Toprak kime aittir?

Bursa’da 5 kişinin ölümüne, 1 kişinin de kaybolmasına sebep olan selin üzerinden bir gün geçmeden İstanbul’da yaşanan selde bir kişi hayatını kaybetti.
• • •
Bu üzücü haberler ülkemizde nadir yaşanan olaylar değildir. 2009’un Temmuz ayında İkitelli’de Basın Ekspres yolunda gece başlayan sağanak yağış nedeniyle sel meydana geldi. İstanbul’da 31 kişi hayatını kaybetti. Dönemin yetkilileri İstanbul’da meydana gelen yağışın son yüz yılda olan en büyük yağış olduğunu ifade etti. 2018 yılında Mayıs ayında ise Ankara’da sel felaketi kent yaşamını sekteye uğrattı. Yetkililerce “500 yılda olabilecek bir afet” olarak adlandırılan sel, 6 kişiyi yaraladı. Aynı yıl Kahramanmaraş’ta sel felaketinden 3 kişi hayatını kaybederken yetkililer suçlu olarak “yüzyılın yağışı”nı gösterdiler. Samsun’un Canik İlçesi’nde 2012 yılı Temmuz ayında meydana gelen ve 13 kişinin hayatını kaybettiği sel sonrası sorumlu yine belliydi: “aşırı yağış.” Bu arada diğer olaylarda olduğu gibi Samsun’da yaşanan olaydan sonra Cumhuriyet Başsavcılığı selde sorumlu olduklarını iddiasıyla aralarında belediye başkanlarının da bulunduğu 12 kişi hakkında takipsizlik kararı verdi.
• • •
2010 yılı itibariyle ülkemizde 24 milyon 294 bin hektar tarım alanı bulunuyordu. 10 yıl önce bu rakam 27 milyon 856 bin hektar idi. Sadece 10 yılda 3,5 milyon hektar tarım arazisi kaybedildi. 2010 yılında bu toprakların 18,8 milyon hektarı ekiliyordu. 10 yıl sonra ekili toprakların miktarı 16,2 milyon hektara geriledi. 2001 ile Toprak Koruma Yasası’nın çıktığı 2005 arasında amaç dışı kullanıma izin verilen tarım toprağı miktarı 438 bin 902 hektardı. Çıkarılan bir yasa ile yabancı özel veya tüzel kişilere satılabilecek tarım arazisi miktarı 2,5 hektardan 30 hektara çıkarıldı. Bakanlar Kuruluna bu rakamı iki katına çıkarma yetkisi de tanındı. Yetmemiş gibi birde karşılılıklar ilkesi kaldırıldı. Bu yasanın ortaya koyduğu rakamlar şu şekildedir: Cumhuriyetimizin kurulduğu 1923 yılından 2002 yılına kadar yabancılara satılan toplam tarım arazisi 11 milyon metrekaredir. 2003-2012 yılları arasında yabancılara satılan toprak miktarı 90 milyon metrekaredir. Sadece 2012 yılında, yasanın çıktığı 18 Mayıs tarihinden kasım ayına kadar satılan tarım topraklarının büyüklüğü yaklaşık 80 yıllık dönemin on katına yakındır.
• • •
Türkiye 1980’de en fazla ormanı olan 33’üncü ülkeydi. 1990 da 55’inci sıraya düştü. Bu yıl itibariyle Türkiye ormanlarını en hızlı tüketen ikinci ülkedir.
• • •
Burdur Gölü’nün su seviyesi son 35 yılda 13 metre alçaldı. Seyfe Gölü’nde eskiden ada olan alanlar tarla parsellerine dönüştü. Sultansazlığı’na ismini veren rüzgârda dans eden sazlıklar kurudu. Kars’ın Arpaçay ilçesinde kuş cenneti Kuyucuk Gölü kurudu. Meke Gölü kurudu. Terkos Gölü 3. Havaalanı nedeniyle tehdit altında. Bafa Gölü özelliğini yitirdi. Acıgöl’ün kuruma riski var. Tuz Gölü yaz aylarında tamamen kuruyor. Tuz Gölü’nde binlerce flamingo yavrusu daha uçamadan susuzluktan kuruyarak ölüyor. Konya Havzasında yeraltı su seviyesini düşüren 50 binden fazla su kuyusu bulunuyor.
• • •
Çanakkale’de Keçialan, Etili ve Halilağa köyleri üçgeninde bulunan alanda 16 yıl önce açılan kömür madenleri bir süre işletildi. Kömürler çıkartıldıktan sonra madenler terk edildi. Yerine kömür çıkarmak için açılan çukurlar kaldı. Doğa bir ölüm suresine dönüştüğünden, bu bölgedeki çukurlarda biriken yağmur ile Kazdağları’ndan gelen sulara kömür madeninden sızan asitler eklendi. Çukurlar birer asit göletine dönüştü. Bu göletlerden derelere sızan arsenikli su dere yataklarındaki balıkları öldürdü, ağaçları kuruttu.
• • •
Kent sellerini engelleyebilecek yağmur alt yapısı yapılmadı. Her taraf asfalt, her taraf binayla dolduruldu. Yağışın normal süzülebileceği yeraltı sularına dönüşebileceği ortam kalmadı, doğal akarsu morfolojisi yok edildi. Doğal yağmur drenajları olan dereler kapalı kesitlere alındı, dere taşkın sınırları yapılaşmalara açıldı. İstanbul gibi eğimli bir kentte yağmur suyu kolayca tahliye edilebilecekken, su baskınları ve taşkınlar rutin hale dönüştürüldü. Dere yataklarına evler yapılmaya devam edildi. Sel bölgelerinde bodrum kat yasağı getirileceği söylendi ama gerçekleşmedi.
• • •
Evet, gördüğünüz gibi yaşanan bütün sel felaketlerinden sorumlu olan “Son yüz, son beş yüz hatta son bin yılın en büyük yağışlarıdır.”
• • •
İçine doğduğumuz biyosferi reddederek kafamızda yalnızca insanın olduğu kocaman, hava geçirmez bir dünya yarattık. İnsan ile yeryüzündeki canlı topluluğunun diğer varlıkları arasındaki ilişkiyi reddettik ve mekanik eksenli bir dünya görüşünü oluşturduk. Kendi örnek modeline âşık olan sanatçı gibi “Toprak Ana”nın sıcaklığını ve duygusal cömertliğini dijital bir siber bebeğin yapay cazibesine değiştik.
• • •
Hâkim kültürler toprağı mülk olarak görür. Kanun gözünde “toprak” alınıp satılabilen bir şeydir ve tanımı gereği kişilikten ve kutsal özelliklerden mahrum bırakılmıştır. Toprak kültürümüzdür. Bu toprağı kaybedersek geriye ne kültür ne de ruh kalır.
• • •
Bir Kızılderili olan Şef Seathl Ocak 1854’teki konuşmasında şunları söylemişti: “Çocuklarınıza ayakları altındaki yerin dedelerinin külleri olduğunu öğretmek zorundasınız. Böylece toprağa saygı duyarlar. Çocuklarınıza toprağın soydaşlarınızın canıyla zenginleştiğini anlatın. Çocuklarınıza bizim kendi çocuklarımıza öğrettiğimiz şeyi; toprağın anamız olduğunu öğretin. Toprağın başına ne gelirse, oğullarının başına da aynısı gelir. İnsan toprağa tükürürse toprak
da ona tükürür. Toprak insana, insan da toprağa bağlıdır.”
• • •
Bu konuşmadan 154 yıl sonra bir ülkenin bir ilinin belediye başkanı ise şunu söyledi: “Yeşillik görmek isteyen varsa manava gitsin.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi