Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

Terör ve İktidar Oyunları

Yaşadığımız yüzyılı aşkın geçmişimiz, siyasal baskıyla sonuçlanan sayısız terör ve suikastlarla örülüdür. Sağ ve sol görüşlere yakın ya da aynı çizgide yer alan siyasal partilerin, en belirgin özellikleri, her şiddet olayının ardından, karşı tarafı tek sorumlu göstermek ve kısa sürede suçlu ilan etmektir.

Son yarım yüzyılda kamuoyundaki genel kanı, suikastların “İttihat ve Terakki Partisi”-İTP-başlattığı bir siyasal yöntem olduğudur. Ne var ki, 1913 yılında dönemin sadrazamı Mahmut Şevket Paşa’nın silahlı bir saldırı sonunda hayatını kaybedişi, İTP’ nin en ciddi muhalifi Hürriyet ve İtilaf Partisi -HİF- üst yönetiminde yer alan Prens Sabahattin ve Derviş Paşa’nın desteği ile gerçekleşmiştir.

Hürriyet ve İtilafçılar Osmanlı ordusundaki İTP yanlısı subaylara karşı ilk askeri cuntayı, “Halaskar Zabitan” adıyla kuran siyasal örgüttür.

Kuşkusuz bu tarihsel gerçeklik, İTP yanlısı ve maceracı kimlikli bir takım Osmanlı subaylarının şiddete başvuran girişimlerini, örneğin Babıali Darbesini ve 1912 yılında sonuçlanan, halk arasındaki adıyla “sopalı seçimleri” meşru göstermez. Ama şiddetin; farklı çizgilerdeki siyasal örgütlerin, halk desteğinden umut kestiklerinde buluştukları, ortak paydaları olduğunu gösterir.

Yakın geçmişte Türkiye’de -1955 yılında- başlatılan ve ne yazık ki, üzerindeki sır perdesi tam aralanmadı- 6/7 Eylül olayları ve 12 Mart Darbesinin gerekçesi sayılan, 1968 sonrası yaşananalar -şiddet=terör -tek yanlı değerlendirildi ve siyasal bedeli Türkiye Soluna ödetildi.

2015 yılında henüz aydınlatılmamış -Ankara katliamı benzeri- kaynağı belirsiz şiddet olaylarının, Türkiye’de dönemin iktidarının siyasal ömrünü uzattığı gerçeği de unutulmamalı.

Mersin’de geçtiğimiz gün polisevine karşı yapılan, silah ve patlayıcılı saldırı haberini izlerken, insanın aklına ister istemez geçmişin acıları geliyor. Kalıcı bir senaryonun güncellenen uyarlamasının, siyaset sahnesine yeniden sürülebileceği düşüncesi bir karabasana dönüşüyor.

Aslında hiç kimse bu tür senaryoları aklından bile geçirmemeli. Belleğimizde yer eden; “kılıçla gelen, kılıçla gider” deyişi, şiddetle iktidar olunsa bile onu sürdürmenin güçlüğünü simgeler. Bizim kuşağın çok ağır bedeller ödediği, yakın geçmişin korku filmini çağrıştıran denemeler, bu kez tasarlayanları pişman edecek bir drama dönüşebilir.

Yakın geçmişle ilgili olmayan gençleri bir yana bırakalım.

Kimilerinin bellekleri zayıf düşmüş de olabilir.

Ama bu filmi çok önceden görenler için hiçbir şey şaşırtıcı değildir.

İran’da kadınların canlarını hiçe sayarak, ortaçağdan kalma baskı rejimine karşı kahramanca sergiledikleri, sivil direniş; çevremizdeki halkların da uyandığını gösteriyor.

Sahi, bizim yerli ve milli medyamız ve bağlı oldukları üst kuruluşun sözcüleri, üstelik karşı İslami yorumlarıyla mesafeli durdukları, Molla Rejiminin, kadınlara uyguladığı şiddete karşı neden bu denli sessiz kaldılar?

Haksızlık karşısında susanlar, dilsiz şeytan değiller miydi?

Sakın doğalgaz vanalarının kapatılmasından korkmuş olmasınlar?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi