TÜRKİYE EKONOMİSİ’NDE 2000’Lİ YILLAR

Son Güncellenme Tarihi: Aralık 27, 2020 / 19:51

İç tasarrufların düşüklüğü, dış kaynaklara olan bağımlılık, istihdamsız büyüme (TOKİ ile büyüme) Türkiye ekonomisinde sorun olmaya devam etmekte, reel ve finansal sektörleri kırılgan hale getirmektedir.

2000’li yıllara girerken ekonominin temel sorunlarından biri 1990’lı yıllarda da olduğu gibi kamu kesimi gelir-gider dengesizliğidir. 1998 bütçe giderlerinin GSYİH’ye oranı %29 iken, bütçe gelirlerinin GSYİH’ye oranı %22 olmuştur. Aradaki fark iç borçlanma ile kapatılmaya çalışılmıştır.

TÜRKİYE’NİN  TEMEL SORUNU

Bankacılık sektörü, devlet iç borçlanma senetlerinin neredeyse tek alıcısı haline gelmiştir. Bankacılık sisteminin bu dönemde içine düştüğü spekülatif rantiyer davranışların kaynağı, temel olarak yurt dışından getirilen kısa vadeli yabancı sermayenin değerlendirilmesidir. Fakat bu işlemler bankacılık sektörü yönünden, yabancı para cinsinden yükümlülük ve TL cinsinden varlıkları açısından bir uyumsuzluk göstermekte ve tehlikeli durum yaratmaktadır. Açık pozisyon olarak da tanımlanan bu durumu, bankacılık sisteminin finansal kırılganlığının göstergesi olarak vurgulamak gerekmektedir.

Ağustos 1999 tarihine gelindiğinde IMF ile Stand-by anlaşması yapılarak

 “DÖVİZ ÇAPASINA DAYALI ENFLASYONU DÜŞÜRME PROGRAMI” imzalanmıştır.

2000 Yılında Başlayan Bu Programın Ana Hatları:

1- Program 3 yıllık bir programdır, bu 3 yılın sonunda;

TÜFE 2000  yılında           % 25                         TEFE  2000                 % 20

                2001      yılında   % 15                                      2001                          % 12

                2002      yılında   % 7                                        2002               % 5

2- Programın temel yapısı; döviz çapasına dayanıyordu. 3 yıl yani 36 ay ▶ ilk 18 ay yani Temmuz 2001’e kadar döviz çapası uygulanacak. Programın ilk 18 ayında ▶ döviz kuru artışı enflasyon oranına sabitlenmiştir. Programda 3.yılın sonunda ▶ enflasyon tek haneye inecek, sonraki 18 ayda da BANT Sistemi uygulanacaktır (zaten sonuncu 6 aya geçilemedi)

3- Yurtiçindeki para arzı artışı, dış kaynak girişine bağlanmıştır.

4- Programa göre, 2000 yılında Cari İşlemler Açığı /GSYİH  [% 1 ,5] olması beklenmektedir.

İlk 6 ay program iyi gitmiş, Bu program kamuoyunun ve ekonomi çevrelerinin (TÜSİAD-MÜSİAD) güvenin alarak uygulanmaya ve altı ay KİT fiyatlarının dondurulması kararıyla başlamıştır.

Programda öngörülen hedefler:

• Mali disiplinin sağlanması

• Ağırlıklı olarak döviz kuru hedeflemesi

• Vergi gelirlerinin artırılması

• Faiz dışı fazla yaratılması ve iç borç yükünün azaltılması

• Yabancı kaynak girişine göre likidite genişlemesine izin veren bir para politikası

• Enflasyonist beklentileri aşağı çekmek için döviz kurlarının enflasyon hedefine göre belirlenerek önceden açıklanması

Bu hedeflere 3 tür politika ile ulaşılacak:

1- Para ve Döviz Kuru Politikası

2- Maliye Politikası

3- Yapısal Politikalar

NOT:  Ekonominin genel durumu:

• Son 15 yılda yapılan özelleştirmelerden daha fazlası 2000 yılında gerçekleştirilmiştir.

• Bankacılık sektöründe yeniden yapılandırma ve düzenlemeler sağlanmıştır.

• Enflasyonda hedeflenen gerileme ile birlikte enflasyon % 40’ın altına düşmüş

• DİBS faizleri düşmüş, böylece programa güven artmıştır.

1999 ▶Ağustos Depremi; Sanayinin olduğu bölgeyi vurmuş, dolayısıyla Türkiye Ekonomisinin göstergelerinin iyice dibe vurmasına neden olmuştur. 

Türkiye ekonomisi % -6, 1 negatif büyümeden sonra 2000 de % 6,8 büyümüştür. Bu olumlu tablonun devamı sağlanamamış ve ülke yeni bir kriz ortamına sürüklenmiştir.

NOT: Şubat 2001 krizi öncesinde Morgen Stanley, Merril Linch ve Goldman Sachs gibi uluslararası yatırım kuruluşlarının Türkiye Ekonomisi için olumsuz raporları, piyasaların tansiyonunu yükselterek Kasım Krizinin tetiklenmesinde rol oynamıştır. Kasım 2000 ve hemen ardından Şubat 2001 krizleri özellikle bankacılık sektörünü zor durumda bırakmıştır.

 İLK KRİZ: 20 Kasım 2000  Kara Çarşamba

2000 yılının Ağustosunda Cari İşlemler Açığının hedefin üstünde yer alması, programa olan güveni azaltmış, ekonomistler ve gazeteciler bu güvensiz ortamda bunun sürdürülemez olduğunu söylemişlerdir. Bu durum, Kasım 2000’de mini bir krize yol açmış ve Bankacılık Sektörü önemli ölçüde etkilenmiştir.   IMF’den gelen 0 milyar dolar destekle bu kriz aşılmış, dövizin ateşi düşmüş fakat hastalık iyileşmemiştir.

Bankacılık sektöründe yaşanan likidite sıkıntısı, likidite talebindeki olağandışı artışlar ve bankacılık sektörünün döviz fazlasının olmaması krizin nedenidir.

 İKİNCİ KRİZ: 21 Şubat 2001

Bankacılık sektörünün yeterli döviz rezervinin olmadığı ve sermaye çıkışları hareketlendiğinde, piyasalarda güvensiz bir ortam, finansal kırılganlığın artmasına ve panik havasına neden olmuştur.  ( Kur çapası uygulamasının başarısız olması )

Olumsuz gelişmelerin programın gelişimi ile ilgili kuşkuları artırması yabancı yatırımcıların Türkiye’den çıkmak istemelerine neden olmuş ve Merkez Bankası dış varlıklarında azalmalara neden olmasıyla, mali piyasalarda likiditenin daraltılması ve faizlerin hızla yükselmesine yol açmıştır.

İkinci bir spekülatif kriz dalgasının başlaması; 19 Şubat 2001 tarihli Milli Güvenlik Kurulundaki Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki Anayasa fırlatma tartışması krizin patlamasına neden olmuştur. Bu olay devletin zirvesinde de kriz olduğunun ispatlamış ve piyasalar bir anda karışmıştır.

(gecelik bileşik faiz %6200 gibi rakamlara ulaşmış, döviz rezervlerindeki erime sonucu dalgalı kur rejimine geçilmiştir. Türk lirası, dolar karşısında %28.4 oranında değer kaybetmiştir. IMKB bir günde %14,6 değer kaybetmiş, 5 milyar doların üzerinde döviz çıkışı yaşanmış, gecelik faizler %4000’lere ulaşmıştır)

Kısa süre içinde şiddetli dalgalanmalara yol açan kriz, reel sektör üzerinde de etkisini göstermiştir, kamu harcamaları %8,6 özel tüketim harcamaları %9 oranında azalmış, kapasite kullanım oranı gerilemiştir.

Hükümet ile bankacılık sektörü arasındaki Bankacılık Zirvesi toplanarak, bankaların ihtiyaç duyduğu likiditeyi Merkez Bankasının sağlaması piyasalar üzerinde rahatlamaya neden olmuştur.

Bu zirvede alınan kararlar doğrultusunda;

• Merkez Bankası denetiminde swap piyasası oluşturulması ve bankaların ellerindeki döviz miktarı kadar TL alabilmesi veya TL satarak döviz alabilmesi,

• Bankaların açık pozisyonlarını Türk lirası ve döviz bonolarını takas ederek kapatmaya çalışması,

• Merkez Bankasının faiz piyasalarına müdahale etmesi ve faiz oranlarını aşağı çekmesi,

• Merkez Bankası döviz kurunu ve enflasyonu kontrol etmeyi amaçlayan politikalar uygulamaya başlamıştır.

Dalgalı döviz kuruna geçiş, hane halkı ve sektörler üzerinde olumsuz etki yaratarak, döviz üzerinden ödeme yapmak ve dövizle borçlanan kesimler, dövizdeki artış nedeniyle zorluklar yaşamışlardır.

NOT: 22 Şubat 2001 ▶kur çıpası rejimi, dalgalı kur uygulamasına dönmüştür.  Yani program başarılı olamamış ve serbest kura geçilmiştir.

Türkiye Ekonomisi ▶ % – 9,5 daralmıştır.

21. yüzyıla yeni girilmiş, ekonomi bu kadar gelişmişken bu oranda bir küçülme çok ağır bir krizdir. Cumhuriyet döneminin en büyük krizidir.

Esnek kur sistemine geçilmesi ile birlikte para ve kur politikalarında, kriz yönetimi yeni bir boyut kazanmış ve Türkiye ekonomisinde yeni bir istikrar arayışı görülmüştür. Bu kapsamda özellikle Enflasyon Hedeflemesi cevabın odak noktası olmuştur.

14 Nisan 2001 de Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı Kamuoyuna açıklanmıştır.

(bir sonraki yazımızın konusu)

KAYNAKLAR: Türkiye Ekonomisi / Gülten Kazgan

 Türkiye Ekonomisi / Yakup Kepenek

 Türkiye Ekonomisi / Rıdvan Karluk

 Günlük basın yayın organlarından ve  Kitaplardan Özetlenmiş Notlar

Fatma Acar Ünlü

Ankaralı olan yazarımız Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari bilimler fakültesi İktisat bölümünü bitirdi. Halen Başkent Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi Finans ve Bankacılık bölümünde yüksek lisans ve doktora programına devam etmektedir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top