Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Türkiye tarihî bir seçime doğru ilerliyor!

“İklim değişikliği”nin sonu nereye varacak? Peki ya kıtlık riski ve Rusya’nın nükleer silah tehdidi?.. Dikkat!.. Kiracılardan şikâyetçi ev sahipleri siyasi parti kuruyor! İyi de “tek adam” kolayca bırakır mı iktidarı? Ülkemiz “demokrasi” tartışmalarının gölgesinde çok ama çok önemli bir seçime gidiyor. Ne zaman mı? Tüm bu haberler 1949’un Hafta mecmuasında yer alıyor!

Zor bir yıl nihayet geride kaldı. Hatırlasanıza, o sıcak havalar da neydi öyle… Avrupa baharı görememiş, “maraton yaz” ile sınanmıştı. Peki “iklim değişikliği”nin sebebi atom bombası denemeleri olabilir miydi? Ah şu Ruslar… Geçen sene de Batı’yı nükleer silahla tehdit etmiş, kimsede huzur bırakmamıştı. ABD’de “zenci düşmanlığı” sürerken İsrail-Filistin gerginliği had safhadaydı. Ama Almanya da az değildi! El altından Araplara silah satmaktaydı. Bir yanda kıtlık tehlikesi, diğer yanda Ay’a koloni kurma planları… İnsanlık 1950 yılına hayli karışık bir gündemle adımını atmıştı!
Bu kadarla kalsa iyi… Dönemin Hafta mecmuası “geleceğin pilotsuz uçakları”ndan söz ediyor, telefonlara televizyon özelliği gelirse sosyal hayatın allak bullak olacağını anlatıyordu! İlginçtir: Bill Gates ve Steve Jobs’un doğumuna henüz 6 yıl vardı!
Ve tabii “otoseksüalite” tartışmaları… “Âlimler cinsiyet bahsi üzerinden tabu damgasını kaldıralı çok olmuştu”. Ama ya “sun’î vasıtalarla elde edilen” çocuklar?.. Yoksa yakın gelecekte erkek cinsine gerek kalmayacak mıydı? Paris Match’tan yapılan çeviride Raymond Castier, hemcinsleri için hayli kaygılıydı!

VATANDAŞ!.. NOEL DEĞİL, YILBAŞI!..
 
Türkiye ise yeni yıla hayli farklı (!) bir gündemle giriyordu: “Neden kutluyoruz yılbaşını?”.. Hafta mecmuasında Emin Âli Çavlı, uzun bir makaleyle halkımıza 1 Ocak ile “Noel”in farkını anlatmaktaydı!
Kıbrıs peki?.. Türk müydü, Yunan mı?!.. Kim derdi ki aradan 72 yıl geçecek, hâlâ tartışılacaktı! Ve birbirinden güzide ev sahipleri… Kiracılar tarafından haklarının çiğnendiğini iddia ederek Toprak-Emlâk ve Teşebbüs Partisi’ni kurmuşlardı! Müjde! 1950’ye girilirken “mutedil liberal” bir fırkamız vardı!
Ama yaklaşan seçimler şaka kaldırır gibi değildi. Türkiye, 26 yıllık tarihinin en kritik dönemine giriyor, “demokrasi sınavı" vermeye hazırlanıyordu. İyi de bu hiç kolay değildi ki… “Tek adam” İsmet İnönü... Seçimi kaybederse iktidarı sulh içinde devreder miydi? Hafta mecmuasının sahibi ve “umumi neşriyatı fiilen idare eden” Tahsin Demiray, peş peşe üç yazıyla konuyu tartışmaya açacaktı.

DEMOKRASİ Mİ, ‘ŞEF SİSTEMİ’ Mİ?

Dönemin önde gelen “milliyetçi” ismi Demiray, Genç Osman’dan beri “Batılılaşma” yolunda atılan adımları tepeden inme diye eleştiriyor, çok partili sistemin bu topraklarda bir türlü işlememesinden yakınıyordu. İşte 1920’de kurulan halk meclisi… 1923’te “tek parti” tarafından “vesayet” altına alınmıştı. “Halk fırkası”, “halkevleri”, “halk idaresi”… Bunlar hep isimden ibaretti. Kaldı ki halkın da kendini yönetmeye ne kadar hazır olduğu ayrı meseleydi. Bizde sistem hep “şef”ler üretmek üzerine kuruluydu. Oysa “Demokrasi gibi bir eseri ciddi şekilde vücude getirmek, diktatoranın ve şef sisteminin ölümü demek” değil miydi?
Nitekim 1950 seçimlerinde Demokrat Parti iktidara geliyor, Demiray’ın tabiriyle “dünyanın ilk kansız demokrasi inkîlabı” gerçekleşiyordu. Artık “Yeter, söz milletin”di!.. Peki şimdi ülkenin makus talihi değişecek miydi?
Pek sayılmaz… Zira 27 yıl sonra ülke bir kez daha “tarihî bir seçim”e gidiyor, bu kez “Halkçı Ecevit”, yüzde 41’lik rekor oyla sandıktan birinci çıkıyordu. 24 Temmuz 1977 tarihli makalesinde Haldun Taner, “can ve gönülden katılabilecekleri bir parti olmadığından” yakınırken Milliyetçi Cephe’ye karşı CHP’ye “ehvenişer” diye oy verdiklerini söylüyordu.

