Sonuna Katar gidemedik

Son Güncellenme Tarihi: Ekim 9, 2021 / 15:00

1954’ten sonra Dünya Kupasına katılabilmek için tam 48 yıl beklemek zorunda kalmıştık. Bu azabı bir kez daha yaşayacak gibi görünüyoruz. Müthiş başladığımız bir serüvende bitime 3 maç kala havlu atmış gibi görünüyoruz. Bundan sonra Karadağ ile üçüncülük mücadelesi yaparız bu grupta. Katar 2022’yi de tv’den izleriz.

Aslında hiç olmayacak biçimde kaybettiklerimizin bir bölümünü geri alabileceğimiz karşılaşma buydu. Grup liderliği gibi epeyce uzaklaşan hayalimiz bir yana, ikinciliği yakalamak için Norveç karşısında galibiyet dışında bir olasılık yoktu bizim için.
İki tarafın da eksikleri aslında daha oynanmadan maçın en konuşulmaya değer yanı gibi görülüyordu. Kabul etmek gerekir ki onlar bu konuda daha dertliydi. Haaland gibi son dönemin en parlak dünya yıldızı başta olmak üzere Sörloth ve Joshua King gibi çok etkili bir gol gücünden yoksun oluşları şansımızdı.
Hele maçın başında bulduğumuz gol, çok daha büyük bir balıktı. Cengiz ve Kerem gibi rakibin fizik üstünlüğü karşısında kaybolup gitmelerinden endişe edilen iki adamın bu golü üretmesi çok daha önemliydi. Hani ‘Kerem attı ama golün yüzde 50’sinden çok daha fazlası Cengiz’indi’ denir ya, tam öyleydi. Topu ısrarla kovaladı Cengiz, pozisyon öldü sanılırken topu söktü ve Kerem’e kesin bir ‘al da at’ pası verdi.
Gol sonrası birazı da Burak’ın sakatlığı nedeniyle birkaç dakika dinlenme şansı önemliydi çünkü onun hemen ardından rakibin üstün fizik gücüyle bizi yıpratmaya başlaması görmezden gelinebilecek gibi değildi. Biz bunu yapamadan buldukları iki köşe atışı da korkutucuydu. Onların bu toplara vurma becerisinin bizden daha yüksek olduğu biliniyordu.
Norveç’in neredeyse tek kale oynamaya başladığı dakikalarda topu ağlarımızda görmemiz işten bile değildi. Tıpkı ilk maçtaki gibi direk imdadımıza yetişti ama golü yiyeceğimize ilişkin kanıtlar da artıyordu. Orta alanda top tutamayışımız nedeniyle hücumdaki üç adamımızın oyuna uzak kalmaları şeklindeki eksilme ise yıllardır çözüm bulamadığımız sorunumuzdu.

Neyse ki ilk yarının ortalarında biraz topa sahip olarak soluklandık. Arada yine Kerem’le ikinciyi bulma şansını biraz kolay harcadık. Oyunu dengelediğimizi sanırken golü yedik. Her bakımdan, hep böyle yiyoruz, denilebilecek bir goldü bu ve karşılık verebilecek gücümüz de yoktu. Norveç bulduğu üçüncü kornerde topu ağlarımıza gönderirken, savunmamızın dağınıklığı alışılmış bir görünümdü.
İkinci yarının ilk dakikasında gol bulabilecek bir etkinlik gösterdik ama işi bitirme konusunda yetersizdik. Sonrasında da rakibin oyun ezberinin bizden daha iyi olmasını fizik gücüyle birleştirmesi, endişe vericiydi. Çünkü gole yakın olan biz değil onlardı. Kuntz’un Ozan-Berkan değişikliği de pek derde deva olacak gibi görünmedi. O arada başlayan şiddetli yağış da rakibin işine yarayacak bir etkendi.
Serdar Aziz-Kaan Ayhan, Berat-Taylan, Cengiz-Yusuf Yazıcı değişikliklerini gecikmeden yapan Kuntz, oyunun tıkanmasına seyirci kalmayacağını gösterdi ama yetmedi.
Buna karşılık onların üç değişikliği, maçı bizim için biraz daha güçleştirdi. Nitekim oyun üstünlüğü hemen Norveç’e geçti ve en azından işlerine yarayacak beraberliği korumakta zorlanmadılar. Bizim son değişikliğimiz olan Kerem-Kenan durumunun getirebileceği bir şey yoktu. Son bölümde de gole yakın olan taraf, rakibimizdi. Nitekim son saniyelerde bu golü buluyorlardı da kıl payı dışarı gitti top. Bizimse rakip kaleyi bulan şut atabilme becerimiz bile yoktu.
İlk maçta tam kadro oynayan rakibi deplasman sayılan maçta farklı yenip de evimizde böyle bir sonuca mahkûm olmak, bizim yıllardır yaşadığımız bir dram. Bundan sonra anlatılacak masalları kimsenin dinleyecek hali yok.

Ahmet Çakır

1952 yılında Kastamonu’da dünyaya gelen Çakır, 1960 yılında ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. 1969’da, öğrenim gördüğü Sultanahmet Ticaret Lisesi’nden ayrılıp askere gitti. 1978’de Beyoğlu Akşam Lisesi’ni, 1982’de ise İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Basın Yayın Yüksekokulu’nu bitirdi.
Askerlik dönüşü, ocak 1974’te TRT’de çalışmaya başladı. 1977’de yazmaya başladı. Yazdığı mizahi içerikli yazılar Cumhuriyet’te yayımlandı. Dünyada ve Türkiye’de Sansür adlı çalışmasıyla 1980 Yunus Nadi Ödülleri’nde üçüncülük elde etti. 1982’de, Dostun Ölümü adlı Varlık Yayınevi’nden yayınlanan ve çeşitli öykülerin toplandığı kitap, Akademi Kitabevi tarafından verilen Öykü Başarı Ödülü’nün sahibi oldu. Yazdığı radyo oyunları çeşitli tarihlerde, çeşitli radyo kanallarında yayınlandı. 1985 yılında TRT’den ayrıldı. Ahmet Hamdi Tanpınar romanı Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü tiyatroya uyarladı. İzmir’de seyirciyle buluşan bu oyunla Yunus Emre Ödülü kazandı. İlk olarak 1995’te, Demir Ajans Yayınları’ndan yayınlanan Galatasaray Spor Kulübü Tarihi isimli kitap, temmuz 2011’e kadar yedi kez basıldı. 1996’da yazdığı Fatih’in Aslanları Futbolun Vatanında adlı kitabında 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda mücadele eden Türkiye Millî Futbol Takımı’nı konu aldı. Galatasaray’ın 2000’de kazandığı UEFA Kupası’nın anlatıldığı Türk Futbolu Avrupa Zirvesindeile şampiyonluğa ulaşan takımın teknik direktörlüğünü yapan Fatih Terim’in hayatını anlatan ve Altın Kitaplar’dan yayınlanan O Bir İmparator adlı kitapları 2000 yılında piyasaya sürüldü. 2002 yılında ise, Türkiye’nin Dünya Kupası’nda yer almasının ardından Milli Takım ve Dünya Kupası isimli kitabı yazdı.
2007’de, Galatasaray’ın kuruluşunun 100. yılında Yüzyılın Aslanı adlı kitabı yayımlandı. Bir sonra 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılan Türkiye Millî Takımı’nı konu alan Türk Futbolu Avrupa Sınavında adlı çalışması piyasadaki yerini aldı. 2010’da, Ben Dememiş miydim? adlı spor-mizah türündeki kitabı okurlarla buluşan Çakır’ın son olarak 2011’de, ölümünün 20. yılında Metin Oktay’ın yaşamını konu alan Taçlı Kral: Metin Oktay isimli kitabı piyasaya sürüldü.
Günaydın, Hürgün, Hürriyet ve Fotospor gazetelerinde çalıştı. Spor, Yeni Yüzyıl, Yeni Binyıl ve Radikal gazetelerinde spor yazarlığı yaptı

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top