TÜRKİYE’NİN ‘NEGROLARI’ VE ‘NEGRULARI’

Hiçbir toplum tamamen ırkçı değildir. Burada atlamamamız gereken konu; ırkçılık gibi bir insanlık suçuna o ülkede gösterilen toleranstır. Önemli olan, ırkçılara bulundukları ülkede toplum, medya ve hukuk tarafından nasıl yanıt verildiği; yahut verilmediğidir. Bu da bir ülkenin medeniyetmetrelerinden birisidir. Buyurunuz ölçünüz!

Duymazdan geldiğin türküdür sesin,

Annen pencereden Türkçe çağırır,

Sen eve Rumca koşarsın...

Bir Yunan çocuğu fısıldar,

Bilmediğin bir dilde aşık olur,

Sen yine Türkçe ağlarsın...

Çalan senin şarkındır artık,

Kendinden bir başka kendine göçsündür.

Sen de bir üzerine düşene ağlar,

Ve sadece sana yağdı zannedersin,

Ankara’ya yağan yağmuru...  (Seyit Tosun – Yağmur  – 2015)

Şampiyonlar Ligi maçında PSG-Başakşehir müsabakasının 14. Dakikasında yaşanan olaylar ve sonrasındaki süreç tarihe geçecek cinsten. Maçın Romanyalı hakemi Ovidiu Hategan’ın kararlarına kızan Başakşehir kenar yönetiminin tepkisi üzerine dördüncü hakem Sebastian Coltescu, Başakşehir’in yardımcı antrenörü Pierre Webo’ya kırmızı kart göstermesi için Hategan’a telkinde bulundu. Coltescu, Webo’yu tarif etmek için kendi dilinde “siyah” anlamına gelen “negru” ifadesini kullanınca Başakşehirli ve PSG’li oyuncular hakemin ırkçılık yaptığını belirterek soyunma odasına gitme kararı aldı. Maç iptal oldu, dünya ayağa kalktı. Biz zaten hazırdık kalkmaya çünkü bizim mahalleden birilerine ‘yamuk’ yapılmıştı, bu nedenle konuyu ve içeriği öğrenmeye çok da hacet yoktu.

Coltescu, kötü bir niyeti olmadığını, “negru”nun kendi dilinde “siyah” anlamına geldiğini söyledi.  Başakşehirli Demba Ba bunun üzerine “Beyaz birisi hakkında konuşurken ona ‘beyaz insan’ değil ‘insan’ diyorsunuz. Peki neden siyah biri hakkında konuşurken ‘siyah insan’ diyorsunuz?” dedi. Burada bir şeyi atlamayalım; “Negro” ABD siyahilerince hakaret olarak algılanıyor. Rumen hakem kendi dilinde siyahi demek olan “Negru” diyor. Kelimeler çok yakın olduğu için de “Negro” anlaşılıyor. Bu kavram karmaşası bir insanı tarif ederken kullanılan dilin ne kadar önemli olduğunu bize bir kere daha gösterdi.

IRKÇILIK DİLDE BAŞLIYOR

Demba ba, gösterdiği tepkide haklıydı çünkü ırkçılık dilde başlıyordu…

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her kesimden insan olaya karşı tepki gösterdi. Yüzbinler #Notoracism tagi üzerinden yaşanan ırkçılığa karşı ‘birlik ve beraberlik’ gösterdi. Hakem özür diledi.  Çarşamba günü tekrarlanan maç öncesinde de hakemler ve futbolcular orta sahada diz çökerek Şampiyonlar Ligi müziği eşliğinde ırkçılığı protesto etti.

Buraya kadar her şey yolunda. Fakat…

Benim projeksiyonu tutmak istediğim yer başka. Irkçılığa karşı çıkmak ayağına “yabancı” yakalama fırsatını kaçırmayan bazı fırsatçı linç pratiklerinden bahsedeceğim.

Spordan devam edelim. Daha geçen hafta A Spor ‘yorumcusu’ Emre Bol (Ben yorumcu diyeyim siz anlayın gerisini) Galatasaray'ın Senegalli forveti Diagne'nin performansını yorumlarken, "Senegal'de timsah yiyordu, geldi burada topçu oldu" dedi. Bir ‘ırkçı’ zihnin Perşembe pazarına dönmüş bilinçaltından taşan bu cümlede ne ararsan var. Lafı eden beyaz, lafı yiyen “siyah”. Olay aynı, konu net, cümleler ortada.

Sosyal medyada konuyu kavramış ve kavramsallaştırmış berrak bilinçler dışında Bol’a, ne kendi kanalından ne de medyadan ciddi bir tepki gelmedi. Çünkü “ırkçılığı” yapan kültürel Türk’tü de ondan!

Ülkemizin herhangi bir konuda ‘Birlik ve beraberlik” içerisinde yekvücut olduğu anlarda ben daha çok ‘hafıza’ denen odaya dalmayı sevenlerdenim. Çünkü hafızasız ve arka planı aydınlatılmamış işlerde yapılan abukluklar kendini tekrar etme pratikliğine sahip bu ülkede. (Deja vu!)

Sosyal medyada hakem Sebastian Coltescu için “Rumen çingenesi kendine gel” diyerek ırkçılık karşıtlığını da kendimize bir güzel benzeten bazı sayın ahalimizin durumu;  maçlarda kızdığı siyahilere "fucking nigga" diye bağıran bizdeki bir futbolcunun bu ırkçılığa tepki göstermesine benzemiyor mu? O topçu arkadaş bu konuda kalabalık sabıkasını bilmesine rağmen rahat. Çünkü ‘ırkçı hakeme’ karşı ‘Birlik ve beraberlik içinde kenetlenmişken’ farklı bir ses çıkaran kişiyle ilgili her an başka bir linç toplantısı düzenleyebileceklerini biliyor!  

Bu kumpanya esnasında Amed Spor kendi Twitter hesabından ‘Tweeti gediğine koyduğu’ şu iletiyi attı; “Ziraat Türkiye Kupasında bize ırkçılık yapan Başakşehirin değil, Webo’nun yanındayız!”  Bugün resmi hesaplarından ırkçılığı protesto eden iki takım, daha birkaç sene önce Amed Sporluları tribünde darp ederek linç etmişti!

KALABALIKLARIN LİNÇ PRATİĞİ!

“Kürtler de bu ülkenin evladı” ya da “Ermeniler içinde de iyi insanlar var” duyarlılığını kaybetmemiş linç pratiği bu defa da ırkçılığa karşı toplanma pratiğini sergiliyordu!

Konya'da milli maç öncesinde, Ankara’da IŞİD katliamında yaşamını yitiren 101 kişi için yapılan saygı duruşunu ıslıklayan binlerce kişi bu konunun neresine oturuyor? Irkçılığa karşı ‘birlik ve beraberlik’ içinde olduğumuz günlerde bunu hatırlatıp suyu bulandırmayalım değil mi?!

Yıllar önce Drogba ve Eboue maça çıktığında tribünlerden muz gösteren taraftarlara ses çıkarmayan Webo da burada bir ‘eleştiriyi’ hak etmiyor mu? O gün bunu sert bir şekilde eleştirebilseydi bugün yaptığı hareket daha da anlamlı olur muydu? (Amacım takım kavgası çıkartmak değil. Zaten ortalık yeterince karışık :)

Ülkenin aklı başındaki insanlarına her türlü hakareti etmekten imtina etmeyen ve ceplerinde ‘dışkı’ ile gezen kadrolu küfürbaz korkak linçci trollere ne demeli? Hedefe koydukları insanların ailelerini, sevdiklerini, çocuklarını hatta varsa engeli ya da hastalığını bile ‘ağzı ishali’ çerçevesinde konu eden bu tipleri ne yapacağız?

Sopayı sırtına yemeyene kadar başkasının acısını hissedememe empatisizliği konunun kronik boyutu. E bu ortamda linç etme paratonerine sahip bir grup  “Zenciler de insan” duyarlılığı ile sopayla başka ‘kültürel zencileri’ kovalama fırsatını kaçıracak değildi ya?!

Ülkenin aklı başındaki insanlarına her türlü hakareti etmekten imtina etmeyen ve ceplerinde ‘dışkı’ ile gezen kadrolu küfürbaz korkak linçci trollere ne demeli? Hedefe koydukları insanların ailelerini, sevdiklerini, çocuklarını hatta varsa engeli ya da hastalığını bile ‘ağzı ishali’ çerçevesinde konu eden bu tipleri ne yapacağız? Bir anda insan hakları havarisi kesilmeye kalkan bu kitle bahsi geçen konu üzerinden Fransızların ne kadar kötü koktuklarını, sokağa tuvaletlerini falan yaptıklarını açıklayan tweetler attılar. Cehalet Oscar’ını almaya her an hak kazanan bu grup, hakem Coltescu’nun Rumen olduğunu öğrenince bu defa adamın ‘çingeneliği’ üzerinden ırkçılığa karşı tutum almaya başladı! (Pes!)

TERCİHLİ KÖTÜLÜK VE ORGANİZE CEHALET İLİŞKİSİ

İşte bu tercihli kötülük ve organize cehalet karşısında konuya nasıl yaklaşmamız gerektiği sorusu karşımıza çıkıyor. Irkçılık, cinsiyetçilikle; cinsiyetçilik, erillikle, erillik de baskıcılık ile akrabadır. Bir yerde cinsiyetçilik varsa orada mutlaka ırkçılık; bir yerde ırkçılık varsa orada mutlaka gericilik; bir yerde gericilik varsa orada mutlaka baskı vardır. Genellikle geniş kitleler bunun ayrımını bu yapıların ‘ambalajları’ nedeniyle göremez. Güne ve konjektüre göre bunların ambalajları demokrasi, ırkçılıkla mücadele, kadın hakları ya da insan hakları olabilir.

Bu tıpkı parlak cafcaflı ambalajları olan ama içerdiği maddeler nedeniyle sağlığa zararlı besinler taşıyan son kullanma tarihi geçmiş ürünlere benziyor. Ambalaja bakarak alıp yersiniz ama en iyi ihtimalle zehirlenir ve soluğu acil serviste alırsınız. (Bu ambalajları ‘zehirle(n)meden önce’ çıkartmanın bazı birtakım yollarını siyaset bilimi ve ‘iç-görü’ çerçevesinde tembellik etmezsem yazacağım :)

Daha önce de bu soruyu sormuştum; aramızda gördüğümüz en nazik, en saf insanlar bile birden ırkçı birine dönüşebilir miydi? Ya da bu insanlar başka birine saldırabilir mi? ‘Haftanın modası’ diye ırkçılığa karşı çıkmak için siyahi ambalaj giyen birisinin üzerindeki bu cafcaflı ambalajı çekip çıkarttığımızda klu klux klan maskesiyle karşılaşabilir miyiz?

Rumları, Ermenileri, Romanları, Karadenizlileri, Arapları, Kürtleri, Türkleri, Alevileri, Kadınları, LGBTİ’li ve trans bireyleri aşağılayanlar genelde “Ama onlar da insan”cılar familyasından çıkıyor. Herhangi bir meselede “Anladıysa Arap olan” ya da “Ermeni dölü” çerçevesinde kendi nazik değerlendirmelerini içeriklendiren bu familya, konuyu bile bilmeden her an herhangi bir hususta herhangi bir linç için toplanabilir!

Bu deyim ve söylemleri “şakalar komiklikler” çerçevesinde kullanan tanıdıklarınızı bir de bu ‘gözle’ gözlemleyin.  Sonuçlar biraz şaşırtıcı ve hatta üzücü olabilir

“Zencilik”-“Negroluk”-“Negruluk” Özgürlüğün bittiği yerde başlar.  “Zenciliğin” ya da “Negroluğun” en çarpıcı tarafı ise, birilerini “zenci” diye suçlayanların da güne göre her an “Zenciye” dönüşebilecek olmasıdır.

Hiçbir toplum tamamen ırkçı değildir. Burada atlamamamız gereken konu; ırkçılık gibi bir insanlık suçuna o ülkede gösterilen toleranstır. Önemli olan, ırkçılara bulundukları ülkede toplum, medya ve hukuk tarafından nasıl yanıt verildiği; yahut verilmediğidir. Bu da bir ülkenin medeniyet-metrelerinden birisidir. Buyurunuz ölçünüz.

Irkçılık dilde başlar dedik. Bu ‘dilin’ nereye kadar evrilebileceğini Mahatma Gandi şu müthiş sözlerle özetliyor;

“Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür.

Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür.

Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür.

Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür.

Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür.

Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür.

Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi