Sonsuza kadar iktidar mı? Ülkeyi açıkhava cezaevine çevir

Sonsuza kadar iktidar mı? Ülkeyi açıkhava cezaevine çevir
Buraya kadar diktatörlerin nasıl iktidara geldiğini, iktidarda kalabilmek için neler yaptıklarını, değil yurttaşlarını en yakındakilerini bile nasıl katledebildiklerini gördük…Bir şeyi daha gördük, her diktatörün bir sonu...

Buraya kadar diktatörlerin nasıl iktidara geldiğini, iktidarda kalabilmek için neler yaptıklarını, değil yurttaşlarını en yakındakilerini bile nasıl katledebildiklerini gördük…
Bir şeyi daha gördük, her diktatörün bir sonu var. Hepsinin karşılaştıkları ortak sorun -tabi ki ülkelerini şahsi ihtirasları, canım böyle istiyor kriterleri ile yönettikleri için- kalıcı bir istikrar sağlayamıyor olmaları…
Peki çözüm ne? Çözüm yine Diktatör Olmanın El Kitabı’ndan…
Ölümünüzden sonra bile diktatörlüğünüzü yaşatmanın bir anahtarı olabilir. Ve bunu dünyanın en baskıcı, en izole ülkesinde görebilirsiniz:
Kuzey Kore…
Kuzey Kore’nin kurucusu Kim İl Sung ve oğlu Kim Jong İl ölümlerinden sonra bugün bile devam eden mutlak bir hakimiyet sistemi kurdular.
Ve ülkeyi ailelerinin yüceliğinde bir tapınağa çevirdiler. Nükleer bir güce ve açıkhava cezaevi devletine de…
Bir diktatörün yapabileceği en önemli şeyi yaptılar. İktidarda hayatta kaldılar.

TAKTİK:
İLAHİ OLDUĞUNUZU
GÖSTERİN
Kim babasının “birey kültü”nü oturtmakta o kadar iyi iş çıkarmıştı ki “şansi kültü”ne vakit kalmamıştı.
Babası gibi karizmatik ve dışa dönük değildi. Kapalıydı, perde arkasında olmayı seviyordu.
Kim’e bir hikaye gerekliydi. O hikayeyi Baekdu Dağı’nı buldu. Efsaneye göre burası Tanrı Kral Dangun’un ve Kore medeniyetinin doğduğu yerdi.
Kim Ailesi efsanelerinin merkezi de burası oldu.
Kim İl Sung’un resmi biyografisine göre ülkesi bağımsızlık kazanmadan önce Japonlara karşı savaşırken Baekdu Dağı’nda önemli zaferler elde etmişti. OYsa orada hiç savaşmamıştı.
Kim Jong İl de kendisini bu efsaneye ekler. 1941’de Rusya’da doğmuştu. Ama bu kabul edilemezdi. Koreli olmalıydı.
O yüzden Baekdu Dağı’nda doğduğunu yazdılar. Medyada, kitaplarda, okullarda okutulan resmi bilgi şöyleydi:
Kim’in doğmunu gökten inen bir kırlangıç müjdeledi. Kış aylarının kapalı gökyüzü aydınlanmış, gökte iki gökkuşağı ile parlayan bir yıldız belirmişti. Ama hikayeler bununla bitmedi. Kim üç haftalıkken yürümeyi, sekiz haftalıkken konuşmayı öğrenmişti. Havayı kontrol edebiliyordu. 1.500 kitap yazmıştı. İlk kez golf oynadığında topu 11 deliğe de tek hamlede sokmuştu.
Fizyolojik açıdan o kadar mükemmeldi ki hiç dışkı üretmiyor ve tuvaleti kullanmıyordu.
İnsanlığa son hediyesi de hamburgeri icat etmiş olmasıydı.
Bu saçma hikayeler Kim’in yönetimde ilahi bir hakkı olduğu fikrini desteklemek içindi.
Mantıklı bakıldığında bunların gerçekçi olması mümkün değil ancak Kuzey Koreliler için inanç meselesiydi, mantık değil.
1990’larda kötü yönetim ve şanssızlık da bir araya gelince kıtlık yaşandı, sistem çöktü.

