Fatma Acar Ünlü

Fatma Acar Ünlü

Türkiye Ekonomisinde; 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı 1985- 1989 dönemi

24 Ocak Felsefesi Ve Kararlarının Sonuçları

Türkiye’nin Ekonomik Yapısı ve Problemlerinden bahsetmeye devam ediyoruz. Dönem olarak hala bu kalkınma planının içerisinde olmakla beraber bir önceki yazıya konu olan, 24 Ocak kararları felsefesi,  programı ve uygulamalarının devam ettiği bir süreçteyiz.

1984-1989 dönemi sonuçları olarak kısa bir değerlendirme yapacağım ve 1990’lı yıllara kadar ekonomide neler yaşanmış bilgilendiremeye çalışacağım ..

1983 seçimleri ile sivil yönetime geçilmiş ve 24 Ocak kararlarının mimarı olarak kabul edilen Turgut Özal başbakan olmuştur.

Özal, seçim öncesinde, enflasyonu düşüreceğini, orta direği güçlendireceğini, kapsamlı bir özelleştirme ve liberalleşme programı uygulayacağını vaat etmişti.

Gerçekten de kısa sürede; döviz kuru faiz haddi dış ticaret ve yabancı sermaye politikalarında serbestleşmeye yönelik ciddi değişiklikler yapıldı.

Açık piyasa işlemlerine başlayan TCMB artık para arzını daha kolay ayarlayabilir hale gelişti. Diğer yandan sermaye piyasalarındaki yeni yapılanmalar TL’nin konvertibilitesi açısından bir zemin oluşturmayı amaçlıyordu.

ANAP iktidarı ile birlikte yeniden genişlemeci para ve maliye politikalarına dönüş yapıldı. Munzam karşılık oranlarının düşürülmesi ve Döviz Tevdiat Hesaplarındaki genişlemeye göz yumularak parasal genişlemeye izin verildi.

Bu uygulamalar sonucunda büyüme yeniden hız kazandı ve 1984-87 döneminde yıllık ortalama%6,7 olarak gerçekleşti.

Ancak genişlemeci politikaların doğal sonucu olarak, enflasyon da yeniden canlanmaya başladı.

Bu dönemde uygulanan genişlemeci politikalar bir bakıma zorunlu bir tercih olarak da görülmüştür. Çünkü Türkiye’de para arzını kontrol etmek oldukça zordur. Vadeli çek ve taksitli alış veriş uygulamaları para arzının daraltılmasının etkilerini kısa sürede mas edilmekte, etkinliğini zayıflamaktadır. Diğer taraftan, serbest bırakılan DTH, ödemelerin arzı azaltılmış TL yerine, yabancı para ile yapılmasının önünü açmış (para ikamesi olgusu) bu nedenle daraltıcı politikalar etkinliğini yitirmiştir.

Bu durumun farkında olan dönemin yöneticileri ‘’Madem para arzını daraltmanın bir etkinliği yok, o halde genişlemeci politikalar ile yüksek büyüme hedeflerine ulaşalım’’ şeklinde hedeflerini değiştirmişlerdir.

Hükümet kamu kesiminin ekonomi içerisindeki ağırlığını azaltmak için bir takım vergi indirimleri yapmıştır. Ancak kamu harcamalarını azaltılamamış, KİT zararları bütçe üzerinde yük oluşturmaya devam etmiştir. Vergi indirimleri ile azalan kamu gelirlerine ilave olarak kamu harcamalarındaki artış devam etmiş, bu da kamunun borçlanma gereğini yükseltmiştir. Kamu harcamalarının artmasında en büyük pay, bu dönemde enflasyona bağlı olarak yükselen faiz oranlarıdır. Yükselen faiz oranları kamu borçlarının maliyetini artırmıştır.

Faiz ödemelerinin toplam kamu harcamaları içindeki payı 1981’de %19 iken 1991’de %41’e ulaşmıştır. Buna karşılık yatırım harcamalarının toplam harcamalar içindeki payı %35’den %26’ya gerilemiştir.

Özelleştirmeden beklediği gelir elde edemeyen hükümet iç borçlanma yolunu seçmiştir. Boğaz köprüsü ve barajların gelirleri karşılık gösterilerek iç borçlanma senetleri çıkarılmıştır.

Bir takım vergiler yürürlükten kaldırılmış ve yerine KDV getirilmiştir (1985). Buradaki amaç; vergi sisteminin basitleştirilmesi, denetimin kolaylaştırılması, faturalı işlem sayısını artırarak toplanan vergileri arttırmaktır. Ancak bu da istenilen sonuç verememiştir çünkü vatandaş bu sefer de fatura almaksızın ürün fiyatında indirim sağlayarak alış verişe devam etmiştir.

Devletin aşırı borçlanması özel kesimi dışlama etkisi dediğimiz (crowding-out effect) yol açmıştır. Özel kesim yatırımları sanayiden daha ziyade kısa vadede gelir getiren yatırımlara, turizme yönelmiştir.

İç talebin sınırlandırılamaması, para arzının kontrol edilememesi, kamunun aşırı borçlanması, kredi faizlerinin ve ithal girdi fiyatlarının sürekli artması sonucunda enflasyon kontrolden çıktı ve 1988’de % 68,3 düzeyine ulaştı.

O dönemin siyasi otoritesi, enflasyonist ortamı pek önemsememiş ve tercihini iktisadi büyümeden yana kullanmıştır. Bu tercih sonucunda 1986’da %8,1 ve 1987’de %7,5 gibi oldukça yüksek büyüme rakamları tutturulmuştur. Ancak bu yüksek büyüme rakamları devam ettirilememiştir. 1988’de %3,6 ve 1989’da ise %1,9 gibi düşük büyüme rakamları tutturulmuştur.

Sonuç olarak; 24 Ocak kararlarının, KİT’lerin özelleştirilmesi, para arzının kontrol altına alınması ve enflasyonun düşürülmesi konularında başarısız olduğunu, bunların dışındaki hedeflerde ciddi birçok yapısal dönüşümün gerçekleştirildiğini de söyleyebiliriz.

Ez cümle; aşırı kamu borçlanması, kendisinden sonraki dönemde 1994 krizinin ortaya çıkmasına 5 Nisan istikrar kararlarının alınmak zorunda kalınmasına yol açmıştır. 

FATMA ACAR ÜNLÜ 12.12.20  ANKARA

KAYNAKLAR: Türkiye Ekonomisi / Gülten Kazgan

                            Türkiye Ekonomisi / Yakup Kepenek

                            Türkiye Ekonomisi / Rıdvan Karluk

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatma Acar Ünlü Arşivi