The Ringo Jets’ten 10. yıl marşı!

Son Güncellenme Tarihi: Haziran 26, 2021 / 21:50

Rock’n roll’un Türkiye’deki en sağlam temsilcilerinden The Ringo Jets, yeni EP’leri ‘Unlimited Lunch Pack’ ile dinleyiciye 10 yıl öncesinden temelleri sarsılmamış selamlar getiriyor.

The Ringo Jets, Türkiye’de alternatif camianın içinde yer alıp da kendi yolunu tutan nadir gruplarından biri. Temelleri 2011 yılında atılan grup 2014 yılında yayınladıkları kendi isimlerini taşıyan ilk albümleriyle bizi neler beklediğinin ipuçlarını ufak ufak vermişti. Farklıydılar, taviz vermiyorlardı ve en önemlisi ortalığı cayır cayır öttürüyorlardı. Tarkan Mertoğlu (vokal, gitar, bas), Deniz Ağan (vokal, gitar, bas), Lale Kardeş’ten (vokal, davul) oluşan The Ringo Jets, geçtiğimiz mayıs ayında yayınladıkları ‘Fool’s Crown’ teklisi ile yeni projeleri hakkında da merakımızı dağladı. Nihayet ‘TRJ’ 5 şarkıdan oluşan ‘Unlimited Lunch Pack’ EP’sini yayınladı.
Grubun yeni EP’sinde yine sapına kadar rock’n roll hakim. Garaj müziği serpintilerini de her zamanki gibi kullanmayı ihmal etmemişler. Enerjik gitarlar, ona eşlik eden –haykıran diyelim- vokaller grubun yüksek voltajlı enerjisine dinleyiciyi de davet ediyor. Yine gaz pedalına tuğlayı koyan The Ringo Jets’in EP’si bunalımdan çıkmaya çalıştığımız şu günler için kulaklıklarımızdan ayıramayacağımız bir çalışma olmuş.
NOT: Röportaj soruları gruba gönderildiğinde, 1 Temmuz’da başlayacak yeni normalleşme aşamasıyla ilgili henüz bir açıklama yapılmamıştı. Malumunuz Cumhurbaşkanımızın milletine duyduğu sonsuz önem neticesinde –pek tabii müzisyenlerden de ‘kusura bakmamalarını’ isteyerek- 1 Temmuz’da alınan kararlarda müzik yasağı saat 00.00’a çekildi. Ve müzisyenler de #KusuraBakıyoruz diyerek duruma tepki gösterdi. Son soruyu, The Ringo Jets’in bu konu hakkında ne düşündüğünü öğrenmek için değiştirecektim fakat grup verdikleri yanıtın yayınlanmasını istedi.
◼ Sürecin klasik sorusuyla başlayalım. Nasıl geçti pandemi? Neler yaptınız?
İyi geçmedi elbette. Ruh sağlığımızı ayakta tutmak için elimizden geleni yaptık fakat ekonomik olarak ayakta kalmak çok mümkün olamadı maalesef. Pandemi koşullarının bir an önce bitmesini umarak sonrası için hazırlandık. Eve kapandığımız dönemler, konser yokluğu, prova yapamamak derken alışık olmadığımız bir boşluk oluştu, o boşluğu da şarkı yazarak doldurduk. Fikirleri birbirimizle paylaştık, bir araya gelme fırsatını yakalayınca da geldik birlikte çalıştık. Pandemi sonrasında dolu dolu bir albümle yeni bir çıkış yapıp bunu tempolu bir turne ile de taçlandırmayı hayal ediyoruz. Konser vermekten yorulsak ne güzel olur.
◼ Konuştuğum birçok müzisyen bu sürecin kendileri için üretim anlamında olumlu geçtiğini söyledi. ‘Unlimited Lunch Pack’ bu dönemin bir ürünü mü? EP’nin hikayesinden biraz bahseder misiniz?
Şarkı üretimi açısından olumlu geçen bir dönem oldu, evet. Ama konserlerin, yani bir gelirin olmadığı ve yarının çok belirsiz olduğu zamanlarda yapılan plan ve programlar da değişiyor, erteleniyor. Her şeye sıfırdan, yeniden başlıyormuşuz gibi hissettik bu dönem. Geriye dönüp yaptıklarına, yürüdüğün yola bakıyorsun bir yandan. Uzun süredir severek dinlediğimiz bir sürü tarz ve stili müziğimizin içine yerleştiriyorduk ve eklektik şeyler de deniyorduk ama izolasyon süresince rock ’n roll’un saf enerjisini ne kadar özlediğimizi fark ettik ve biz yeni albümle uğraşırken, arayı açmadan bu duyguları paylaşabileceğimiz bir şey de yapalım istedik. Grubu kurduktan çok kısa süre sonra kaydettiğimiz ve sınırlı sayıda kopya basıp kendimiz dağıttığımız ilk EP Limited Lunch Pack’in, yeni bir şarkı (“Fool’s Crown”) ve başına “Un-” eki gelmiş ismiyle sınırsız bir şekilde dinlenebilir olmasının artık zamanı geldi diye düşündük. 
◼ ‘The Lunchpack’den bu yana 10 yıla yakın bir süre geçmiş. Bu süre zarfında enerjinizi, müziğinizi hiç bozmadınız. Her şeyin ‘çerezlik’ olduğu ve çarçabuk çöpe atıldığı günümüzde bunu korumak çok zor. Nasıl başarıyorsunuz bunu?
Özel bir formül bilmiyoruz. Bir rock grubumuz olsun ve hayatımız boyunca müzik yapalım dedikten, bundan emin olduktan sonra bir daha geri dönüş olmadı. Sevdiğimiz şeyi yaparak yaşamak zorundayız diye düşündük. Bu müziğin de bir tarzı, karakteri, ayaklarının bastığı sağlam temeller var elbette. Onlardan ödün verirsek başka türlü bir müzik yapmış oluruz, en kötüsü de bir şeyleri “mış” gibi yapıyor oluruz, o müzik de hissiyatı olmayan kötü bir müzik olur. Öyle yapacak olsak baştan müzisyen olmaz sevmediğimiz bir işi yaparak hayatımızı sürdürebilirdik.
◼ Kemikleşmiş bir dinleyici kitleniz olduğunu düşünüyorum. Müziğinizi yaparken karşı tarafı ne kadar dikkate alıyorsunuz? Dinleyicinin reaksiyonu ne kadar ilgilendiriyor sizi?
Rock’n Roll kesinlikle kolektif bir müzik; kökünde halk müziği, dans müziği ve dînî ritüel müziği barındırıyor. Bunlar hep birlikte hareket edilen, hep birlikte söylenen formlar, rock da performans müziği olarak doğmuş bir tür. Sadece grup müziği olduğu için değil, canlı çalındığında sahneden dinleyiciye, dinleyiciden sahneye, orada dönen enerjiden de çok beslenen, hatta buna dönüşen bir müzik. Böyle görüyoruz ve dinleyici reaksiyonunu oldukça önemsiyoruz ama bizim için asıl soru ne kadar değil ne zaman olduğu herhalde. Çünkü üretirken bunu çok az düşünüyoruz aslında. Kendimizi olabildiğince özgür bırakmaya çalışıp o şekilde üretmeye çabalıyoruz fakat iş bu üretimi paylaşmaya geldiği zaman durum tamamen değişiyor; konserde bir şarkıyı ilk kez çalarken orada ne etki bıraktığına, nasıl bir enerji döndüğüne gerçekten dikkat kesiliyoruz ve doğal bir refleks olarak hızlıca sonucu analiz ediyoruz. Bu sanırım birçok kişi ve grup için böyle. O yüzden çoğu şarkının bir de canlı/sahne versiyonu vardır. Şarkıların orada değiştiği çok olur. Değişmesi gerekip gerekmediğini de genelde ilk çaldığın an anlarsın.
◼ 1,5 yıldır pandemi sürecinden müzisyenler çok kötü etkilendi. Borçların ödenmesi için satılan enstrümanlar, intiharlar… Ama ‘yeni normalleşme süreci’yle ilgili alınan kararlarda müzisyenler için yine bir açıklama yapılmadı. Son olarak Şevket Çoruh, devletin sanatçıyı desteklemesiyle ilgili Anayasa’nın 64. maddesiyle ilgili bir video yayınlandı. Sosyal medyada sanatseverler epey ses çıkardı. Siz tüm bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Nereye varacak bu işin sonu?
Sanata düşman, haliyle onu üretene de karşı tutum almış, uzun yıllardır da bu politikayı sürdüren, attığı her adımın bize zarar olarak döndüğü bir iktidar ile karşı karşıyayız. Buna rağmen hala ayaktayız. İşin aslı, sadece müzik üretmiyoruz; direniyoruz. Bu işin sonu nereye varacak kestirmek çok güç çünkü uzunca bir süredir artık kural yok, yasa yok, “normal şartlar” ülkeyi terk edeli çok oldu. Haliyle neyi nasıl ön görebileceğimizi bilemiyoruz ama artık bir nefese ihtiyacımız var, herkes çok yoruldu. Bir nefes, bir umut gerekli. İktidar değiştiği anda da iklimin çok hızlı değişeceğini düşünüyoruz. O gün geldiğinde, aslında gayet normal olan, çoktan atılması gereken adımlar atılmaya başlandığında, o iklimle beraber çok küçük jestlerin ve hareketlerin bile büyük umut ve güç vereceğini düşünüyoruz hepimize. Sanırız ki en kötüsü, umut etmeyi unutmamız oldu. Sonrasında yapılacak çok iş var, bütün bunlar için moral ve güç toplayacağız.

Burak Soyer

Burak Soyer 9 Ocak 1986’da Kütahya’da doğdu. 1992 yılında Çanakkale’ye yerleşti. İlkokul, ortaokul ve liseyi burada okudu. 2004 yılında Marmara Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı’nı kazandı. Aynı yıl okulu bıraktı. Bir süre garsonluk yaptı. 2005 yılında Radikal gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Radikal Kitap’ta stajyer olarak gazeteciliğe başladı. 2006-2008 yılları arasında Akşam gazetesi Ekler servisinde muhabir olarak çalıştı. 2008’in sonunda “memleketim” dediği Çanakkale’ye geri döndü. Burada çeşitli yerel gazetelerde görev yaptı. 2010 yılında internethaber.com’da editör olarak işe başladı. 2012 yılında Reklam Store şirketine bağlı 12 sektörel internet sitesinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Buradan ayrılıp sözcü.com.tr’de editör olarak işe başladı. Bu dönemde İstanbul Oyuncu Tayfası’ndan oyunculuk eğitimi aldı ve tekrar Çanakkale’ye dönerek Çanakkale’nin ilk özel tiyatrosu Tiyatro Troya’da oyunculuk eğitimine devam etti. Bu eğitimler neticesinde Son Mektup filminde George karakterini canlandırdı. 2009 yılında girdiği Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden 2014 yılında mezun oldu.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top