TARİKAT YURTLARI KAMULAŞTIRILMALI!

Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına bir yıl kalmışken, Türkiye ilerlemiyor, geriliyor. Oysa Cumhuriyet’in ikinci yüzyılını yalnızca demokrasiyle taçlandırmak değil, gelir adaletinden eğitime, bilişim teknolojisinden yenilenebilir enerjiye kadar her alanda çok ilerlememiz ve en itibarlı ülkeler arasında olmamız gerekirdi. Oysa gerçek, tıpkı futboldaki yerimiz gibi; Türkiye UEFA Uluslar Ligi’nde Lüksemburg, Litvanya, Fareo Adaları ile aynı grupta! “Keşke yerimiz yalnızca futbolda böyle olsaydı” desek de uluslararası endeksler bizi yalanlıyor. Örneğin, enflasyon oranı, basın özgürlüğü, yolsuzluk endeksi ya da kara para trafiği gibi birçok önemli endekste hep en sonlardayız…

İktidar bu gerçeklerle yüzleşmek ve sorumluluk kabul etmek yerine tam tersini yapmaya devam ettiği, akıldan bilimden, kurumsal akıldan, laik ve bilimsel eğitimden uzaklaştığı için ülke olarak çöküşümüz hızlanarak devam ediyor. Yaşadığımız son iki örnek yalnızca çöküşü değil, çürümüşlüğü ve vicdansızlığı da bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Biri Enes Kara, diğeri de Yusuf Yerkel!

TARİKATLAR BİLEREK KOLLANIYOR
Çürümedeki gerçek tıp öğrencisi Enes Kara’nın intihar eylemiyle bir kez daha gündeme geldi. Şimdiye kadar, “Bir kereden bir şey olmaz” yaklaşımıyla çocuk istismarlarından intiharlara, ruhsatsız kullanımdan yangınlara kadar uzanan birçok alanda gündeme gelen ve hep geçiştirilen tarikat yurtları yine gündemde. Devleti tek adam devletine dönüştüren AKP halen en kullanışlı alan olarak dini gördüğü için 4 yaşındaki çocuklardan, okullara ve yurtlara kadar eğitimin her alanda bilimsel bir yaklaşım yerine dinci bir yaklaşımı öne çıkarıyor…

Kayırmacılık ve partizanlıkla bütünleşen bu süreç giderek büyük bir girdaba dönüşüyor. Uzunca bir süre besleyip büyüttükleri FETÖ gibi bir gerçeğe rağmen iktidar özellikle eğitim alanında, çocuklara ve gençlere yönelik olarak tarikatları kullanıyor… Her adım ülkedeki bütün kurumsal yapıların içini boşaltmakla kalmıyor, keyfiyeti güçlendirdiği gibi ülkeyi cemaatlerin, tarikatların, çıkar gruplarının, mafyanın gölgesine biraz daha fazla sokuyor. İktidar da bu gerçekler konuşulmasın, üstü örtülsün, bir sonraki bir “olaya” kadar unutulsun istiyor!

Enes Kara'nın "Baskı görüyorum, her şey kontrol altında, kendime zaman ayıramıyorum" dediği ve iddialara göre yaklaşık bir milyon öğrencinin kaldığı de benzer bir kaderi paylaştığı “cemaat evlerinin, tarikat yurtlarının” önemli bir bölümünün yasal olmaması da sonucu değiştirmiyor. Çünkü iktidar, tarikatları koruyup kolluyor!

Enes Kara’nın kaldığı yurdun birçok yerde olduğu gibi daire olarak gösterilmeye çalışılması da bu yaklaşımdan kaynaklanıyor! Enes’in vicdansız ve aymaz babasının da, komşularının da “buralar yıllardır yurt olarak kullanıyor” demeleri milyonları inandırıyor olsa da devletin ilgili kurumları bir türlü buna inanmak istemiyor! Çünkü Enes’in 4 öğrenciyle paylaştığı ve 2005’den bu yana “yurt” olarak kullanılan dairenin kapısına Risale-i Nur Mektubatı’ndan bir alıntının asılmış olması onlar için yeterli oluyor! Enes Kara’nın babası da devletin kurumları gibi davranıyor ya da devletin kurumları Enes Kara’nın babası gibi davranıyor!

Enes Kara’nın yaşadığı dramın ilk olmadığını ve maalesef son olmayacağını da biliyoruz! Eğitim kamucu ve bilimsel bir yaklaşımla yeniden yapılandırılmadan, “kindar ve dindar nesil yetiştireceğiz” iddiası mahkum edilmeden, laiklik yeniden ayakları üzerine dikilmeden, devlet inançlara eşit mesafe de durmayı öğrenmeden; kamunun, belediyelerin olanakları ile serpilip büyüyen dernek, vakıf ve şirket adı altındaki tarikat ve cemaat yurtları kamulaştırılmadan”, Enesleri evlatlarının katillerinin bıçağını yalayan babaların elinden kurtaramayız! Bunu yapabilmenin yolu ise “acaba ne derler” tereddüdüne girmeden, hayatın her alanında kısık sesle konuşmaktan kurtulup, gerçeği yüksek sesle haykırmaktan geçiyor!

BİZDE MAKBUL OLAN DIŞARIDA İSTENMEYEN KİŞİ!
Çürümenin son örneklerinden bir diğeri de Soma katliamının hemen sonrasında bir madenciyi tekmeleyen ve tekmeleme görüntüleri hafızalara kazınan Cumhurbaşkanı Danışmanı Yusuf Yerkel’in Frankfurt Başkonsolosluğu’na Ticaret Ataşesi olarak atanması! Ekonomi eğitimi de almadığı iddia edilen ama ne hikmetse 6 bin Euro maaşla Ticaret Ateşesi olarak atanan Yusuf Yerkel’e Türkiye’de yeterince oluşmayan tepki Frankfurt’ta oluştu. Frankfurt’lu 30’a yakın kuruluş “Bu insanlık düşmanını şehrimizde istemiyoruz” diye bir açıklama yaparak Yusuf Yerkel’i “istenmeyen kişi” ilan etmekle kalmadılar, bütün insani örgütlenmeleri destek vermeye davet ettiler!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Necdet Saraç Arşivi