Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

Sorunun ne olduğunu bir türlü anlayamıyorlar!

ABD Başkanı Biden geçen hafta Suudi Arabistan’daydı.

Bizim Cumhurbaşkanlığı sözcüsünün iki hafta önce Suudilerle ilişkiler üzerine bir açıklaması olmuştu. Kendi aklınca, aleme dış politika dersi veriyordu.

Uluslararası ilişkilerde ‘ezeli ve ebedi düşmanlık’, husumet olmaz-mış. Suudi Arabistan ilişkilerinde ‘büyük fotoğrafı’ görmek zorundaymışız.

Breh breh, breh…!

Kendisi Erdoğan’ın, cinayetten sonra Washington Post’a yazdığı (!) iki makalenin de fikir babası. Erdoğan “Suudi gazetecinin ölümünün aydınlatılıp
aydınlatılmayacağı, çocuklarımızın nasıl bir dünyada yaşayacağını belirleyecektir” gibi iddialı laflar ediyor, “Kaşıkçı’yı hunharca katleden çete [Veliaht Prens MBS] ile Kral Selman ve Suudi halkı arasında net bir ayrım” yapıyordu. Suçluların cezasız kalmaması, sözde “Cemal’in ailesine borcumuzdu”…!

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü ‘gölge dışişleri bakanı’ ya, her lafı önemli—başkaları, dış güçler (!) de kulak veriyor…

Ama keşke kendisi de kulak verse—ağzından çıkanlara…!

Şöyle ki, modern toplumlar, kabile kültürünü aşmış, gelişmiş toplumlardır. Arap kültürü zengin, köklü bir kültürdür ama Arap yarımadasındaki siyasi yapılar, kült lideri konumundaki krallar, şeyhler tarafından yönetilen ‘kabile devletleridir’. Siyasi meşruiyet—yönetim yetkisi—kabileler ve aileler arasındaki siyasi, askeri, ekonomik güç dengelerine ve yaratılan bir dini ‘karizmaya’ dayanır. (Birilerinin, son yirmi-otuz yıldır Türkiye’de de yapmaya çabaladıkları gibi…)

Egosunun dibi görünmeyen kral sevilmeli, sayılmalı, hayranlık duyulmalı ve biat edilmelidir. Milletleşme, demokrasi, şehirleşme, özgür medya, akıl ve bilime saygı, farklı görüş ve inançlara hoşgörüden nasibini alamamış bu kültürde her türlü farklılık ve muhalefet ‘tehdit’ olarak görülür.

Kaşıkçı da öyle görülmüş ve Suudi Veliaht Prensi MBS tarafından ‘katli’ buyrulmuştur.

Böyle olduğu, Birleşmiş Milletler ve ABD istihbaratının raporları ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın—MİT istihbaratına dayalı—beyanlarıyla sabittir.

Suudi infaz timi—müzik eşliğinde—Kaşıkçı’yı İstanbul’da katletmiş, cesedini parçalara ayırıp yok etmiştir. Suudiler önce cinayeti inkar etmişler, başaramayınca uydurma bir yargılamayla dosyayı kapatmışlar, üstelik Kaşıkçı’nın çocuklarına babalarının katillerini affettirmişlerdir.

MBS’nin hedefi, içeride gücünü tahkim etmek ve Körfez bölgesinde ‘oyun kurucu’ olmaktır.!

İşte burada ilkel toplumlardaki ‘sembolizm’ devreye giriyor. Prens efendi önce Mısır ve Ürdün’ü ziyaret ediyor. Sonra Türkiye Cumhurbaşkanı’nı ve bakanlar heyetini ayağına getiriyor. Sonra da kendisi kalkıp cinayet mahalline ‘resmi’ ziyarete geliyor. Sarılmalar, öpüşüp koklaşmalar, gülücükler, Arap müzikli yemekler, uçağın merdivenine kadar uğurlamalar…

İşte MBS’nin istediği de tam olarak bu.!

İçeride ve dışarıda—ve de buradaki sözde hayranlarına—olabilecek en güçlü mesajları verdi, verdirdi, kişi kültünü takviye etti. “Bakın, infaz için adam gönderdiğim ülkenin cumhurbaşkanını ayağıma getirdim, orada atlı merasim kıtasıyla karşılanıp uçağımın merdivenlerine kadar uğurlandım. Anladınız mı benim ne yüce bir varlık olduğumu?” dedi—güçlü sembollerle.!

Biden da seçim sürecinde MBS’yi en ağır şekilde eleştirmiş, “Suudi Arabistan’ı bir parya—dünyadan soyutlanmış, dışlanmış—bir ülke haline getireceğim” demişti. Ama ulusal çıkarları gerektirdiği için o da—Erdoğan gibi, ondan sonra—o ülkeye gitti.

Herkesle tokalaştı ama MBS’yle tokalaşmadı. Canlı yayında, basına “Kaşıkçı’nın ailesinden özür dileyecek misiniz?” ve “Suudi Arabistan hala bir parya mı?” sorularını sordurdu—MBS başını önüne eğerken.! Toplantıda Kaşıkçı konusunu açtı, MBS’nin gözlerinin içine bakarak.!

MBS’nin karizmasını kötü çizdi.!

Bizimkilerin bir türlü anlayamadığı işte bu: ‘Niçin ilişkileri düzeltiyorsunuz?’ diyen yok.

‘Niçin, bu ülkeye infaz timi gönderen bir katille böyle, bu kadar vıcık vıcık görüntüler vererek Türkiye’nin saygınlığını zedeliyorsunuz, zedelediniz?’ diyoruz.

Şimdi anladınız mı hem ilişkileri düzeltip hem de ülkenin saygınlığının korunabileceğini…?

Ve de boyunuzu aşan laflar etmeden önce düşünmek gerektiğini…!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi