SORUMLU TÜKETİM-ÜRETİM-TASARIM

İnsanların tüketim eğilimlerini ekonomik, sosyal, psikolojik, kişisel ve kültürel faktörler etkiliyor. Tasarım alanında eğitim alırken bunların tümünü de araştıran bir donanıma sahip oluyorsunuz. İçinde bulunduğumuz dönüşüm çağında tüketim alışkanlıkları da dramatik bir değişim içinde. Her üreticinin, satıcının ve tasarımcının, tüketicilerdeki bu yeni davranış modeline dikkat kesilmesi gerekli.

Değişen teknolojiler ve küresel salgın etkisi ile mobil cihaz kullanımındaki artışları, sosyal medya üzerinden pazarlama ve satış olanaklarının nasıl da yaygınlaştığını, insanların eskisinden çok daha fazla dijital ortamlar üzerinden tüketim tercihlerini yönlendirdiklerini ve bunların da çok büyük bir kısmının alış-veriş ile sonuçlandığını, bu eğilimin sadece son birkaç yıl içerisinde gerek kuryelerle gerekse insansız hava araçları ile teslimat başta olmak üzere ilgili sektörlerde de talep ve büyüme yarattığını biliyoruz.

Pazarlama ve satış alanındaki tüm analizler, elektronik ticaretin hala daha çok büyük bir genişleme hacmi olduğunu, buna bağlı olarak müşteri deneyimi (CX), kullanıcı deneyimi (UX) gibi özelleşmiş alanların önümüzdeki dönemde de öncelikli olarak gelişeceğini gösteriyor. Yeni ürünler, yeni ara yüzler, web siteleri, uygulamalar yaratan bu özelleşmiş alanın tümünü kapsayan yaratıcı işler bütününe kullanıcı deneyimi tasarımı deniyor. Bugün Türkiye’de eğitim veren ve sayıları yirminin üzerinde olan ürün tasarımı bölümlerinden mezun olanların pek çoğu, endüstriyl üretimde çalışmak yerine, kullanıcı deneyimi tasarımı alanında çalışmayı yeğliyor.

Eğer bir endüstri ürünleri tasarımcısıysanız, yepyeni bir ürünü tasarlamak adına hayallerinizi sadece kağıt üzerine geçirmeniz yetmez. Bu “tasarı”nın gerçekten üretilebilmesi için renkli fotografik imajlar ile birlikte son derece detaylı çizimler de üretmeniz gerekir. Ürün tasarımı süreci sadece çizimlerle sınırlı kalmaz. İyi bir malzeme bilgisi, üretim teknolojilerine hakimiyet, üreticilerle iyi iletişim kurma becerisi gerekir. Özetle masanıza konan bardaktan, kullandığınız otomobile dek hemen her eşyanın ardında, çok fazla insanın ve makinenin birlikte çalışması, onlarca meslek branşını meşgul etmiş bir emek vardır. Bu emek yoğun süreç ve özellikle üretim aşamasında gösterilmesi gereken performans, günümüz dünyasında tasarımcılar arasında pek de rağbet gören bir durum değil.

KİRLİ ÜRETİMHANELERDEN CİLALI OFİSLERE

Geçmiş yüzyılın üretim ve tüketim kültürünü pompalayan ve ona rekabetçi güç sağlayan tasarım faktörü, bugün hala meta, mal veya kibar deyimi ile eşya üzerinde aynı güce sahip, ne var ki tasarımcılar sanki işin bu kısmı ile pek ilgilenmiyor gibi. Söz konusu zorlu mesai karşılığında bir tasarımcıya layık görülen ekonomik koşullar yerine, temiz ve özenli ofislerde oturup aynı beyin mesaisini dijital ortamlarda deneyimler, uygulamalar tasarlamak üzere kullanmak artık pek çok tasarımcının tercihi haline dönüşüyor. Endüstri için tasarlamak ellerin kirlenmesini, zorlu iletişim çatışmalarını yenmeyi, sadece beyin olarak değil, bedenen de çok fazla yorulmayı gerektiriyor.

Gerçek hayatta var olacak fiziki bir nesnenin tasarımcısı olmak, kuşkusuz dijital ortamlardaki tasarım eylemlerinden daha ağır sorumluluklar taşıyor. Sanayide hatalardan dönüşler zorlu ve maliyetli olduğu için tasarımcının fikirlerini çok daha ince eleyip sık dokuması gerekiyor. Bunların üretime yönelik çalışmaları için sabırlı takım iş birlikleri gerekiyor. Üstelik bu çok yönlü çalışma pratiğine karşılık görülen saygı ve ekonomik değerleme, dijital alanlara göre daha düşük seviyede.

Meta-alem, ve yapay zekanın artan yetkinlikleri ile sanal ortamlarda ortaya çıkan tasarım ihtiyacı açık. Bu potansiyel karşısında, yetkin tasarımcı gücünün, gelecekte daha çok gerçek dünya yerine sanal ortamlar için fikirler ve deneyimler üreteceğini, özetle yaratıcı gücün de somut olandan soyut olana kayacağını öngörebiliriz. Bu kayma, başta tasarım alanında eğitim veren okullar olmak üzere, ürün geliştiren ve üreterek pazarlamasını gerçekleştiren tüm alanların göz ardı edemeyeceği büyük bir değişim. İçinde bulunduğumuz ortamda özellikle ülkemizde tam bir kaos yaşanıyor. Mesleki lisans eğitimi belirsiz ve piyasa şartlarına uyumsuz görünüyor; gençler kendi yetkinlikleri ve açılımları ile baş başa bırakılıyor. Şartlarda eşitsizlik olduğu için, geleneksel sanayi üretimine yönelik tasarım iş gücünde nitelikli eleman eksikliği yaşanırken, her geçen yıl sayıları daha da artan bir biçimde dijital alanlarda tasarımcı olma isteği gençler arasında artıyor.

Tüketici tarafında değişen bir şey olur mu bilmek zor. İyi ve kötü tasarım göreceli. Fiziki evrenimizde iyi tasarlanmış kentler, binalar, ulaşım araçları, kişisel eşyalar veya deneyimler olduğu gibi, son derece kötü olanları da var. Hemen her türlü somut üretim gerçekleşmeye devam ederken bundaki mühendis, makine ve ara eleman katkısı daha fazla olacak. Estetik ve teknik tasarım, artık pekala makinenin insandan çok daha hızlı ve hatasız biçimde yapabildiği bir sonuç halini alıyor. Tüketicilere sunulan her ölçekteki nesne, belki sorumlu bir yapay zeka anlayışı ile eskisinden çok daha nitelikli bir hal alabilir. Yapay zekanın kontrolsüz ve denetimsiz kullanımı, yaratıcı fikirlerden uzak bir biçimde vasat bir harman da ortaya çıkarabilir tasarımı ilgilendiren alanlarda.

Belki bu günlere dek sorumlu üretimi ve tüketimi konuşuyorduk ama artık sorumlu yapay zekayı konuşmamızın zamanı gelecek. Dijital ortamlardan veri derleyen kodlar, herhangi bir tasarım ve üretim için, tüketicilerin tercihlerini ve davranış biçimlerini analitik olarak ölçümledikleri, dolayısı ile onların beğenilerini daha çok kazanabilecek ürünler sunabilecek. Aynı zamanda bu kodlar, çok daha verimli üretim teknikleri, çevresel zararların en aza indirildiği malzeme kullanımları için önerilerini çok ama çok hızlı bir biçimde sunabilir duruma tahmin ettiğimizden çok daha kısa sürede gelecekler.

Hızla yanıt bulunması gereken sorular var. Bu belki de yaratıcı mesaiyi aslında hep idealize ettiği konuma da getirebilir. Yukarıda bahsettiğim yoğun emek gerektiren tasarım işinin, üretim- malzeme – teknik gibi zorunlu eklentilerini yapay zekaya yüklediğimiz, sadece fikir geliştirdiğimiz bir dünya belki gönümüzdeki. Diğer yandan fikir herkesin geliştirebileceği bir şey; kuşkusuz eğitimli ve eğitimsiz bir beynin geliştirdiği fikirler arasında uçurumlar var. Diğer tüm becerilerin yapay zekaya yüklendiği bir ortamda salt fikir geliştirmenin niteliği tasarım profesyonelleri için nasıl bir ayırt edici unsur haline dönüştürülebilir? Bir mimarın, bir ürün tasarımcısının, bir moda tasarımcısının rolü bundan sonra nasıl gelişebilir, neye dönüşebilir? Bu dönüşüme, ilgili eğitim kurumları nasıl cevap verebilir? Tasarımcısız ve mimarsız üretilen bir fiziki çevre olabilir mi? Eğer olursa avantajları ve dezavantajları neler olabilir? Açık konuşmak gerekirse aklımdaki en büyük sorular bu aralar bunlar. Umarım bu soruları kitlesel halde sorduğumuz ve tartışmaya başladığımız günler hızla gelir.

TÜKETİM KÜLTÜRÜ

Bir süredir, reklam ve pazarlama dünyasını kontrol eden algoritmalar, tüketim tercihlerini kontrol etmenin ötesinde, insanların yaşam biçimlerini ve kültürlerini yönlendirme yetisine sahipler. Yapay zeka, ona sahip olanlara bundan çok daha kapsamlı bir güç veriyor. İnsanlığın bilgiden eğlenceye, temel ihtiyaçlarından gündelik yaşamına dek tüm tüketim kültürünü eskisinden çok daha fazla dikkatle irdelemesi gerekiyor.

Tüketici gücü sanıldığından çok daha fazla bir etkiye sahip olsa da, teknoloji ile olan gönüllü bağımız, bu gücün bir bakıma seyreltilmesine veya ipleri  elinde bulunduranların çıkarları doğrultusunda yönlendirilmesine sebep oluyor. Dünyanın pek çok yerinde ve ülkemizde bunun karşısında gelişen tüketici eğilimleri de var. İhtiyaçlarımızı nereden ve nasıl sağladığımız, tüketici olarak bu gücümüzü nasıl kullanmak istediğimizle doğru orantılı. Sorumlu bir tüketici davranışı sergilemek, önümüzdeki dönemde toplumlarla kapital arasındaki güç dengesini değiştirecek en önemli etkenler arasında.

Kendi tüketim kültürümüze yönelik kişisel manifestolarımızı oluşturabiliriz. Her şeyin başında, ihtiyacımız olmayanı tüketmemek var. Kullan-at kültürü yerine tamir etmek tüketiciler olarak edinebileceğimiz sorumlu yaklaşımlar arasında. Sizlere bu sayfalarda tasarım dünyasında yaygın olan tamir manifestosunu paylaşmıştım. Özellikle enerji kaynakları ve su konusunda tasarruflu tüketim, daha iyi bir dünya idealinin sorumlu tüketim yaklaşımlarındaki diğer bir yapı taşı.

Tüm bunlarla birlikte, sorumlu üretim yapan markalardan alışveriş yapanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Sorumlu marka derken neyi kast ediyorum: üretim koşulları belirli olan, çocuk işçilerle üretim yapmayan, çalışan haklarına saygılı olan, ham maddeleri açık olarak paylaşılan, dürüst, doğaya saygılı, şeffaf markalar bu “sorumlu” sıfatını hak edenler arsında yerini alıyor.

Kullanıcıları ile iyi iletişim kurabilen, satış sonrası serviste onları hayal kırıklığına uğratmayan, çevreye ve dünya sorunlarına karşı duyarlı markalar, diğerleri arasından hızla sıyrılabiliyor artık.

Tüketiciler, kapitalizmin ve teknolojilerin devlerini daha da zenginleştirmek yerine, sosyal etki yaratmak üzere, küçük ölçekli üreticilere yönleniyorlar. Gıda tüketiminden, hediyelere, günlük yeme-içme alışkanlıklarından akla gelebilecek her türlü tüketim nesnesi için sosyal etki yaratabilecek çözümlere ulaşmak artık eskisine göre daha mümkün. Teknolojinin bizlere sağladığı faydalar arasında artık bu tür networklere eskisine oranla daha çok ulaşabilmemiz var.

MAKRO TÜKETİME KARŞI MİKRO EKONOMİ

Hayatlarımızda gittikçe daha da egemenlik kuran makro gerçeklere karşı mikro ekonominin önemi aslında altını çizmek istediğim. İnsan ile makinenin birbirine bu kadar entegre olduğu bir dönemde, insanın  tüm hücreleri ile makineye teslim olmasının yaratacağı sonuçların vasatlığından ve  bu makineleri yönetenlere sağlayacağı engin güçten endişeliyim. İnsanın bireysel tercihlerinin ve  kendi kültürüne sahip çıkmasının, gelecekteki asıl değer faktörünü oluşturacağını hissediyorum.

Sizlere kişisel olarak tüketim tercihlerimi yönelttiğim bir kaç örnek vermek istiyorum, belki sizler de fazlası ile benzer tercihler gerçekleştiriyorsunuz; belki de yeni başlayacaksınız, bilemiyorum. Belki benim örneklerim sizler için de ilham verici olur.

Geçtiğimiz hafta Nesin Köyü’nün zeytinliklerinden elde edilen zeytinyağım geldi. Öncelikle nefis bir lezzette olduğunu belirtmeliyim. Marketlerdeki markalaşmış zeytinyağlarını tüketeceğime, bugün gençlere ve çocuklara matematik öğreten bir bilim yuvasına destek olmak bu alış-verişim ile bana daha anlamlı geldi.

Moda tasarımcısı dostum Simay Bülbül, aynı zamanda Kırmızı Çocuklar Derneği’nin de kurucusu. Bu derneğin de aynı TOG Vakfı’nın İyi Kalpler Dükkanı gibi bir online hediye dükkanı var. Hediye alacağım zaman, kültür kurumlarının ve müzelerin dükkanlarının yanında bu iki derneğinkiler de uğrak adreslerim arasında. Yaptığım alışverişin sivil toplum yararına çalışan derneklere kaynak olması veya müzeler gibi kültür kurumlarını desteklemesi her zaman öncelikli tercihim arasında yer alıyor. Bir tasarımcı olarak tüm yaşamım boyunca genç tasarımcıların ürünlerini satın almayı kendime alışkanlık edindim. Bir kahve bardağını, bir tabağı dünyalara üretim yapan bir sanayi devinin dükkanındansa, küçük bir tasarımcı atölyesinden almayı her zaman yeğlerim. Daha önce yazılarıma konuk ettiğim Postane, oluşturduğu Whatsapp grubu üzerinden yerel üreticilerin sebze paketlerini duyuruyor ve bunları doğrudan iletişim kurarak sipariş edebiliyorsunuz. Bu ve benzeri gıda tüketim zincirleri gerek telefon gerekse mail grupları üzerinden epey bir süredir yaygın zaten.

Tüketeceğim çayı da, peyniri de yeri geldiğinde küçük üreticiden almak, gittikçe endüstriyelleşen ve dolayısı ile güvenirliğini bir bakıma yitiren, diğer yandan endüstriyelleştikçe vasatlaşan ürünlere karşılık kendi mikro tercihlerim.

Teknolojinin bu tür bir sosyal etki sağlayan tüketim alışkanlıklarını desteklediği her girişim, sıradan bir tüketici olarak önceliklerim arasında. Dünyayı daha iyi bir yer yapma gücü, tüketicinin, üreticinin, satıcının ve tasarımcının duyarlılığı ile mümkün.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi