SOÇİ ZİRVESİ’NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Son Güncellenme Tarihi: Ağustos 9, 2022 / 06:11

Geçen hafta Cuma günü, Rusya lideri Putin’in davetiyle SOÇİ’de yapılan toplantı Türkiye’nin geleceği açısından özel anlam taşımaktadır..

Bu zirve Türkiye dış politikasında tarihî bir kilometre taşıdır.

Aslında bu toplantı, küresel düzeyde yaşanan siyasi değişim/dönüşüm sürecinde önemli bir dönüm noktasıdır. Düşünün; Rusya ve Çin’i “düşman” ilan eden ve bu doğrultuda ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulayan NATO’nun üyesi Türkiye, Rusya ile stratejik ortaklık düzeyinde bir işbirliği antlaşması yapabiliyor. Rusya ve Çin’in himayesinde kurulan Şangay örgütüne davet ediliyor ve katılmayı kabul edebiliyor.

Heyetlerin günlerce çalıştıkları gündem üzerinde Liderler 4 saatten fazla bir süre konuşuyorlar, kararlar alıyorlar ve sonucunda ortak bir bildiri yayınlıyorlar.
Toplantıya, Türkiye, Cumhurbaşkanı başkanlığında olağandışı geniş bir heyetle ile katılıyor.

Soçi’de ne oldu?

Herkes istediğini aldı;
Rusya, bir NATO üyesi ülke ile görüşerek nefes aldı. Ukrayna’nın barış umudu arttı, Avrupa, Rus doğalgazını Türk Akım hattından alabilme ihtimali doğdu. Dünya, tahıl sevkiyatının devamı ile açlık tehlikesine karşı umutlandı. Türkiye, aradığı parayı(!) buldu. Ayrıca Suriye’de bir terör devleti kurulmasına müsaade etmeyeceğini bir defa daha ilan etmek fırsatı yakaladı.

SOÇİ Zirvesi’nin Türkiye için tüm bunlardan daha ileri bir anlamı bulunmaktadır.

Türkiye, Suriye konusunu İran ve Rusya ile Ukrayna konusunu ise BM, Ukrayna ve Rusya ile konuşuyor. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Türk Devletleri Teşkilatını kuruyor. Kafkasya da Rusya ile birlikte Ermenistan ve Azerbaycan’ı barıştırıyor; Gürcistan ve İran’ı da katarak bölgesel bir güç oluşmasına doğrudan katılıyor. Böylece “Hazar Denizi’ne Kıyısı Olan Ülkeler” ve Türk Cumhuriyetleri ile geliştirdiği iyi ilişkileri kullanarak Hazar’ın stratejik değerinde pay sahibi oluyor.

Hazar Denizi ve çevresindeki Türk Cumhuriyetlerinin sahip olduğu petrol ve doğalgaz rezervlerinin küresel siyaset ve ekonomiyi etkileyebilecek bir potansiyel güç olduğunu hatırlatmak isterim. Önümüzdeki süreçte Türkmenistan doğal gazını Hazar’ın altından Azebaycan’a ulaştıracak olan Trans- Hazar Boru Hattı Projesi, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) ile birleşerek Orta Asya ve Kafkasya doğalgaz zenginliğini Türkiye üzerinden Avrupaya taşıyacaktır. Halen Türk Akım projesi Rusya’nın doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşımaktadır. Ayrıca Azerbaycan petrolünü taşıyan Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı, Kazakistan’ın Tengiz sahasının petrollerini de Akdeniz’e ulaştırması halinde Türkiye, Basra Körfezi’nden sonra dünyanın enerji santrali konumuna yükselecektir.

Türkiye’nin jeopolitiği çok değerli hale gelmektedir.

Türkiye hızla bir bölgesel güce dönüşmektedir.

Türkiye, tüm bu ilişkileri NATO ve özellikle ABD’nin gözleri önünde muhtemelen de bilgi vererek kuruyor. Kendi içinde çözülen NATO ve ormancılık tabiri ile “dikili kuru” bir ağaca dönüşen ABD tüm bu olanları seyrediyor.

Yeni “siyasi yüzyıl” yeni başlıyor. Tüm siyaset bilimcilerin, ve analistlerin ortak ifadesi ile söylersek, “Yeni bir dünya düzeni” kuruluyor. Geçen yüzyılı şekillendiren tüm anlayışlar, kurallar, politikalar, sistemler, kurumlar, ittifaklar, artık işlevselliğini kaybediyor.

Bugün yaşananları anlamak, anlamlandırmak için bugünün tarihteki izdüşümünü doğru analiz etmek ve sonuçları günümüze taşımak gerekir.

Bu köşede birçok defa yazdım.

Özetlersek; “Küresel güçler her yeni yüzyılın ilk çeyreğinde bir araya gelirler; dünya dengelerini yeniden tanzim ederler ve dünyayı kendi aralarında yeniden paylaşırlar. 1815 Viyana Konferansı, 19. yüzyıl’ın paylaşım toplantısıdır; Fransız Napolyo’nun alt üst ettiği dünya düzenini yeniden tanzim etmişler Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu’nu kendi aralarında paylaşmışlardır. Bize Şark Meselesi (Türklerin Avrupadan çıkarılması projesi) düşmüştür. Yüzyıl sonra 19 Ocak 1918 Paris Konferansı Birinci Dünya Savaşı sonrasında 20. yüzyılın paylaşım toplantısıdır. Kurulan barış savaş getirmiş; İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya ABD patronajlığında Batı Bloku ile Rusya’nın liderliğinde Doğu bloku olarak ikiye ayrılmıştır. Bu paylaşımdan bize SEVR düşmüştür; Küresel güçlerin “Türkler geldikleri Orta Asya karanlıklarına geri dönmelidir” kararına karşı Milli Mücadele verilmiş; Lozan Barış Antlaşması ile dünyanın en stratejik coğrafyasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.

Yeni bir yüzyılın ilk çeyreğindeyiz hatta yeni bir bin yılın başındayız. Türkiye, kendi tarihinin müktesebinde ve coğrafyasının jeopolitik değerinin idrakinde kendini merkeze alarak yeni bir dünya kurmalı, kendi medeniyet değerlerini zamanın ruhuna uygun ve bilime dayalı yeniden projelendirmeli ve insanlığın hizmetine sunmalıdır. Bunun için klavuzu Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun ilkeleri olmalıdır.

BENCE
Türkiye’yi yönetenler ve yönetmek iddiasında olanlar SOÇİ ZİRVESİ’ni böyle anlamalı; iç politika özellikle de seçim malzemesi yapmamalıdır.

Mehmet Şandır, 1947’de Kantara’da doğdu. Babasının adı Hasan, annesinin adı Atika’dır.

Orman Yüksek Mühendisi; İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesini bitirdi. Yüksek lisansını aynı fakültede matematik istatistik konusunda yaptı.
Orman Bakanlığı ile Gümrük ve Tekel Bakanlığında Kontroller Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. Serbest ticaretle uğraştı. Suriye Bayır Bucak Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanlığı, Türk Ocakları Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği, Türkiye Türkmenistan Dostluk Derneği Kuruculuğu ve 2. Başkanlığı görevlerinde bulundu.Dönemde Hatay, 23. Dönemde Mersin Milletvekili seçildi. 23. Dönemde Türkiye Suriye Dostluk Grubunun Başkanı oldu.

Orta düzeyde İngilizce ve Almanca bilen Şandır, evli ve 3 çocuk babasıdır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top