Sorun iyi yönetim, kötü yönetim ve ahlak meselesi mi?

Son zamanlarda iktidarın zihniyet dünyası bütün açıklığı ile ortaya çıkaran itiraflara tanık olduk. Önce, AKP Grup Başkan Vekili, Çanakkale’de bayramlaşırken “Bazı dangalaklar bu köprüyü niye yaptınız diye soruyorlar” dedikten sonra, haziruna dönüp “Arsalarınızın, evlerinizin değeri artmadı mı?” minvalinde bir şeyler söyledi.

Aynı dönemde İçişleri Bakanı Sayın Soylu “Bir milyon Suriyeliyi geri göndereceğiz ama sonrasın ilk kimin ağlayacağını göreceğiz” dedi. Ağlamalar ve feryatlar Saray’a ulaşmış olmalı ki geçenlerde Sayın Erdoğan MÜSİAD konuşmasında, bir ay içinde üçüncü kez tutum değiştirerek “Merak etmeyin canım, sizin köle statüsünde çalıştırdıklarınızı değil işsiz güçsüz dolaşanları göndereceğiz” minvalinde konuşarak yüreklere su serpti. Zaten ekonomi ile ilgili çeşitli AKP’liler şirketlerin bu ihtiyacını tespit ettiklerini gösteren değerlendirmelerde bulunmuşlardı.

Dolarda hedef kur seviyesini savunmak, kur korumalı mevduat vb. gibi uygulamalar da aynı zihniyet dünyasının nadide ürünleri olarak hayatımıza girmişlerdi.

Çok sayıda iktisatçı bütün bunları eleştirirken hep açıklanan hedeflere yönelik “politikaların” yanlışlığından ve yan etkilerinden söz ettik durduk. Son konut piyasası destek paketi artık politika hedefinin farklı olabileceği konusunu gündeme getirdi. Çünkü benzeri bir uygulamayı yakın geçmişte gerçekleştirmiş, test etmiş ve sonucu görmüşlerdi.

Aynı kadro.

Bir kez daha aynı sonucu elde etmeyi kafaya koydular; bu defa biraz daha vahşi bir şekilde.

AKP politikaları için konu ve uygulama alanı ne olursa olsun sonuçları itibariyle tek bir hedef var:
Yoksuldan alıp zengine vermek.

Sadece uygulama alanı ve biçimi hafifçe değişkenlik gösteriyor. Üstelik bunu açıkça ilan etmekte de bir beis görmüyorlar.

Bu işlerden nemalanan da genellikle öne çıkarıldığı gibi sadece beş inşaatçıdan ibaret değil.

Birkaç on bin kişilik bir rantiyeden oluşuyor.

Ahlaksızlıkta sınır tanımayan bu grup ve saray efradı ile de sınırlı değil.

Örneğin güvencesiz, insanlık dışı koşullarda “hicret etmiş” dindaş işçi çalıştırırken hiç gocunmuyorlar.

Elbette bunun kölelikten beter, ölümüne bir çalıştırma olduğunun farkındalar.

Antik çağda köle sahibi, bir üretim aracı olarak gördüğü kölesinin sağlığına ve yeme içmesine az çok dikkat ederdi. Hele biraz vasıf sahibi bir köle ise.

AKP düzeninde ise kölenin sadece nefes alması ve işini yapması önemli. Gerisi bu düzenden zarar görenlere ulaşabilen az sayıda sivil toplum örgütünün gücü oranında yapabilecekleri ile sınırlı.

Sivil toplumdan kastım holdingleşmiş cemaatler değil tabii ki.

Onlar çalıştıranlar arasındalar muhtemelen. Bir de önemli bir hizmet veriyorlar, muhtemelen bedavaya. Bu dünyadaki ahlaksız ve insanlık dışı sömürünün sahiplerine öbür tarafta uygun bir yer garanti edecek arınma prosedürünü uygulamak. Gerçi, o da bu dünya için önemli. Kafayı rahatlatıp, gözü daha dönmüş bir şekilde davranmalarını, yani insanlığa ve ahlaka dair hiçbir değerle kendilerini sınırlamamalarını sağlıyor.

Konut edindirmeye dönük politika da bu zihniyetin zirvelerinden biri sayılır.

Bu politikanın evi olmayanların ev edinmesini sağlamak üzere tasarlanmadığı açık.

Önceki deneyimden öğrendiğimiz gibi, Sayın Erdoğan konuşurken konut fiyatlarında etiketler değişiyordu. Hedef kitleye faiz avantajı olarak sunulan miktarın daha fazlası “peşin faiz” olarak ev sahipleri tarafından tahsil edildi zaten. Dolayısıyla kredi ile ev alacak olanlar bu peşin faizi ödedikten sonra geri kalan miktar için avantajlı faizden borçlanabilirler.

Hesaplamalara bakılacak olursa, hedef kitlenin bırakın ödeyebilmesini, içinde bulunduğumuz koşullarda bu kredi için bankadan içeri girebilmesi bile söz konusu olamaz zaten.

Bir de talebin patlayacağını düşünen iktidar önlem almış ve konut arzının yükselmesi için küçük inşaatçılara çeşitli finansal destekler planlamış. Talep patlamasını yok olan orta sınıf ve ev sahibi olmayanlar yapamayacağına göre kim gerçekleştirecek? Yabancılar mı? Belki sahillerde bir miktar yabancı talebi olur. Ama çok sayıda konut ve işyerinin boş kaldığı metropollerde bu talep nereden gelebilir? Evet bildiniz! Hırsızı, uğursuzu, mafyası ve çetesiyle suç ekonomisinin mümtaz unsurları paralarını artık daha rahat aklayabiliyorlar. Para aklama işinde yükselen piyasa avantaj oluşturur.

Bu defa, TL yerlerde süründüğü için özellikle sezonluk, haftalık kiralama getirilerinin, yurt dışı fiyatlara adapte olması da mümkün olacağı için bir finansal varlık olarak konutun değerini koruması bir süreliğine mümkün olacaktır. Sosyal konut, düşük faiz ise güzel bir sos gibi duruyor.

Rantiye başlığı altında lanetlediğimiz, benzeri diğer politikalardan çıkar sağlayan grup aynı zamanda suç ekonomisine rahat hareket edilebilecek bir meşruiyet alanı da yaratıyor. Bu iki grubun ve kamu personelinin ne ölçüde iç içe geçmiş olduklarını da ancak iktidar değiştiğinde öğrenebileceğiz sanırım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haluk Levent Arşivi