Kıtlık mı var, geçmiş kahramanları anmak için 1-2 öğün yemek öğütle

TAKTİK:
İNSANLARI AÇ BIRAKIN
Sonsuza kadar hükmetmek istiyorsanız, açlığı kullanabilirsiniz.
Fakir, aç ve izole insanlar tehdit oluşturmazlar. Açlıktan ölen insanlar isyancıları besleyemez. Mücadele edecek halleri kalmaz.
Kim Ailesi, aslında hiçbir zaman halkını besleyemedi.
Sovyetler’e bağımlı mal tedarik zinciri, Sovyetler’in dağılmasıyla Kuzey Kore’nin de ağır darbe almasına neden oldu. Trajediler birbirini izledi, yüz binlerce belki daha fazla Kuzey Koreli açlıktan öldü.
Bunlar yaşanırken 8 Temmuz 1994’te Kuzey Kore’nin sözde ölümsüz lideri Kim İl Sung öldü. Sanki mesih ölmüş gibi yas tutuyorlardı.
Milyonlar açlıktan ölürken nasıl hâlâ iktidarda kalabilirsiniz?
Kim, hikayelere geri döndü. Ülkenin ABD saldırganlığı tehdidi altında olduğu fikrini herkese aşılaması gerekiyordu.
Savaşta olan ülke birlik olmak zorundadır. Propaganda kampanyaları başlattı. Kim İl Sung ve gerillalarını anmak için insanlara günde bir-iki öğün yemek yemelerini öğütledi.
Kişisel fedakarlıklar da bu işin parçası.
HALK AÇTI AMA O ZEVKİNE DÜŞKÜNDÜ
Kim Jong İl’in (1994-2011) pahalı zevkleri vardı. Sadece konyak için yılda 800 bin dolardan fazla harcıyordu. Halk açlıktan kırılırken Kim’in köşkleri, özel aşçıları, tonlarca alkolü vardı. Kendisi ve küçük bir grup insan en lüks hayatı yaşıyor.
Babası kadar karizmatik ve etkili olmadığı konuşuluyordu ama Kim’in elindekiler tükenmemişti.

Kore’yi mi şahsını mı koruyor…

TAKTİK:
NÜKLEER
SİLAHLARI KULLAN

Kim Ailesi nükleer silahlarına “kıymetli kılıç” diyordu. Ülkeden daha çok aileyi koruyor gibiydi. Nükleer program Kim İl Sung’dan miras kalmıştı. Kim Jong İl, nükleer programı tamamlamaya kararlıydı. Ama ekonomik kriz yüzünden buna ayıracak tonlarca parası yoktu.
Para bulmak için uyuşturucu, kara para aklama dahil akla gelebilecek her yola başvurdu.
2009’da nükleer yeraltı testi başarıya ulaştı. Aynı zamanda Japonya yakınlarında sulara inen füzeler ateşlemeyi başardı.
2011’de ölene kadar böyle devam etti.
Ölümsüz bir rejimin en iyi taraflarından biri ölümün çok da sorun olmaması.
Meşale artık kurucu babanın torunu Kim Jong Un’daydı.
Kim Jong Un başa geçince nükleer silahların ve kıtalararası füze teknolojilerinin testlerini hızlandırmaya koyuldu.
Kore Savaşı bittikten 64 yıl sonra Kim Jong Un nihayet işi bitirdi.
2017’de nükleer testleri yaptılar. ABD’yi vurabilecek bir hidrojen bombası olduğunu ilan ettiler.
Dedesi gurur duyardı.
Sonsuza dek hükmetmek için kurduğu rejim çok büyük bir güvence edinmişti.
Kuzey Kore nükleer bir güç ve bu Kim Ailesi’ne hanedanlarını sürdürme fırsatını sağlıyor.

TAKTİK:
SONSUZA KADAR
HÜKMET
Bir diktatör olabilmek için hareketten fazlası gerek. Hareketin kendisi olmalısınız.
Antik zamanlara kadar uzanan diktatörlüğe özgü şeylerden biri de çevrelerinde oluşan “birey kültü”dür.
Bu “kült”, diktatörü tüm bilgeliğin, tüm erdemlerin kaynağı gibi gösterir.
Çoğu örnekte olduğu gibi birey kültü diktatörle birlikte yok olurken Kuzey Kore’de üç kuşaktır sürüyor.
Columbia Hukuk Fakültesi’nden Jeongh-Ho Roh, Kuzey Kore’yi bir teokrasi olarak tanımlıyor, “Tanrı gibi olduklarına dair bir algı yarattılar” diyor ve ekliyor: “İnsanlar da tıpkı bir din gibi buna inandı…”
Kim İl Sung 1948’de Kuzey Kore’nin ilk başkanı oldu. 30’lu yaşlarındayken Japonya karşıtı bir gerillaydı ve Kore’nin bağımsızlığı için savaşmasıyla ünlüydü.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kore bağımsız oldu. ABD askerleri güneyden, Rus askerleri ise kuzeyden Kore’ye girdi.
Sovyetler kuzeyde Kim İl Sung’u iktidara getirdi.
Kim, yönetim sırlarını “harika” bir akıl hocazsından öğrendi, Stalin’den…
Kim’in kullandığı taktiklerden biri “düzenli temizlik”ti. Gücün merkezindeki insanlar ya öldürüldü ya da iktidarı hedefledikleri iddiasıyla Rus çalışma kamplarına gönderildi.
Kim, 1950’de 4 milyon kişiyi öldüren Kore Savaşı’nı başlattı. Kore Savaşı’nda bir tarafta Kuzey Kore ve Çin vardı, diğer tarafta Güney Kore, ABD ve BM…
Kuzey Kore çıkmaza girmiş ve bozguna uğramıştı.
Başka bir şey gerekliydi. Hayatta kalmalarını garanti edecek caydırıcı bir şey. Bunu başarmak 50 yıl sürecekti.