VE 80’LER: TABULAR YIKILIYOR!

“1980 İhtilali”nden sonra seçimler uzun bir süre “önemi”ni yitirecek ama Türkiye gündemi yine çok renkli olmaya devam edecekti. İşte Nokta dergisinin 1985 tarihli haberi… Bahriye Üçok “dinsel yönetime kayış var” diye Meclis’i uyarıyordu. Ankara’da genelevin kendi ilçelerine taşınacağını öğrenen muhafazakâr seçmenler, ANAP’a oy verdikleri için fena halde pişmandı! Ülkede Playboy yılbaşı özel sayısı yayımlıyor, Pınar Kür’den Çetin Altan’a pek çok isim dergide yazılarıyla yer alıyordu. Pamukbank reklamında başarılı bir iş gününün ödülü bir kadeh buzlu viskiydi… Emlak Bankası harıl harıl “uydu kent”ler inşa ediyor, Attilâ İlhan Türkiye burjuvazisini “yetersiz” diye eleştiriyordu.
Diğer yandan domuz yetiştiriciliği ve lezbiyenlik “tabu” olmaktan çıkmış, gençler artık “telsiz” kullanarak flört etmeye başlamıştı! Ve “Japon teknolojisinin armağanı” Goko UF2… “Filmi bile kendi çeviren” bu “akıllı” makine ile artık herkes iyi fotoğraf çekebilirdi!
Yine de ailelerin evlatlarını yurt dışında okutmayı tercih ettiği bir Türkiye… Nokta’nın 15 Aralık sayısı “Şimdiki Çocuklar Harika” kapağıyla çıkacaktı. Hazır mamalar ve bilgisayarla haşır neşir olan yeni nesil!.. Türkiye’nin umuduydu! Ama dış borç öyle bir seviyeye gelmişti ki… 1986’ya girerken her bebek, 507 dolar borçla doğuyordu! 

2023: UMUT İYİ ŞEYDİR!

O çocuklar bugün 40’ına merdiven dayadı ve borçlar katlanarak artmaya devam ediyor. Tamil gerillalarından kaçıp Almanya’ya sığınan Sri Lankalılar 80’lerde kaldı. Şimdi “bizim harika çocuklar” Batı’ya kapağı atmanın yollarını arıyor.
Vestel’in “üstün VHS videoları” çoktan tarih oldu, artık Youtube dakika başı reklam gösterip “premium üyelik” satmaya çalışıyor. Ve Laleli’de “seks turizmi” için dolandırılan Arap turistler… 2022’de “taksici” haberlerine konu oluyor!
Rusya hâlâ nükleer bir tehdit… Ev sahipleri sadece İstanbul’da değil Mexico City’de de kiracıları sokağa atmaya çalışıyor. Bir yanda “eko anksiyete”, bir yanda ev-ofis karışımı “hibrit çalışma” yönteminin tartışıldığı yeni çağ… Neşesizliğiyle 1949’u aratmıyor! 
The Atlantic yazarı Tom Nichols, yine de yeni yıla iyimser bakmak gerektiğini söylerken “Esaretin Bedeli” filminde Andy Dufresne’nin “Umut iyi şeydir, hatta belki şeyler içinde en iyisidir” sözünü hatırlatıyor. Öyle ya… Büyük amcam Tahsin Demiray 1971’de vefat etmiş. Şimdi yeğeni bu satırları yazarken belki bir hastane odasında Türkiye Cumhuriyeti’nin 2071'deki başbakanı dünyaya gözlerini açıyor! Hayat bir şekilde devam ediyor.
Ve her şeyin hızla değiştiği ama hiçbir şeyin değişmediği bir ülke!.. Yine tarihî bir seçime doğru ilerliyor!
Herkese iyi seneler!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi