Hüseyin Tapınç

Hüseyin Tapınç

TEMSİLİYET

Bu köşede son iki yazıda araştırma okur-yazarlığının artmasına katkı sağlama amacıyla araştırmalarda ve özellikle toplumun daha çok karşı karşıya kaldığı kamuoyu araştırmalarında dikkat edilmesi gereken iki önemli konuya yer veriyorum. Konularımızdan ilki doğru soru sorma idi; bu yazıda da sağlıklı bir araştırmanın sahip olması gereken ikinci özelliğe yer vereceğim: temsiliyet.

İyi bir araştırmacı araştırma konusunu ve o araştırmada ele alacağı konuları belirledikten sonra ikinci aşamada bu araştırmayı kimlerle gerçekleştirmesi gerektiğine ve sonra da o kitleye hangi bilgi toplama yöntemi ile ulaşacağına karar verir. Bizim bugünkü yazı konumuz da işte bu ikinci aşama; araştırmanın kimlerle gerçekleştirileceği aşaması.
Konuyu çok teknik detaylara boğmadan burada hemen iki ana kavrama referans vermemiz gerekiyor. Bunlardan birincisi evren ve ikincisi de örneklem.

Araştırma konumuz ile ilgili tüm insanların oluşturduğu grubu araştırmanın evreni ya da kısaca evren olarak tanımlayabiliriz.

Eğer Türkiye’de seçmen nüfusu ile ilgili bir araştırma gerçekleştireceksek, ‘18 yaş ve üzeri olan ve önümüzdeki seçimde oy kullanma yeterliliğine sahip herkes’ araştırmamızın evrenini oluşturur. Son Milletvekili Genel Seçimi’nin gerçekleştirildiği 2018 yılındaki seçmenlerle ilgili bir araştırma kurguluyorsak, araştırmamızın evreni o dönemin tüm seçmenlerinden, yani 59 milyon 354 bin 840 kişiden oluşmak zorundadır. Bir başka örnek verecek olursak, eğer İstanbullu gençler ile ilgili bir araştırma yapacaksak, ilk karar vermemiz gereken husus gençlik kitlesi tanımıdır; işe kimler gençtir sorusunu yanıtlandırarak başlamalıyız. Unutmayalım ki, tek bir gençlik tanımı yoktur, araştırmamızda kullanabileceğimiz birçok genç ve gençlik tanımı bulunmaktadır. Bu tür tanımlamalar için uluslararası ya da ulusal kurumların resmi ifadelerini referans almak gereklidir. Diyelim ki, genç tanımlamasını 15 – 24 yaş grubuna dahil olan herkes olarak yaptık. Bu durumda, araştırmamızın evrenini ‘15-24 yaş grubu İstanbullular’ olarak belirlemiş oluruz.

Yaptığımız tüm bu tanımlamalar (Türkiye seçmen nüfusu, İstanbullu gençler, şiddet mağduru kadınlar, dijital platform tüketicileri vb.) araştırmamızın tüm sonuçlarının kimler hakkında olduğunu, kimlerin duygu, düşünce, tutum, inanç ve davranışlarını yansıttığını gösterir.

En iyi ve en doğru araştırma kuşkusuz ki, araştırma evrenine giren herkes ile tek tek görüşmek olurdu ve böylece hiçbir hataya yer vermeden evrendeki herkesin araştırma ile ilgili görüşleri alınmış olurdu. Ancak, bu tür bir çalışmaya araştırma demek mümkün olmaz. Araştırmacılık sanatı da işte tam bu noktada devreye giriyor. Madem ki araştırmamızın evrenindeki herkes ile görüşmemiz mümkün olmuyor, o zaman hemen yazımızın başındaki ikinci kavrama başvuruyoruz: örneklem.

Örneklem kavramı, bize araştırma evreninden, yine bu evren içinde yer alan ve sahip oldukları özellikler açısından evrendeki kişilere benzeyen, ancak sayıca daha küçük olan bir kitleye geçiş yapmamızı sağlıyor. Kuşkusuz ki, örneklem içinde yer alan kişilerden bilgi toplamak hem zaman hem de maliyet açısından daha yönetilebilir bir uygulamadır.

Örneklem kavramına geçiş yaptıktan sonra son derece önemli sorulara yanıt verilmesi ve bu cevapların da bilimsel bir dayanağının bulunması gerekiyor. Evreni temsil edecek araştırma örneklemi kaç kişi olmalıdır ve araştırmanın örneklemini nasıl belirleyeceğim, araştırmaya katılacak kişileri nasıl seçeceğim soruları istatistik biliminin alanına girer ve istatistikçiler araştırmacıların en yakın çalışma arkadaşlarıdır.

Bir araştırma tüketicisinin herhangi bir araştırmayı okurken ve değerlendirirken araştırmanın örneklemine dair yanıtlandırması gereken önemli sorular bulunuyor: bu araştırma kimleri temsil ediyor, yeterli sayıda kişi ile görüşülmüş mü, hedef kitle (örneklem) seçimi nasıl yapılmış, bir soru araştırmaya katılan herkese mi yoksa araştırmaya katılan belli büyüklükteki bir alt kitleye mi sorulmuş, bu alt kitle kaç kişiden oluşuyor, araştırmacı tarafından paylaşılan değerlerin hata payı var mı ve varsa nedir, araştırma sonuçları ağırlıklandırılmış mı ve benzerleri. Tüm bu sorular ve yanıtları hiçbir spekülasyona yer vermeyen ve son derece bilimsel konular.

İyi bir araştırmacılık da işte bu noktada başlıyor. Araştırma konusunda belli bir uzmanlığa sahip olmanın dışında, araştırmacının sorumluluk duygusunun gelişmiş olması ve sağlam bir etik duruşa sahip olması bu mesleğin olmazsa olmazlarını tanımlıyor. Bu sorumluluk duygusunun ve etik duruşun turnusol kağıdı da araştırma bulgularının medyada ve günümüz dünyasında özellikle sosyal medyada nasıl paylaşıldığı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Tapınç Arşivi

Ayna

21 Mart 2024 Perşembe 07:00