Üç büyükler için enseyi karartma zamanı: İŞİMİZ METAVERSE’E Mİ KALIYOR?

İlginçtir; tarihte muhtemelen ilk kez üç büyüklerin üçü de devre arasında hocasız kaldı. İkinci devre başladı Beşiktaş Önder Karaveli ile devam mı edecek belli değil. Galatasaray, Guardiola’nın yardımcılığını yapan ve 2020’den beri kulüp çalıştırmayan Domenec Torrent’i istanbul’a getirdi. Ali Koç ise gönlündeki “dünyaca ünlü” teknik direktörü devre arasında getiremedi, önümüzdeki sezon için anlaştı. Bu yıl ise İsmail Kartal’la devam edilecek. Keşke Pereira gider gitmez İsmail Kartal gelseydi. Belki Adana Demirspor mağlubiyeti yaşanmazdı.

Daha da ilginçtir, kimse üç büyüklerin bu durumuna şaşırmadı, kimseye sürpriz olmadı.

Yine ilginçtir, üç büyüklerden hiçbirinin taraftarı geleceğe çok da umutlu bakmıyor, bakamıyor.

Ve en önemlisi kıyamet de kopmuyor. Üç büyüklerin taraftarları sessiz bir kabullenmişlik içinde olan biteni seyrediyor. Kadıköy Saraçoğlu, Ali Samiyen Nef, İnönü Vodafon Park büyülerini, yenilmezliklerini çoktan yitirmiş, “Buradan çıkış yok” sloganları çoktaaaan rafa kalkmış. Anadolu takımları büyük bir öz güven içinde geliyor, çıkıp takır takır topunu oynuyor, üç puanını alıp gidiyor, kimse de garipsemiyor. “Üç büyüklere deplasmana gitme” kaygısı çoktaaan şifa bulmuş, sağalmış, “nesli tükenen sorunlar” arasında kalmış.

O kadar ki, artık hakemler de üç büyüklerin stadında canlarının çektiği gibi, kendilerini hiçbir sorumluluk altında hissetmeden düdük çalıp, asıp kesip, doğrayıp biçebiliyor. Üç büyüklerin hocalarına düşen de bol bol nafile gözyaşı. Nafile tabii. Sergen Yalçın her maçtan sonra ağladı da ne oldu? Kendi taraftarı, kendi yönetimi bile ciddiye almadı bir süre sonra. Fatih Terim her yenilgi sonrasında hakem doğradı ama rafa kalkan kendisi oldu. Fener yönetimi ve hocaları çoktandır ağlayamıyor bile.

Açık konuşuyorum, artık düzelmez, üç büyükler için eski hükümranlık günleri geri dönmez, dönemez.
Siyasette “ceketimi koysam seçilir” günleri nasıl hayal olduysa, futbolda da üç büyükler için “formayı koysam yeşil çimlere üç puan alır” havalanmaları çok gerilerde kaldı.

Çocuklar artık Fenerbahçeli doğmuyor, göbekleri sarı kırmızı kesilmiyor, damarlarında doğuştan siyah beyaz kan dolaşmıyor. Çocuklar artık takım seçiyor, tercih yapıyor.

Nasıl geldik buralara?.. Uzun hikaye. Hem futbol dünyasının genelindeki değişimlerden kaynaklanan sebepler var, hem üç büyüklerin özelinden, yaptıkları hatalardan… Elbette 3 Temmuz gibi siyasi, hukuki komplolar da var.

Yıllarca üç büyükleri büyük yapan en önemli unsur ekonomik güçleriydi. Yetişen tüm yetenekleri onlar alır, gerekirse kaçırır, yurt dışından en iyi topçuları onlar transfer ederdi. En pahalı hocaları onlar getirirdi. Elbette Anadolu takımlarıyla aralarında ciddi mesafe oluşurdu.

Bu ekonomik ve sportif büyüklüğü tüm kurum ve kuruluşlar üzerinde baskı gücü olarak kullanırlardı. Mesela medya üzerinde büyük bir kontrol güçleri vardı. Spor servisleri az çekmedi üç büyüklerden.

Yavaş yavaş bu ekonomik güç yitirildi. Bir yandan Anadolu kulüpleri yeni kaynaklara kavuşurken, öte yandan üç büyükler sonu gelmez harcamalar ve mantıksız borçlanmalarla gözlerimizin önünde eridi.

Yıldırım Demirören ve Fikret Orman, Beşiktaş’a verdikleri maddi zararı mesela bir şirkete verseler şimdi ikisi de hapisteydi.

Galatasaraylılar hesaplasın bakalım İmparator Fatih Terim hocalık yaptığı dönemlerde kaç para harcatmış, borçlandırmış kulübü? Benim bildiğim sadece son seferinde 55 milyon Euroya yakın transfer harcaması var. Üstelik UEFA ve TFF’nin tüm kısıtlamalarına rağmen.

Ali Koç bir yandan Fenerbahçe’nin borçlarını ödemekle öğünüyor ama öte yandan 3,5 yılda sadece 5 hocaya verdiği ücret ve sözleşmesini feshettiği sayısız oyuncuya ödediği tazminatlarla herhalde on tane Anadolu takımı ihya olurdu.

Peki bu kadar para harcandı da karşılığı alındı mı? Hala Türk futbolunun ve üç büyüklerin en büyük başarısı Galatasaray’ın 20 küsur yıl önceki UEFA kupası. Gerisi hikaye. Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz.
Taraftarı ve büyüklüğü getiren sportif başarıdır. Şampiyon değilsen, efsane topçuların yoksa, oynadığın futbol büyülemiyorsa artık büyük olamıyorsun.

Sen hala ve hala, yediğin bunca kazıktan sonra bile Avrupa’nın 35 yaşındaki eskimiş yıldızlarına yılda 3-4 milyon Euro verip, topa vurabilsin diye dua ederken, Anadolu’daki adam yüzde biri paraya Afrika’dan gencecik yetenekleri getirip sana kök söktürebiliyorsa, zaten büyüklükten umudunu kesmen gerekiyor.

Ayrıca arkadaşım, bu gençler artık ellerindeki cep telefonlarıyla dünyanın her tarafından canlı yayınla maç izliyor. Bir senin oynadığın futbola, futbol olduğunu iddia ettiğin oyuna bakıyor, bir Arjantin ligindeki futbola, “hadi canım” deyip geçiyorlar. Sonra sen anlat dur, “mazinde tarih yatar, Cihat’lar Can’lar Fikret’ler…”. İyi de Can Bartu’da kaldın güzel kardeşim. Alex sonrası hikaye.

İşin sosyolojisi de ayrı. Kimse artık kolay kolay kendini İstanbul takımı tutmaya mecbur hissetmiyor. Mesela Antepli için, Konyalı gençler için tutacakları aslan gibi şehir takımları var. Hataylı delikanlı gidip her hafta takımını alkışlamak varken, neden İstanbul’un yıldızı sönmüş Fenerinin, Cimbomunun, Kartalının çilesini çeksin ki?

Belki ağır gelecek ama, bir gün artık herkes Fenerbahçeli olmayacak, kabul edelim. Bari elimizdekini korumaya çalışalım.
Böyle giderse üç büyüklerin kurtuluşu Metaverse dünyasına kalacak. Orada üç boyutlu gözlük takan seyircilerin karşısına çıkıp sanal sanal oynarlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Sezgin Arşivi