir, Nazım Nikmet’le Abidin Dino’nun kol kola ana yelkenin yanından geçtiğini fark edebilirsiniz.

Engizisyon mahkemesince yakılan büyük filozof ve gökbilimci Giordano Bruno’yu, Metin Altıok’a bilim insanı olmasının yanı sıra aynı zamanda şair de olduğunu anlatırken yakalayabilirsiniz. Bizim gemide yanan tek şey akıllar, fenerlerimiz ve sigaralardır….

Güvertenin sandalyelerinde, sahtekar yobazı uyardığı için taşlanarak Kabil’in ortasında öldürülen din öğretmeni Ferhunde Melikzade ile gerici Hristiyanlar tarafından öldürülen matematikçi ve astronom İskenderiyeli Hypatia’ya hayranlıkla bakabilirsiniz.

Uğur Mumcu daktilosunu koymaya yer ararken, Rusya’daki kirli savaşları yazdığı için öldürülen gazeteci Anna Politkovskaya’nın oturduğu masanın kenarına onun için sandalye çektiğini izleyebilirsiniz.

Gemimizde Afrika’nın Che Guevara’sı olarak bilinen ve ömrünü kadın-erkek eşitliği hareketlerine, açlığa ve sömürüye karşı mücadeleye adayan ve bu nedenle öldürülen Burkina Faso lideri Thomas Sankara’ya, Che Guevara’nın bizzat puro ikram ettiği o muhteşem manzarayı kaçırmamanızı tavsiye ederim.

Suikasta kurban giden Abraham Lincoln’un köleliği kaldırmaya çalışırken yaşadıkları çileyi anlatırken Spartacus’un onun omzuna sertçe vurarak kahkaha attığını görmemenizin imkanı zaten yok.

Cengiz Aytmatov rüzgarın tadını çıkartırken Yaşar Kemal ona Çukurova’yı öyle bir anlatır ki Aymatov gemi güvertesinde Torosların esintisini hisseder.  

Geminin burnunda ırkçılığa karşı mücadele ederken katledilen Malcolm X, Martin Luther King ve Medgar Evers’in soğuk biralarını yudumlarken gemiye eşlik eden Yunus balıklarını selamladıkları o neşeli ana katılabilirsiniz.

İspanya iç savaşında faşistler tarafından öldürülen Federico García Lorca göğsünü gere gere söylevini okurken, Şili’de darbecilerin gitar çalmaması için parmaklarını kırdığı ve sonra da öldürdüğü büyük müzisyen Víctor Jara’yı gitarıyla ona eşlik ettiği muhteşem resitali dinleyebilirsiniz.

Çocuk felci aşısını bulan ve patentini almayarak büyük bir serveti neden reddettiği sorulduğunda “Güneşin patentini alabilir misiniz?” diyerek yelken direğine tutunarak güneşe bakan Jonas Edward Salk’la tanışabilirsiniz. Bugün çocuk felci yüzünden dünyada neredeyse sakat hiçbir çocuk görmüyoruz. Milyarlarca sağlıklı çocuk varsa; işte bu adamın sayesinde…

Küçük bir kamarada Jean-Paul Sartre ona verilen Nobel’i neden almadığını anlattıktan sonra, ırkçılarla savaşırken ölen August Landmesser, Hitler’in toplantısında neden Nazi selamı vermediğini gülümseyerek ona anlatır.

Eğer gemide özünüzü hiç yargılamadan kucaklarsanız, Yunus Emre, Şems ve Rumi’nin konuşmadan en derin sohbetleri yaptıkları kamaraya bile girebilirsiniz.

Marcus Auerilus ve Selahaddin Eyyübi’nin devlet ve felsefe üzerine büyük bir sadelikle olan derin konuşmalarını dinlerken; İbn-i Sina’nın kitabının birkaç kısmını gösterdiği Hipokrat’ın, onu eliyle sakallarını okşarken düşünceli şekilde dinlediğine şahit olabilirsiniz.

Nicola Tesla gemide yeni bir elektrik sistemi olabileceğini Harezmi’ye anlatırken; Charles Darwin’in, merak ve hayranlıkla kendisinden bin yıl önce evrim fikrini ortaya atan El Cahiz’e doğru yaklaştığı o tarihsel anda siz de yer alabilirsiniz.

Gemimizde İbrahim’i yakmak için en büyük ateşe odun atan güç düşkünü Nemrud’a yer yok ama güç putlarını kıran İbrahim’i yakan ateşi söndürmek için su taşıyan o küçük karıncaya ayrılmış en büyük kamaraya yer var! O karınca ağzında minik bir su damlası taşıyarak ateşi söndürmek için koştururken alay ederek sorarlar “Ağzında o damlayla nereye böyle?” diye. Karınca “İbrahim’i yakan ateşi söndürmek için götürüyorum bu damlayı” der. Onlar da “Bir damlacık suyla mı söndüreceksin o koca ateşi?” der ve alay ederek gülerler. Karınca da “Olsun… Sönmese de tarafım belli olur” der.

İş’in ÖZ’eti: herkesi kimsesiz bırakanların değil; “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir” diyen herkesin kimsesi Mustafa Kemal Atatürk’ün gemisindeyiz.

Bizim gemimiz bütün dalgalara ve fırtınalara rağmen yol almaya devam ediyor. Kimseyi bırakmadık ardımızda. Rüzgar yüzümüze vuruyor; bazen gözümüzden akan yaşı silmek, bazen de kucaklamak için açtığımız bedenimizle özgürlüğü karşılamamız için…

İçinde bulunduğumuz kaosun hangi tarafında olduğunuzun önemi artık yok… Artık hangi gemide olduğunuzun önemli olduğu döneme girdik.

Sorarlarsa, “Hangi gemide olduğumuz belli olsun” dersiniz…

Kardeşliğe, özgürlüğe, eşitliğe, umuda, barışa, bilime, neşeye ve sevgiye yelken oluyoruz işte…

E o zaman; yelkenler fora, gemimiz belli olsun…

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top