Sözle yönlendirme tcmb için etkin bir araç mıdır?

Merhaba sevgili dostlar. Kişisel nedenlerden dolayı köşemde yazı yazmayalı epeyce bir süre oldu. Akademik çalışmalara biraz daha fazla süre ayırmam gerekiyordu, ayrıca üniversitedeki güz döneminin yorgunluğunu atmak için de böyle bir süreye ihtiyacım vardı. Bundan sonra düzenli olarak on beş günde bir yazmaya çalışacağım.
Bugünkü yazımın konusu TCMB’nin son Para Politikası Kurumu (PPK) kararı ve yine TCMB’nin zorunlu karşılıklara yönelik aldığı son karar üzerine olacaktır. Naci Ağbal’ın MB Başkanı olmasından sonra daha şeffaf ve daha açık bir söylem geliştiğini kabul ediyorum. TCMB’nin fiyat istikrarı hedefinin orta vade enflasyon hedefi olan yüzde 5 olduğunu ısrarla vurgulamasını ise oldukça doğru bir yaklaşım olarak görüyorum. Fiyat istikrarına ulaşılıncaya kadar enflasyon tahminlerinin ara hedef olarak kullanılmasına dayalı (yani tahminlerin hedeflenmesini) stratejinin de kendi içerisinde (Ortodoks/enflasyon hedeflemesi stratejisinin içinde) tutarlı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca fiyat istikrarı hedefine ulaşılıncaya yani enflasyonda kalıcı iyileşme görülünceye kadar politika faizinin yüksek kalacağı ve gerekirse ilave artış yapılabileceği vurgusu da gayet doğru bir açıklama olmuştur.
Tüm bu açıklamalar 2008 finansal krizi sonrası popüler olan geleneksel olmayan para politikası araçlarından biri olan sözle yönlendirmenin TCMB tarafından da başarılı biçimde uygulandığını düşündürebilir. TL’nin son bir iki aydaki değer kazanımı birçok iktisatçının böyle yorumlar yapmasına neden olmuştur diyebilirim.
Öncelikli olarak enflasyon hedeflemesi stratejisinin Türkiye için doğru bir para politikası stratejisi olduğunu düşünmüyorum. Bunun ilk nedeni daha önceki yazılarımda ve sosyal medya paylaşımlarımda da sıkça belirttiğim gibi Merkez Bankalarının fiyat istikrarı yerine finansal istikrara odaklanması gerektiğine yönelik ekonomik politik görüşümdür. İkinci neden ise Ortodoks ekonominin kendi içinden gelen itirazlara dayanmaktadır ki bu itirazları da iki başlık altında toplayabiliriz. İlki, yüksek dolarizasyonun varlığının enflasyon hedeflemesi stratejisinin uygulama koşullarına uygun olmamasıyla ilgilidir. İkinci itiraz noktası ise MB kredibilite açığının yüksekliği ile ilgilidir. Gerçekleşen enflasyon ile hedeflenen enflasyon arasındaki fark olarak açıklayabileceğimiz kredibilite açığının yüksekliği, MB’nin beklentileri, kendi hedef politikasına uyumlu hale getirmesinde zorluklar yaşayacağını göstermektedir. MB kredibilitesinin sözle yönlendirmenin başarısı için bir ön koşul olduğu düşünüldüğünde TCMB için sözle yönlendirmenin henüz etkin bir para politikası aracı olamayacağı ve MB’nın daha fazla aksiyon alması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Aşağıdaki iki grafikten ilki MB kredibilite açığını ikincisi ise tüketici güven endeksini göstermektedir. Her iki grafik MB ve ekonomi için henüz yeterli güvenin sağlanmadığını göstermesi açısından önemlidir. Güven sorunu devam etmektedir ve güven kazandırıcı söylemlerin yanında ve daha fazla güven arttırıcı politika kararlarının alınması gerekmektedir diye düşünüyorum.
Bu bağlamda 18 Şubat 2021 tarihli para politikası kararında da apaçık yazıldığı gibi enflasyon artış eğilimini sürdürürken ve enflasyonu yükseltecek koşullar devam devam ederken politika faizinin yüzde 17’de sabit tutulmasını doğru bulmamış ve 100bp artış yapmasının gerekli olduğunu sosyal ve görsel medya da ifade etmiştim.
Buna karşılık TCMB 24Şubat 2021 tarihinde aldığı kararla tüm vadelerdeki zorunlu karşılıklara 200bp artış getirmiş ve zorunlu karşılıkların döviz ve altın cinsinden karşılanmasına yönelik azami oranları da azalmıştır. Bu tedbirler iktisadi gruplar tarafından TCMB’nin yeniden eski alışkanlıklarına dönebileceği biçimde algılanmış ve kur üzerinde baskıya neden olmuştur. Bu durum yukarıda da ifade ettiğim gibi sözle yönlendirmenin TCMB için etkin bir politika aracı olmadığını göstermektedir.
Gazete Pencere’deki bundan önceki son iki yazımda, Ortodoks enflasyon hedeflemesi stratejisinin yanlışlığını dile getirmeye çalışmıştım. Bu yazımda ise Ortodoks iktisat görüşünün kendi içerisinden baktığımız da bile etkin bir strateji olmadığını dile getirmiş oldum. Sağlıklı günler dilerim. Esen kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baki Demirel Arşivi