TAKTİK:
KRALLIĞINIZI
İZOLE EDİN
İktidarınızı sonsuza kadar sürdürmek istiyorsanız bunu başarmalısınız.
Kuzey Kore, halkını dünyanın geri kalanına kapatmak konusunda başarılı bir örnek.
Kuzey Kore’de bilgiye erişim yok.
Tek TV kanalı var.
Telefonlar dinleniyor.
Seyahat özgürlüğü yok.
Ülke içinde özgürce dolaşamıyorlar.
İzin almadan yurt dışına çıkamıyorlar.
Bu fikrin babası ise Kim İl Sung idi. (1948-1994)
Stalin’in yardımıyla başa geçmişti ama Sovyet etkisinden de rahatsızdı. Yeni bir sayfa açmak istiyordu. Öyle de yaptı. 1950’lerin başlarında Juche (Cuçe) dönemini başlattı. Yani kendine yetmek.
“Her şeyi kendimiz yapacağız” diyordu.
Kore yüz yıllardır işgaller altında yaşıyordu. Çinliler, Japonlar. Cuçe onlara kendileri olma fikri veriyordu. Dünyaya kapanmayı da milli bir gurura dönüştürmeyi başarıyordu.
Cuçe ilkelerine göre başka ülkelerle iş birliği yıkılışın önünü açardı. Tek yol Yüce Lider Kim İl Sung yönetiminde birleşmekti.

TAKTİK:
AİLE İÇİNDE TUTUN
Kim’in Kuzey Kore için modern bir monarşi yaratmak gibi bir hayali vardı.
Kim Pyong İl adında bir oğlu vardı ve varis o gibi görülüyordu. Ölen karısından daha çok sevdiği ikinci eşinden oğluydu.
İlk oğlu Kim Jong İl ise açıkta bırakılıvermişti.
Kim Jong İl fırsat kolluyordu.
Güvenemediği yetkilileri bir kez daha temizlettikten sonra Kim İl Sung’un doldurması gereken koltuklar vardı. Propaganda Bakanlığı da buna dahildi.
Kim, yanında 25 yaşındaki oğlu Kim Jong İl de varken Kuzey Kore Film Stüdyosu’na gider ve etkisiz propaganda filmleri için çalışanları azarlar. “Stüdyoyu yeniden canlandırmak için gönüllü olan var mı” diye sorar. Kimseden ses çıkmaz. Oğlu Kim dışında. Kim Jong İl, babasının bu yeni işi için gönüllü olur.
Babasının yazdığı bir kahramanlık hikayesini filme çeker. Çok beğenilir ve iki yıl içinde Kim, Propaganda Bakanı’dır. Kim İl Sung üstüne düşeni yapmış, veliaht belli olmaya başlamıştı.
Kim Jong İl ise “aile işini” büyütebilmek için kendi rotasını belirlemeliydi.

TAKTİK:
İNSANLARI KAÇIRIN
Kim, insan kaçırmayı bir devlet aracı olarak geliştirdi.
Ülkede birini istediğinde bu aracı kullanmaktan çekinmedi. Ülkedeki Japonları kaçırabilmek için casuslarına Japonca öğretti.
Kim, hikaye anlatıcılığının ve sinemanın gücünü fark etmişti ama bunun için “yetenek” gerekiyordu. Güney Kore’nin en yetenekli kadın oyuncularından birini kaçırttı. Choi Eun-hee’yi Hong Kong’da yakaladılar.
Bir şekilde eski kocası saygın yönetmen Shin Sang-ok’u da eski eşini aramaya ikna edip esir aldı.
İkisini de 5 yıl tutsak tutup dirençlerini kırdıktan sonra bir araya getirdi ve Kore’ye katıldıklarını ilan etti. Sonraki üç yılda 17 filme imza attılar. Filmlerle Kim Jong İl’in gücü artıyordu ama bir sorunu vardı. Babası hâlâ hayattaydı.