Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

SÜFLİ HEVES (!)

Doluştuk belediye otobüsüne, ver elini konser alanı.

Aylardan, Haziran.

Yıl, 1984. Yaş, 21.

Konser alanı dediğim bildiğiniz Wembley Stadyumu. Şehir, Londra. Babam beni o gün de çalışıyorum sanıyor (cumartesiydi). Sağ olsun (keşke sağ olsa) aramaz-aramaz, en heyecanlı aktiviteler gerçekleştireceğim günün sabahında arardı, Türkiye’den. “Ne yapıyorsun, iyi misin?” demek için. Babama duymak istediği cümleleri sıralayıp başımdan savdım. Okulun önünde benim gibi “yabancı” öğrenci arkadaşlarla buluşacağız, hep beraber bira içeceğiz, cips yiyeceğiz, paramızın bir kısmını konser alanına saklayacağız. Çok heyecanlıyım, Elton John’u göreceğim için! Elton John’u canlı dinleyeceğim için! Bir de hoşlandığım bir çocuk var, grubumuzda… Bakalım gün neler getirecek… Belki el ele tutuşuruz, kim bilir…

Bir bira, biraz cips yanında bol kahkaha! Hepimiz umut doluyuz. Wembley yakınına vardığımızda otobüsten iniyoruz. Stadyuma kadar yürümemiz gerekecek. Renkli bir kalabalık var. Yol boyunca sağlı sollu kafe, pub ağzına kadar insanla dolu. Aralarından keyifle yürürken dünyanın güzel bir yer olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. Güvenle yürümemi sağlamak için arada koluma değen sıcak bir el – hoşlandığım çocuk!  Ne bizi Elton John’a götüren bu yol ne de başka yol yalnız yürünmez. Mutluluğu, dostluğu, özgürlüğü, paylaşmayı yeni öğreniyoruz. Sırada acılar da var, bilmiyoruz henüz. Çok uzaktalar ve haberimiz yok. Ama yalnız değiliz.

Biz o gün konserde çok eğlendik. Dünyayı içimize çektik gibi geldi, bana. Elton’ın şarkılarını ezbere bilenlerimizin sesi stadyumda çınladı. Çakmak ışığında salınan periler gibiydik (ne cep telefonu var ne cep telefonu lambası). Bir hayli uzağına düştüğümüz sahneyi daha iyi görebilmem için omuzlarına çıkmamı önerdi, hoşlandığım çocuk. Ben biraz öyle olmasını da istedim galiba. Omuzlarında, kollarım iki yana açık, hayatın bize ne getireceğinden ne seçimler yapıp ne yol ayrımları önünden akacağımızı bir nebze, bir tutam dahi bilmeden kucakladım, dünyayı.

Eğitim bitince ülkeye döndük.

Politik ve ekonomik dalgalanmalara rağmen 1990’lı yıllarda bizde de ses getiren büyük organizasyonlu konserler oldu. Bütçemizde her zaman para ayırdık çünkü ayırabiliyorduk ve gittik o konserlere… Gençken gittik, yaş alınca gittik. Omuzlarda taşınma hevesimiz olmadı ama bağıra bağıra ve hep bir ağızdan şarkılar söylemeye devam ettik. Zamanın tam oracığında, o anda, havaya töz bıraktık. Herkesinkiyle karıştırdık. Yarıştırmadık.

Yaşamak zorunda olduğumuz acıları böyle de sağalttık. Geriye cevher kaldı; her daim taze, parlak ve hatalı. İnsan kaldık.

Cumhurbaşkanı konsere gidişimizi (de) süfli heves olarak nitelendirince ister istemez ilk konser seyircisi olma tecrübemi hatırladım ve paylaştım. Zat-ı alileri bu hevesimize acımaktadır. Bilmez oysa, biz onun için üzülürüz. Vereceği olmadığı gibi alacağı da kalmamıştır. Ne bir omuz ne bir heves ne bir coşku…

Yaşananlar geride kaldığında daha canlı ve daha inançlı ruhlarız, biz.

Süfli de diyebilirsiniz. Sorun yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi