Türk sinemasında ilk ‘Auteur’: Metin Erksan

Metin Erksan sinemasında 1960’lar, onun ustalık dönemini temsil eder. Erksan, “Acı Hayat” (1960), “Gecelerin Ötesi” (1960), “Yılanların Öcü” (1962), “Susuz Yaz” (1963), “Sevmek Zamanı” (1965) ve “Kuyu” (1969) gibi döneminin ayrıksı ve kendi alanlarında öncü olarak kabul edilebilecek filmlerine üst üste imza atarak bu dönemde salt ulusal ölçekte değil küresel ölçekte de tanınan bir ‘auteur’ olmuştur.

4 Ağustos 2012, sinemamızın gelişme döneminin önemli filmlerine imza atan yönetmen Metin Erksan’ın ölüm yıldönümüydü. Metin Erksan, İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden mezun olduktan sonra, tutkunu olduğu sinemaya henüz 25 yaşında bir belgesel filmle, “Karanlık Dünya” (1952) ya da sansürün kabul ettiği ismiyle “Âşık Veysel’in Hayatı” ile adım atar. Ülkemizin en önemli ozanlarının başında gelen Âşık Veysel Şatıroğlu’nun yaşamıyla ilgili Erksan’ın bu ilk filmi oldukça savruk ve hatalar içerse de, onun sinema yaşamının geleceği hakkında da ipuçları barındırır.
Metin Erksan, yönetmenliğe sinema eleştirmenliğinden gelmiş ve acemilik dönemini 1950’lerde geçirmiştir. Bu dönemde öne çıkan filmleri olarak “Yol Palas Cinayeti” (1955), “Dokuz Dağın Efesi” (1959) ve “Şoför Nebahat” (1959) sayılabilir. Kadın hakları ve özgürlükleri açısından da ülkemiz sinemasında erken dönem örneklerden biri olduğunu söylemek abartı sayılmayacak olan “Şoför Nebahat”, taksi şoförlüğü yapan bir kadının erkek egemen dünya içindeki mücadelesini ve onların nezdinde kazandığı saygıyı anlatan bir ana akım sinema örneğidir.
Ustalık Dönemi
Metin Erksan sinemasında 1960’lar, onun ustalık dönemini temsil eder. Erksan, “Gecelerin Ötesi” (1960), “Yılanların Öcü” (1962), “Acı Hayat” (1963), “Susuz Yaz” (1963), “Sevmek Zamanı” (1966), “Ölmeyen Aşk (1966), Kuyu” (1969) gibi döneminin ayrıksı ve kendi alanlarında öncü olarak kabul edilebilecek filmlerine üst üste imza atarak bu dönemde salt ulusal ölçekte değil küresel ölçekte de tanınan bir “auteur”, yani kendine has tarzı ve anlatısı olan bir yönetmen olmuştur.
“Acı Hayat”, manikürcü bir genç kızla (Türkan Şoray) tersane işçisi bir genç erkeğin (Ayhan Işık) ilişkisini anlatırken, kentlere doğru akan göçün oluşturmaya başladığı yoksulluk, konut sorunu, gelir adaletsizliği, sınıf atlama gibi sorunları melodramatik tonları da kullanarak filmin fonunda ele alan; aynı zamanda toplumun yaşam tarzına yabancılaşmış ve sınıfsal temeli yeterince gerçekçi çizilmemiş karikatür lezzetinde bir burjuvazi tipolojisini barındırmasıyla, o günün koşullarının da izdüşümüdür sanki…
Edebiyat uyarlamaları ve kazanılan Altın Ayı
Fakir Baykurt’un aynı isimli romanından uyarladığı “Yılanların Öcü”, mülkiyet sorununa, çözülemeyen feodal ilişkilerin toplumsal yaşam üzerindeki etkilerine yoğunlaşan ve sinemamızda “yeni gerçekçilik” örneği olarak da ifade edilen bir filmdir ve yılan motifini bir metafor olarak kullanmıştır. Bu film yüzünden Erksan’ın sansürle başı derde girmiş, gösterildiği salonlarda kapılar kırılmış ve olaylar çıkmıştır. Sansür Kurulu tarafından yasaklanan film, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in özel izniyle gösterim olanağı bulmuştur.
Erksan’ın Necati Cumalı’nın yapıtından sinemaya uyarladığı “Susuz Yaz” ise sinemamıza küresel ölçekteki ilk büyük ödülünü getirmiştir. Erksan, Berlin Film Festivali’nde “Susuz Yaz” ile 1964 yılında Altın Ayı ödülünü kazanmıştır. Film köylü/tarım toplumunun bilinçaltına eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşarak su sorunu üzerine yoğunlaşmış ve köy yaşamını gerçekçi bir bakış açısıyla ele alarak, çekildiği dönemde sinemamızda pek görülmeyen biçimsel denemeler barındıran, alışık olunmayan kamera açıları, çekim ölçekleri ve görüş noktalarıyla da dikkati çekmiştir.
“Sevmek Zamanı”, Erksan’ın ustalık döneminde dikkati çeken ayrıksı filmlerinin başında gelir. Metin Erksan sinemasının mütemmim cüzü yalnız insanlardır ve ona göre sinema insanı anlatır. Bu bağlamda Sevmek Zamanı, Erksan’ın filmografisinde yalnızlaşmış insanları doğu-batı ekseninde anlatan bir baş yapıttır. Sema Özcan ve Müşfik Kenter’in başrollerinde oynadığı bu film, geleneksel halk hikayelerinden, Leyla ile Mecnun’dan temel alan kara sevda motifine, sûrete âşık olma, yabancılaşma, doğu-batı çelişkisi gibi toplumumuzun geleneksel değerlerinden zemin bulan olgulara ve monarşi sonrası Cumhuriyetle birlikte kurulan modern toplum yaşamının içinde barındırdığı temel çelişkilere de göndermelerde bulunan ve pek çok toplumsal içerikli filmle kıyaslandığında, güçlü eleştirel saptamaları olan ve bunları estetik bir anlatımla dışa vuran bir filmdir.
Sinemamızda
bir fenomen!
Metin Erksan sinemamızda bir fenomen olarak dikkati çeken ve yönetmeni “Allah” olarak tanımlayan bir sanatçıdır. Ustalık döneminin ilk perdesini kapattığı son film olan “Kuyu”, tam bir fetişizm örneği olarak, salt yönetmenin sinematografik takıntılarını anlatmakta bir mihenk taşı olmayıp, feodal kültürün kadına bakış açısını ve onu cinsel bir objeye dönüştürme saiklerine destek veren toplumsal kültürü eleştirir. Burçak Evren’e kulak verilecek olursa Erksan’ın bu filmi, “Tutkunu olduğu Fatma’yı defalarca dağa kaldırarak sahip olmayı deneyen köylü Osman’ın şiddete dayalı ilişkileri, bir yandan kırsal kesimdeki kadın sorunsalının bilinen ama açığa çıkarılmayan sevimsiz yanını ortaya koyarken, öbür yandan da bu kesimdeki kadının konumunu gerçek ama ürkütücü bir şekilde gözler önüne ser”miştir (Burçak Evren, Öfke ve Tutkunun Yönetmeni Metin Erksan, ERÜ İletişim Fakültesi Yayınları, 2013, s.17).
Metin Erksan, sinematografik yaşamının ustalık döneminin ilk perdesini “Kuyu” ile kapattıktan sonra, tecimsel sinemaya yenik düşerek “piyasa işi” filmlere, Emel Sayın’lı “Eyvah” (1970), “Hicran”, (1971), “Feride” (1971), “Makber” (1972) gibi şarkıcı filmlerine de imza atmıştır. Ayrıca bu dönem filmleri arasında “Dağdan İnme” (1973), Shakespeare’in Hamlet’ini kadına dönüştüren “İntikam Meleği” ya da diğer ismiyle “Kadın Hamlet” (1977) ve kiralık katiline âşık olan bir kadının öyküsünü anlattığı “Sensiz Yaşayamam” (1977) sayılabilir.
Dünya var oldukça yaşayacak
Çağdaşı olan yönetmenler arasında uzun metrajlı film çekmeyi en erken bırakanlardan olan Metin Erksan’ın ustalık döneminin ikinci perdesinde ise, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’na (TRT) yaptığı kısa filmler ve Barbaros Hayrettin Paşa’nın yaşamını anlatan “Preveze Öncesi” isimli dizi filmler dikkati çeker. Metin Erksan’ın, edebiyatımızın önemli isimlerinin öykülerinden uyarladığı beş kısa film ise denemeci ve biçimsel özellikleri ile dikkati çekmiştir. Samet Ağaoğlu’ndan uyarladığı “Bir İntihar” (1973), Sabahattin Ali’den uyarladığı “Hanende Melek” (1973), sinema eleştirmenlerine göre Fransız sinemasının önemli ustası Alain Resnais’ye gönderme olan Sait Faik Abasıyanık uyarlaması “Müthiş Bir Tren”, (1975), Kenan Hulusi’den uyarlama “Sazlık” (1975) ve Ahmet Hamdi Tanpınar uyarlaması “Geçmiş Zaman Elbiseleri” (1975) sinefiller nezdinde salt çekildiği dönemde değil, bugün bile hayranlık uyandıran yapıtlardır.
Sinemamızın ilk auteur yönetmeni Metin Erksan’ın ismi ve yapıtları dünya var oldukça yaşayacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi