Son dakika Mucizesi

Dünya sıralamasında 135.’likteki Letonya başkalarına da epeyce güçlük çıkarıyor ama onlar ne yapıp edip maçlarını kazanmayı biliyorlar, bizse bunu bir türlü beceremiyoruz, derken mucize denilebilecek bir durum ortaya çıktı.. Artık düşüşü geçip çöküşe dönüşen dönemde bir kez daha Letonya karşısında hüsran yaşamak üzereydik. Yenik duruma düştükten sonra kendimize gelip ‘Biz bitti demeden bitmez!’ gibisinden palavraların yine gündem oluşturmasına yol açacak güzellik yaşadık.
Norveç maçında cezalı olan Çağlar ve Orkun’un Letonya karşısında 11’de yer bulması beklenen değişikliklerdi. 1924’teki ilk maç dışında yenemediğimiz ve 5 beraberlik 1 yenilgi gibi berbat bir bilançoya sahip olduğumuz rakip karşısında bu kez ne yapıp da kazanacağımız belli değildi.
Aslında bu takımla aramızdaki durumu anlayabilmek hiç kolay değil. Kağıt üzerinde arada olağanüstü bir güç farkı var. FIFA sıralamasında bizden 94 basamak geride bir rakip. Kadro değeri olarak ise hesaba gelmeyecek kadar büyük bir üstünlüğümüz var ama iş oynamaya gelince bunların hiçbirini sahada göremiyoruz. Tam tersine üstün fizik güçleri ve neyi nasıl yapacaklarını bizden daha iyi bilmeleriyle her seferinde bizi büyük sıkıntıya sokuyorlar. 2003’teki ‘Çek bir Letonya’ fiyaskosundan bu yana onları hiçbir biçimde yenemiyoruz. Hele bu elemelerde kendi sahamızda 3-1 üstün durumdayken kaptırdığımız 2 puan belki de yaşadığımız yıkımın başlangıcı olmuştu.
Bu karşılaşmanın ilk 10 dakikasında olup bitenler de hiç yüzümüzü güldürecek gibi görünmüyordu. ‘Bir gol yiyelim de ondan sonra oynamaya başlarız’ der gibi bir halimiz vardı. İlk 20 dakikada rakibin kazandığı 4 köşe atışı, hep yüreğimizi ağzımıza getiren azaptı. Buna karşılık kolaylıkla gol bulabileceğimiz pozisyonlarda hiç becerikli olamıyorduk. Köşe atışında seken topta Merih’in topu rahatlıkla ağlara gönderilebilecek pozisyonda ne olduğunu bile anlamayışı, bunun örneklerinden biriydi.
Savunmadaki tedirginliğimiz, yardımlaşma yetersizliği, yavaş oynamamız, set oyunu bilmeyişimiz, çok top kaybetmemiz gibi günümüz futbolunun dışındaki hallerimiz, maçı seyretmeyi bile bir eziyet haline getiriyordu. Gol atmak ve maçı kazanmakla ilgili bütün umutlarımızı da Cengiz Ünder’e bağlamış gibiydik. İlk yarım saat dolarken kısa bir zaman diliminde (2 dakikada 4 korner) rekor sayılacak kadar çok köşe atışından iş çıkaramayışımız ise alışılmış bir durumdu.
Bırakın Dünya Kupasına katılmayı, zayıf rakipler karşısında bile oyun üstünlüğü kurup maç kazanmayı beceremeyen takımımızın üzücü hali ikinci yarıda da sürdü. Öteki sıkıntıların yanında bu takımın ciddi bir Burak Yılmaz sorunu oluştu. Herhangi bir ekibin en büyük gol umudunun bu kadar uzun süreyi boş geçmesi, elbette ki maç kazanmayı çok zorlaştırır. Ayrıca gördüğü sarı kart nedeniyle epeyce bir süreyi de eksik kalma endişesiyle oynamak zorunda kaldık. Ancak Kaptan’ın önce 85’teki pası galibiyeti getirecek değerdeydi. Cengiz’in şutunda rakip kaleci mucize bir kurtarışla yolumuzu kesti. Son dakikada kazandırdığı penaltı da onun niçin vazgeçilmez olduğunu kanıtlar gibiydi. Penaltıdan golü de atarak hakkındaki bütün olumsuz düşünceleri, kim bilir kaçıncı kez tersine çevirmeyi bildi.
Biz baskılıymış gibi görünürken de Letonya gole gitme konusundaki ezberlerinden birini uygulamaya sokma imkanı buldu. O ana kadar az adamla kaldığımız pozisyonlarda rakibin tehlikeli ataklarını kesen Merih, İtalya maçından sonra bir kez daha topu kendi ağlarına gönderme talihsizliği yaşadı.
30 yaşında ‘keşfedilen’ golcümüz Serdar Dursun’dan böyle bir ortamda bir şey beklemek haksızlık olurdu, derken küçük bir dokunuşla iyi iş başardı; yenilgi utancından kurtulmamızı sağladı. Maçı kazanmamızı sağlayan silkiniş de böyle ortaya çıktı. Caner Erkin’in yerine Rıdvan Yılmaz’ın alınması, belki daha önce düşünülmesi gereken bir durumdu. Ancak gol yediğimiz pozisyonda onu, olması gereken yerde göremedik. Kuşkusuz, daha öğrenmesi gereken çok şey var.
Son 10 dakikada galibiyete yakındık ama bu tam anlamıyla bir ‘geç uyanma’ haliydi. Halil ve Cengiz’in daha düzgün vuruşları bunu getirebilirdi. O seviyedeki oyuncular da bunu yapabilmeli ama öylesine hazin bir düşüş içindeyiz ki adeta elimiz-ayağımız tutmuyor. Artık bu defteri de kapattık derken, pek de kolay verilemeyecek bir penaltı hayata dönmemizi sağladı.
İşimiz hala çok zor. Grup ikincisi olsak bile Dünya Kupasına gidebilme statüsü değişti ve çok güçleşti. Yorumcular da bilmedikleri için o topa girmiyorlar ama kasım ayındaki maçlarımızda bunun ayrıntılarını iyice öğrenip ‘zor dostum zor’ diyeceğiz. Neyse, şimdilik galibiyetin keyfini yaşayabiliriz, kalanını önümüzdeki ay düşünürüz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Çakır Arşivi