Takdir edilen asgari adaletle yaşamak ve helallik meselesi…

Tayyip Bey geçtiğimiz günlerde Covid19 kısıtlamaları sebebiyle “Her türlü desteği vermenin gayreti içerisindeyiz. Buna rağmen sıkıntıya düşen esnafımız, çalışanımız olduysa hepsinden helallik istiyoruz” ifadeleriyle helallik talebinde bulundu. Sözleri üzerine sosyal medyada “helal etmiyorum” hashtagi açıldı, üzerine konuşuldu, tartışıldı.
Tayyip Bey’in helallik istemesinin samimi duygularla mı yoksa bir iletişim stratejisi mi olduğunu bilemiyorum; açıkçası kestiremiyorum da…
Helallik, İslami bir yaklaşımdır. O kadar mühimdir ki, kişi öldüğünde din görevlisinin, ölen kişinin yakınlarına yönelttiği, “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” sorusuna bir kişiden bile “Etmiyorum” cevabı gelirse defin gerçekleşmez… Ölen kişinin borcu varsa ödenir, helallik alınır, öyle defnedilir.
Yaşayan bir insan için helallik almak ise helalliğe yol açan mağduriyetlerin giderilmesi ile olur. Örneğin bu taleple birlikte mağdur olanlar için CİMER’e başvuru açılabilirdi.
Tayyip Bey’in helallik talebi üzerine uzun uzun düşündüm.
Bir esnaf değilim, kiramı vs. ödeyememe gibi bir durumum yok. İşten de çıkarılmadım. Bu dönemde ailemden kimse ölmedi ve 3-5 kişi ile defnetmek durumunda kalmadım.
Kısacası, şahsi olarak bire bir yaşadığım bir mağduriyetim yok ama bir vatandaş olarak yaşadığım hayal kırıklıklarını helal edebileceğimi zannetmiyorum.
İnsanlarla ilgili düşüncelerimi ve duygularımı açıkça ifade eden biriyim. Siyasi hesaplarla hiç hareket etmedim, etmem de… Tayyip Bey birlikte siyaset yaptığım, sevdiğim bir insandı… Her özeleştiri yaptığında bir şeylerin daha iyi olacağını bekledim… Ama olmadı…
Eski yazılarıma bakıyorum, çok farklı konularda o kadar çok seslenmişim ki kendisine… Umudum vardı çünkü… Bugün ise ne ülke içindeki adaletsizlerle ilgili ne de haksızlığa uğrayan farklı coğrafyadaki Müslümanlarla ilgili bir umudum var…
Hani bazen rüyanızda sesinizi duyurmaya çalışırsınız ama sesiniz çıkmaz ya, işte tam da öyle hissediyorum.
Öyle bir şey ki, iktidardakilerin kendilerine ait bir dünyası var ve o dünyada halk olarak bizler “yönetilmesi gereken canlı varlıklarız” adeta… Takdir edilen bir asgari ücret ve asgari adaletle geçinmesi gereken insanlarız. Fazlasını istemek ise sadece imtiyaz sahibi insanların hakkı… İmtiyaz sahibi olmanın tek yolu ise AK Partili olmak.
Öyle olmasaydı;
Burnunu sokağa çıkaran vatandaşa ceza yazılırken, sınırsız sayıda partililerin katılımıyla AK Parti kongreleri yapılır mıydı?
Bir tarafta, sevdiğini üç beş kişi ile toprağa vermek durumunda kalan vatandaş varken, diğer tarafta “tanınmış kişinin yakını” olması sebebiyle cami dolusu cemaatin bir arada olmasına izin verilebilir miydi?
Engelli ve yaşlı bakım desteği alan kişinin, ailesinin evine giren asgari ücrete göre maaşı kesilirken, bir başka kişinin asgari ücretin iki-üç katı kadar maaş alması haklı görülebilir miydi?
Bu millet ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmeyi hak edecek ne yaptı?
Biliyorum; sosyal çevrem bana “CHP ağzıyla konuşuyorsun yine!” diyecek. Fakat mesele gerçekten parti meselesi değil…
Mesele daha büyük… Yaşatılan adaletsizleri insanlar direkt dinle özdeştiriyor artık. Dinden de dindar insanlardan da uzaklaşıyor. “Müslümanım” diyene güvenmiyor… Ve daha da kötüsü kimse bunu ‘oy’ kadar dert etmiyor…
Geçmişte yaşadıklarımız ya da gelecekte yaşayacaklarımızın korkusuyla bugün yaşanan adaletsizliğe karşı sessiz kalmamız, bizi ne daha iyi bir insan ne de daha iyi bir Müslüman yapar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Baykal Arşivi