Tam otellik yangın!

Bundan bir yıl önceydi. Güney sahillerimiz yaz mevsimine yeni adım atmıştı. Antalya’nın Kaş ilçesinde de hava bunaltıcıydı. Rüzgar sertti ama tavrını sıcaktan yana koyan bir esintisi vardı, güneş altında kalanın vay haline. Rüzgar insanın yüzünü yakıyordu, bağıyla bahçesiyle uğraşanlar, ağaç veya bir çardak altı için zamanı sayıyordu. Sahildekiler için ise Fedon yüzlü (!) olmanın tam sırasıydı.
Sığınacak bir yeri olmayan, ayakta ölmeyi bilen ağaçlar, böyle rüzgarların sinsi yakıcı bir tehlikenin habercisi olduğunu artık hafızalarına kazımışlardı. Antakya’nın dağ eteklerinde, denizle kucaklaşan mekanlarda ağaç kardeşliğinin başına neler geldiğini onlardan iyi kimseler bilemezdi.
Birden Çukurbağ mevkiinden alevler yükseldi ve her şey bir anda oldu, makilerle kucaklaşan meyve ağaçları küle dönüverdi. Denize nazır, leb-i derya derler ya yanan koruluk işte öyle bir alandı, koruma altındaydı, konut yapmayı geç, oturmak için bank bile koyulamazdı. Küçük işletmeleri desteklemeyi seven(!) belediyeler buraya bir büfe konduramazdı.
Bir yıl boyunca yandığı gibi kaldı Çukurbağ tepesi. Ne devletin bir kurumu ne de yerel yönetim, “Şurayı tekrar ağaçlandıralım, millet bahçesi olmasa da küçük bir park olsun” demedi.
Yanan ağaçların külleri rüzgarla savruldu, yağmurlarla toprağa karıştılar. Artık bir yıl geçmişti yangının üzerinden. Herkesin adı gibi bildiği, kulaklara fısıldananlar gerçek oldu. Yanan tepe eko turizm yatırım alanı ilan edildi. Yani denize nazır bir otelimiz daha olacaktı. Çünkü yangının sınırları bile çok iyi ayarlanmıştı. Adeta cetvelle ölçülüp biçilmiş tam otellik bir yangın çıkmıştı. “Yangının soruşturmasından ne çıktı?” Diye soracaksınız. Hiçbir şey… Dosyasının bile tutulduğundan emin değilim. Tüm Kaş’ın bildiğini, göze kulağa mı soracaksınız. Marquez’in ünlü romanı Kırmızı Pazartesi de olduğu gibi herkes cinayetinin işleneceğini biliyordu.
Kaş Belediyesi gelen tepkiler üzerine yanan Çukurbağ tepesinin imara açılmadığını açıklamış. ‘Geçiniz’ diyorum başka bir şey demiyorum. Onlar yüz yıl geçse de sabır etmeyi bilirler. Arazi rantının birinci kuralı sabırdır çünkü.
İTİNA İLE YANGIN ÇIKARILIR!
Bu yangınları çıkaranların çok azı yakalandı, çoğu alanında çalışmalarına devam ediyor. Bu şahısların(!) uzman olduğuna inanıyorum. Onların gözüyle ‘Bekle ve kazan’ formülüne göre işliyor zaman.
Nasıl mı? önce otel veya lüks konut alanı olacak yer belirleniyor, çevresindeki bazı araziler ucuza kapatılıyor. Göze kestirilen arazinin çevresine molozlar dökülüyor, tam bir mezbelelik havası veriliyor. Yöre insanlarında zaten gözden çıkarılmış bir yer algısı yaratılıyor. “İyi ki yandı, çerden çöpten kurtulduk” denilen çok yer var böyle. Bu tür yerlerin çoğu elbette turizm beldesi, turizm başkenti gibi soslarla sunulan kent ve kasabalarımızın çevresinde.
Neyse; sonunda karanlık ekip devreye giriyor, rüzgarın kokusunu bilen elemanlar, ölçüp biçiyor, çakar çakmaz yanan çakmakların tam zamanı. Onların görevlerini başarıyla tamamlamasının ardından devreye bakanlıkların, yerel yönetimlerin planları giriyor. Oluyor sana otel, lüks konut hatta alışveriş merkezi.
Ege ve Akdeniz’de bu tür yerlerin seceresini ve gen haritasını çıkartırsanız, alevlerin olduğu, en azından ağaçların kıyıma uğradığı bir sayfayı da mutlaka göreceksiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi