Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

Toplu Kapatma ve Turizm

İktidar bilim insanlarına kulak verse salgının son dalgası bu kadar cana mal olmayacaktı. Sağlık Bakanlığı’nın uygulamalarına karşı çıkan tıp doktorlarının öngörüleri, ne yazık ki, her geçen gün doğrulanıyor. Canlarını hiçe sayarak, önlemeye çalıştıkları kayıpların sayıları artık her hafta binlerle ifade ediliyor.
Üstelik iktidar siyasal çıkarları uğruna, dolaylı yoldan salgına katkıda bulunuyor. Örneğin Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi sırasında yaşananlar.
Bir yanda, eline bir kör kılıç tutuşturulan Diyanet İşleri Başkanı’nın gülünç görüntüleri. Öte yanda, ABD Başkanı’nın 24 Nisan nedeniyle yayınladığı mesajda, açıkça soykırımdan söz etmesi ve daha önemlisi; İstanbul’u “Constantinople” olarak adlandırması. Aslında ölçüsüz -eskilerin hesapsız, kitapsız diyerek adlandırdıkları- bir kararın, siyasal yansımaları bunlar.
İktidar Ayasofya’yı müze olmaktan çıkarıp, yeniden camiye dönüştürürken, İstanbul’a kent dışından getirdiği, on binlerce partilisi ile salgının Türkiye genelinde alabildiğine yayılmasına yol açan yangının fitilini de ateşledi.
Yetmemiş olacak ki, ileride “lebaleb” benzetmesi ile anılacakları kuşkusuz, AKP il kongreleri ve sonunda Ankara’da, maşallah çekilerek toplanan, Büyük Kongre geldi. Her ilden günlükler ödenerek getirilen partililerin, evlerine dönüşlerinde kontrolden çıkan Covid-19 körüklendi. Bilime aykırı anlayışla -adeta -desteklenen bu salgının sonucunda, sürekli artan kayıplar ve kamuoyundan gizlenmek istenen sayıları ile baş edemeyeceklerini anlaşılınca, 21 gün süreli genel kapatma kararı verildi.
Kapatma kararında turizm sezonunda uğranacak kayıpları önleme isteğinin etkin olduğu söylentileri yayıldı. Turistlerin kapanma sürecinde hiçbir kısıtlamaya uğramayacakları özellikle vurgulanıyor. Üstelik Kültür ve Turizm Bakanımıza göre, “Türkiye’de turist olmak avantajlıymış.”
Bakanımızın yukarıdaki değerlendirmesine itirazımız yok. Ne var ki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için durum hiç de öyle görünmüyor.
Örneğin ”toplu kapatma” kararının önümüzdeki Şeker Bayramını da kapsaması, doğal olarak iç turizmi durdurmanın ötesinde, rezervasyonlar için yapılan ön ödemelerin akıbetini de gündeme getireceğe benziyor. Bakanlar Kurulu toplantısında konu görüşülürken Kültür ve Turizm Bakanı’nın bu sakıncayı gündeme getirerek, bir çözüm üretememesini anlamak kolay değil. Kuşkusuz bu iktidardan kendi anlayışı dışında, farklı düşünen kesimleri de kapsayacak kararlar almasını beklemek, aradan geçen bunca yıldan sonra safdillik olarak algılanabilir.
Ama insan kuşkulanmadan da edemiyor…
Örneğin bu “avantajlı” turistlere, bazı Türklere oturdukları apartman dairesinden dışarı çıkmaları yasaklanırken, diğerlerine mahallelerinde yürüyüş uzaklığındaki camilerde, üstelik toplu Cuma namazı kılmanın serbest bırakıldığını, hangi tıbbi referansa dayanarak anlatacaklar?
İçki satış noktalarını kapatırken, zincir mağazaların açık olduğunu ama onların üst yönetimlerine telefonlar edilerek, “satmazsanız iyi olur” biçiminde, telkinlerde bulunulmasını nasıl gerekçelendirecekler?
Örneğin bu yıl gelecekleri çok kuşkulu ama diyelim ki, geldiler. Rus turistlere günlük hayatlarının vazgeçilmezleri arasında bulunan votkanın, bu ülkede Türklere yasaklandığını ama onların turist olmanın avantajından yararlanarak, serbestçe içebileceklerini mi söyleyecekler?
Sayın Kültür ve Turizm Bakanımızın izniyle, ilgililere bu yasaklamalara ilişkin kısa bir hatırlatma yapalım.
Türkiye Cumhuriyeti demokratik ve laik bir devlettir. İktidardaki siyasal anlayışın laikliğe karşı görüşleri taşıması bu gerçeği değiştiremez.
Bu ülkede inanç özgürlüğü kısıtlanarak, yurttaşların yiyeceklerine, giyeceklerine ve içeceklerine karışılması ve bu amaçla haklarının kısıtlanması, Anayasanın açıkça ihlali anlamına gelir.
Unutmayalım; turist gelişlerindeki azalmada en az salgın kadar, ülkede demokrasiden uzaklaşılması ve laiklik karşıtı uygulamaların yaygınlaşmasının da etkisi vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi