Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

Sonucun Anatomisi

SON SÖZ

Korkuların esaretinde bir seçimi geride bıraktık.

Korkular, hayatın en yalın gerçeği; şuuraltına yerleşmiş veya yerleştirilmiş, dile düşürmeyi gururumuza yediremediğimiz korkularımız; töre, yasa, eğitim ile günlük hayatımızı yönlendiren kuralların veya çevrenin önümüze koyduğu korkular ve gelecek kaygıları, karar ve eylemimizi belirleyen en etkili faktördür ve genellikle teslim olduğumuz bir durumdur.

Kararımızı ve eylemimizi belirleyen son noktadır korkularımız.

Hayatı yaşanır kılan ve gelişmenin itici gücü olan hayal etmek, ümitlenmek, merak etmek, daha güzele ulaşmak isteği ve değişim arzusu gibi duygular ne yazık ki korkuların esareti altındadır. 

İnsanı ve toplumu yönetmek isteyenler öncelikle insanın korkularını kullanırlar, korkutulan insanı bir takım vaatlerle ümitlendirirler, kendilerine ve programlarına inandırırlar ve böylece sonuç alırlar. 

Bu gerçeğin en acımasız uygulandığı alanların başında siyeset gelir. Siyasetçi, siyaset planlayıcısı ve yöneticisi, muhatap aldığı insanın ve insan topluluğunun şuurunu planlı bir şekilde korkuları kullanarak etkiler, şuuraltında yerleşik korkuları hatırlatır ve sorunların çözümü, dertlerin çaresi, beklentilerin karşılığı olarak kendisini ikame eder. Kimine karşı din elden gidiyor, kimine karşı ekmek elden gidiyor, ekonomik kriz hatırlatması, kimine karşı terör canınızı alacak, kimine karşı ülke bölünecek/beka meselesi üzerinden abartılı bir propaganda ile insanın/toplumun teslim alınması hedeflenir. Rakiplerini de değersizleştirerek, kötüleyerek, şeytanlaştırarak, düşmanla/dış güçlerle işbirliği yapmakla suçlayarak toplumu seçeneksiz bırakırlar. Mesela, Sayın Soylu, "14 Mayıs siyasi darbe girişimidir, Amerika’nın ve Batının 15 Temmuz 2016’da yapamadığını muhalefet seçimle yapmak istiyor. Bu bir intikam girişimidir” diyebiliyor. Muhalefet ise iktidarı diktatörlükle suçlayabiliyor.

Bu metod ve uygulama insana uygulanacak en acımasız işkence ve sömürüdür. Korkan, korkutulan, korkuları ile yüzleşmek cesareti gösteremeyen insan ve toplum çaresizdir, acizdir.

Türk Toplumu bu işkenceyi yakın zamanda; mayıs seçimlerinde yaşadı.

Gerçekler bu korkulardan daha ileri; ülke, bir ekonomik iflasın eşiğinde bulunuyor. 

Türkiye, 203 milyarı bir yıl içinde ödenecek yaklaşık 500 milyar abd dolarına ulaşan bir dış borç yükü altında ve kasasında (Merkez Bankası) 23 Mayıs 2023 tarihi itibariyle eksi 61.9 milyar dolar bakiye ile sıfırı tüketmiş durumda ve bütçesi şimdiden yaklaşık 400 milyar TL açık veren bir ekonomi ile küresel sermayenin temsilcisi Sayın Mehmet Şimşek’e teslim edilmek zorunda kalınmıştır. 

Toplum, bankalara yaklaşık 2 trilyon TL’ye ulaşan borçları ve %50’ye ulaşan hayat pahalılığı/enflasyon altında bunalmış durumda. İnsanımız, yoksullukla boğuşurken İktidarın “daha kötü duruma düşersiniz, evdeki bulgurdan da olursunuz”, “sorununuzu biz çözeriz, bize mecbursunuz ve mahkumsunuz ” korkutması altında şaşkın, öfkeli…

Böyle bir psikolojide seçimlere gidildi; sonuçta, korkularımızın esiri olduk! 

Seçimler tamamlandı; Yasama veyürütme organı yeniden belirlendi. Beş yıl boyunca, AKP’li bir Yasama Meclisi ve AKP Genel Başkanı’nın Cumhurbaşkanı olarak yürüttüğü/yönettiği bir Türkiye'de, 21 yılda yaşadıklarımızın (müspet - menfi) özellikle de 2018 yılında başlayan Partili Hükümet Sistemi uygulamalarının daha yoğununu yaşayacağız.

BENCE

Bu hafta başlayan bu yeni AKP döneminde hayatımızda iyiden yana değişen bir şey olmayacaktır. Hatta çoklukla kabullenmediğimiz, böyle devam etmez/etmemeli dediğimiz bazı konularda artık değişim ümidi tükenecek, sonucu kabulleneceğiz; içselleştireceğiz, “yeni normalimiz” bunlar olacak. Bu iktidarın dününü, yaşadık yarını da farklı olmayacaktır.

Başlangıçta, 21 yıl önce yoksulluk bitecekti, yolsuzluk bitecekti, yasaklar bitecekti, özgürleşecektik; böyle söylemişlerdi. Meşhur 3Y meselesi. Toplumun büyük kısmı inandı, OY verdi, bir daha verdi, bir daha verdi, 21 yılı tükettik, 2023 yılına ulaştık. Hiç bir şey değişmedi, hatta bu üç konuda daha da kötüleştik; yoksulluk arttı, yolsuzluk ayyuka çıktı, Türkiye bir açık cezaevine dönüştü; tutuklu ve hükümlü sayısı 2002 yılında 65 bin kişiydi, şimdilerde 350 bin kişi oldu. Kısacası hayatımızda iyiden, güzelden yana hiç bir şey değişmedi, hatta dünü; 2002 öncesini arar olduk.

Tesellim ve umudum; toplum, bu seçimlerde her şeye rağmen değişim arzusunu açıkça ortaya koydu; iktidar partisinin OY’larını %10’a yakın düşürdü; “sebep olduğun sonucun çözümü için sana bir şans daha veriyorum” dedi. 

Muhalefet partilerine de “yeterince hazır değilsiniz, kendinizi değiştirin” mesajı verdi.

Millet’in son sözü budur, anlayana!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi