Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Tatlı rüyalar Marmara!..

Düzce'deki 6 şiddetindeki depremin ardından Celal Şengör'ün "İstanbul'u terk edin!" çağrısı ilginçti. İyi de güvenli bir barınmanın maliyeti neydi? Bu sırada Avrupa'da "uyku turizmi" patlıyor! Mışıl mışıl bir gece uğruna binlerce paunt ödenen lüks oteller: 21. yüzyılın "huzursuz" insanı için artık başını yastığa koymak da alınıp-satılır bir "wellness" ürünü hâline geliyor!


23 Kasım gecesi saat 04.08'te ev hafif hafif sallanmaya başladığında önce pek önemsemedim. "Aman canım, Marmara Denizi, maksimum 4 virgül bilmemkaçtır" dedi önsezilerim... Fakat sarsıntı duracağı yerde ikinci bir atak yaptı. Demek ki iş bu kez ciddiydi.
Kadıköy'de eski bir binanın dördüncü katındaydım ama olsun. O anda Mustafa Destici'nin depreme karşı kahramanca tavrını hatırladım. Neydi yapılması gereken? Kalk, çök, kapan! Ya sev, ya çömel! Neyse, ona benzer bir şeydi. Tam büyük birlik ve sükûnet içinde önlemimi alacaktım ki ne olsa beğenirsiniz? Hain deprem etkisiz hâle geldi!
Bilgisayarın başına döndüğümde Twitter ve Ekşisözlük'te inanılmaz bir trafik vardı! Herkes yatağından fırlamış, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yazılanlara bakılırsa deprem Ankara'da da hissedilmişti. Kısa süre sonra merkez üssün Düzce, şiddetin 6 olduğu anlaşılacaktı. Can kaybı yaşanmaması harika bir haberdi! Gene de uykular kaçmış, milyonlarca kişi için eski bir kabus canlanmıştı.

KAÇ KURTUL, FATİH!

Ertesi gün tam da beklendiği gibi, TV kanalları ve Youtube "deprem uzmanları"ndan geçilmiyordu! "Hocam, öncü mü artçı mı? Yoksa stres Marmara'ya mı kaydı?".. Hocaların bazısı fayın adını yanlış bilen spikere kızıyor, kimileri de arkasında rengârenk bir harita... Türkiye'nin "deprem ülkesi" olduğunu 867. kez anlatıyordu! Ne kadar sıkıcı...
Tam o sırada Prof. Dr. Celal Şengör çıkıp Fatih Altaylı'ya "İstanbul'u terk edin!" demesin mi?! Sosyal medya fena karışacaktı!
Tamam, 20 milyonluk bu cangılda çoğunluk güvende değildi. İyi de insanlar işini gücünü bırakıp nereye gidecekti? Daha sağlam bir ev bulayım desen... Kentte ortalama kira 10 bin lirayı aşmıştı. En temel insani ihtiyaç... Başını bir yere sokup üç-beş saat uyuma... Emlak borsasında spekülatif bir anlam kazanmıştı.


AVRUPA'DA MODA: 'UYKU TURİZMİ'!..

Sadece bizde değil, Batı'da da "uyku" giderek ticarileşiyordu. Covid-19'la bunalıma giren toplumlar, üzerine gelen savaş ve ekonomik buhranla iyiden iyiye dengesini yitirmişti. Çare peki? Dayanışma, barış, kardeşlik?.. Hayır! Şimdilerde yeni moda "uyku turizmi"ydi!
Nasıl yani? İnsanlar kafa dinlemek ve başını yastığa sakince koymak için Toscana kıyılarına, Bavyera Alpleri'ne mi kaçmaya başlamıştı? Pek sayılmaz. "Uyku turizmi" tam da Londra'nın, Paris'in göbeğinde cereyan etmekteydi!
İşte Hôtel de Crillon... Ses yalıtımlı "süit"lerinde "Uyuyan Güzel" konseptiyle misafirlerine kişisel masaj ve özel meditasyon imkânı sunuyordu. California'daki Bryte Sleep Suites de "Uyku Simyası" ile oda ısısını müşterinin uykusuna göre belirleyen klima sistemleri hazırlamıştı. "Akıllı yatak"lar, ağırlığı tercihe bağlı yorganlar, ipeksi göz bantları, aroma-terapi özellikli yastıklar ve bitki çayları... Olmazsa olmazdı!
Dileyene ücretsiz "aplikasyonlar", dileyene ekstra "uyku danışmanlığı"!.. Mışıl mışıl hülyalara dalmak, gecesi 500 avrodan başlayıp 2000 paunda çıkan bir "wellness" hizmeti hâlini almıştı!


'DİJİTAL' İNSANIN UYKUSU KAÇTI

Filozof Slavoj Žižek'in tiye aldığı bu yeni akım, CNN'e de konu olacaktı. Uyku araştırmacısı Dr. Rebecca Robbins, eskiden insanların tatilde eğlenceye, yemeye-içmeye yöneldiğini ve bu zevkler için uykudan feragat ettiğini söylüyordu. Öyle ya, hangimiz seyahatlerden "daha yorgun" dönmüyorduk ki? Şimdi trend değişmişti. Kalıcı stres, anksiyete, yoğun iş hayatı ve gürültü kirliliğinden bunalan insanlık, artık "kesintisiz uyku"yu arıyordu.
Son araştırmalara göre ABD'de yetişkinlerin yüzde 40'ının uykusu "kaliteli" değildi. Bu oran Almanya'da da yüzde 25'ti. Avusturya'da Med. Uni. Viyana'nın verilerine göre nüfusun yüzde 8'i "marazi uykusuzluk"tan şikâyetçiydi. Bu da ne ruhun ne de bedenin onarılabilmesi demekti... Peki ultra-lüks otellerde geçirilen birkaç gece de derdimize deva olmazsa?..
O zaman yandı yüzlerce dolar!.. "Apne" ve "insomnia" gibi somut rahatsızlıklar için doktorumuzdan yardım almamız gerekecekti.


7/24 TOPLUMA SPOTIFY'DAN 'NİNNİ'LER...

Aynı hafta İsviçre ve Almanya gazetelerinde peş peşe çıkan haberler, kentlerdeki "ışık kirliliği"nden söz ediyor. "Aşırı aydınlatılmış" caddelerin gece - gündüz algımızı sarstığı gündeme getiriliyor. Sadece insanlar mı? Karanlıkta yaşaması gereken yüzlerce çeşit böcek ve kanatlı canlının da sokak lambalarından etkilendiği vurgulanıyor. Ukrayna savaşı sonrası çıkan enerji krizi ve tasarruf önlemleri... İnsanlığa bir anda (!) doğadan nasıl koptuğunu hatırlatıyor!
Öyle bir kopuş ki bu... 7/24 yaşamı hedefleyen, uykuyu "vakit kaybı" gören dijital toplumlar şimdi başını yastığa "rahatlatıcı terapi" müzikleriyle koyuyor. Modern insan "ninni"sini Spotify'da arıyor!
"Açık hava, temiz su, dinlendirici sessizlik gibi şeyler gittikçe bulunmaz hâle gelmekte... Oysa bunlara eskiden hiç kimse iktisadi bir önem atfetmeyi hayal bile edemezdi." * diyen Prof. Carlo Cipolla'nın distopyası... Tam 60 yıl sonra gerçeğe dönüşüyor!
Beklenen İstanbul depremi mi? O ertesi gün unutuldu bile... Şimdi Çerkezköy'deki "sahte doktor", sıfır otomobilde ÖTV kuyruğu, Çorum'daki leblebi heykeli ve Brezilya'nın Dünya Kupası'na kattığı renk tartışılıyor. Öyle "spa" falan gerekmez bize, Mustafa Destici'miz var! Hem Marmara fayı hem de bölge sakinleri, derin uykusuna kaldığı yerden devam ediyor.


* Tayfun Atay, Yeryüzüne Ölümü İndirdik Gülüm!, Oğlak Yayınları, 2022, S: 24

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi